Acep ne yapsak, ben bilemedim!
SİYASETDepremden sonra ülke çapında tartışmalar başladı. Depreme ne kadar hazırlıklıyız?
Bir yandan deprem biliminin yeterince gelişmemiş olması, diğer yandan bu konuda ehliyet seviyesine bakılmaksızın çok kişinin bizleri aydınlatmaya hazır olması karşısında ne yapalım? Bu konuda size akıl verecek konumda olmasam da, yeniden deprem olabileceğini ve bu depremin geçmiştekilerden daha güçlü olabileceğini düşünerek bazı hazırlık tedbirleri alabileceğinizi hatırlatabilirim.
Geçtiğimiz hafta İstanbul’da deprem oldu. Olay sırasında ben İstanbul’da değildim ama dönünce fakirhanenin olayı hasarsızatlattığını müşahade ettim ve sevindim. Gazetedeki haberlere bakılacak olursa, halk arasında panikleyip balkondan atlayanlar filan olmuş ama yıkılma, yıkılma sonucu enkaz altında kalarak hayata veda etme türünden olaylar gerçekleşmemiş. Dolayısıyla, zorlu bir tabiat olayını şanslı biçimde aştığımız anlaşılıyor.
Depremden sonra ülke çapında tartışmalar başladı. Depreme ne kadar hazırlıklıyız? Pek hazırlıklı olmadığımız Antakya’da, Malatya’da, Adıyaman’da yaşadığımız felaketler nedeniyle zaten aşikar ama şimdiki tartışmalar İstanbul etrafında odaklanıyor. Muhtelif kurumlar ve bireyler değişik rakamlar vermekle birlikte, kentimizde şiddetli bir deprem karşısında dayanması muhtemel olmayan çok sayıda yapı olduğu açıklandı. Bu yetmiyormuş gibi, zamanında deprem sonrası toplanma yeri olarak belirlenen yerlerin çoğu bilahare unutulmuş, başka amaçlarla kullanılmaya başlanmış. Herhangi bir tahliye planı bulunmadığı da ortaya çıktı. Hafazanallah, büyük bir deprem yaşarsak halimiz harap. Gidecek yer yok, arabasına binip kaçmak isteyenlerin trafikte tıkanıklık nedeniyle ilerlemeleri muhtemelen imkansız olacak. Kamu otoritesinin derhal harekete geçip planlama yapması gerekir diye düşünebilirsiniz ama şu anda kamu otoritesi bambaşka konularla ilgileniyor. Deprem konusuna ayıracak vakti yokmuş gibi gözüküyor.
Herhalde sizin de dikkatinizi çekti. Beni en çok ilgilendiren bilgiler, uzmanların yeni bir deprem yaşamamız ve bunun ne büyüklükte olacağı konusundaki değerlendirmeleri. Kimine göre, olanlar kısa süre gerçekleşmesini beklememiz gereken daha vahim bir yer sarsıntısının müjdecisi. Kimine göre, bu deprem sayesinde bazı faylar kırıldı, enerji boşaldı. Dolayısıyla bundan sonra gelecek depremler daha mütevazi çapta olacaklardır. Kimine göre faylar hareket etmekte, kimine göre kilitlenmiş vaziyette durmaktadırlar. Uzatmayayım, deprem konusunda uzman olduğu ileri sürülen farklı bilim adamları farklı değerlendirmeler yapıyor, farklı tahminlerde bulunuyorlar. Bu arada, bazı yabancı bilim adamlarının geçmişte yaptığı değerlendirmelere de atıfta bulunuluyor. Ne hikmetse, yabancıuzmanların görüşünün çok değerli olduğu düşünülüyor.
Bilim adamlarımız tabiri bağışlasınlar ama, her kafadan bir ses çıktığı, bu seslerin bir araya gelmesiyle de tam bir kakofoni oluştuğu bir ortamda kimin görüşlerine itibar etmenin doğru olacağı konusunda tamamen şaşırmış konumdayım. Karşılaştığımız olay karşısında iki farklı tepki vermenin mümkün olduğunu söyleyebilirim. İlkin, deprem bilimi henüz yeterince doğru tahminler yapacak kadar gelişmemiştir. Bunun doğal sonucu olarak uzmanlar farklı değerlendirmeler yapmakta, farklı tahminlerde bulunmaktadırlar. Dolayısıyla, söylenen herşeyde, yapılan her beyanda gerçek payı bulunmaktadır. Bu arada, bir ihtimal Marmara Denizi’nde yapılan araştırmaların ve ölçümlerin yeterli olmaması, tahminde bulunmayı zorlaştırmakta, tahminlerin bollaşmasına yol açmaktadır.
Kendi uzmanlık alanım siyasal bilimler ve uluslararası ilişkiler olduğu için, bilimsel metodla yapılan çalışmaların dahi sadece olasılıklar elde etmeye yaradığını, kesin beyanlarda bulunmak için yeterli olmadığını yakından biliyorum. Kendi çalışma alanımdaki tahmin etme güçlüğünün kaynağı insan davranışlarını belirleyen çok sayıdaki değişkenin sabit tutularak genellemelere varmanın imkansızlığıdır. Her ne kadar, deprem bilimi bir doğa olayı olsa da, bir depremi tetikleyen çok sayıdaki değişkenin denetlenmesinin imkansızlığı karşısında tahmin yapmanın ne kadar güç olduğunu anlamak mümkündür. Özetlemek gerekirse, galiba deprem biliminin kesin tahminlerde bulunmaya elverişli olmadığını kabullenmemiz gerekiyor.
Pekiyi neden herkes düşüncesini kamuoyuna açıklama ihtiyacını duyuyor diye sorabilirsiniz. Bu durumda sadece konuyu doğrudan bilenler değil, marjinal bilgi sahiplerine de kamuoyu önünde görüşlerimi açıklama fırsatı doğuyor. Görüşlerini açıklamaya mecburlar mı? Tabii ki değiller ama televizyona çıkmanın, basında yer almanın dayanılmaz bir cazibesi var.
Fakat, karşımızdaki olaya ilişkin ikinci bir tepki daha söz konusu olabilir ki, bunun da belirli ölçüde geçerli olduğunda neminim. Bir deprem olunca, bu konuyla uzaktan yakından ilgisi olan muhtelif uzmanlardan görüş alınıyor. Uzmanların bir bölümü deprem uzmanı, hatta bunun ötesinde daha ziyade Marmara bölgesindeki ve özellikle denizin altındaki fayları incelemiş veya tanıyor olabilirler. Diğerleri depremler konusunda uzman olmakla birlikte, Marmara Bölgesi’nin ayrıntılarına vakıf olmayabilirler. Tabii, bir de bunun ötesinde yer bilimi uzmanı olup, esas uzmanlığı yer sarsıntıları olmayan, bazen her konuya aşina olmakla birlikte, herhangi bir konunun uzmanı olmayan “uzman” kişiler de bulunabiliyor. Herkes düşüncesini açıklamaya başlayınca olağanı da aşan bir karışıklık çıkabiliyor.
Pekiyi neden herkes düşüncesini kamuoyuna açıklama ihtiyacını duyuyor diye sorabilirsiniz. Haklısınız. Görebildiğim kadar iki yönlü bir mekanizma işliyor. Deprem olunca, bütün haber kanalları ki buna televizyonlar, radyolar ve yazılı basın dahildir, uzman görüşü almak için yarışa giriyorlar. Malumunuz ülkemizde çok haber kanalı var, bir olay olunca hepsi uzman görüşü almak için eleman aramaya başlıyorlar. Bu durumda sadece konuyu doğrudan bilenler değil, marjinal bilgi sahiplerine de kamuoyu önünde görüşlerimi açıklama fırsatı doğuyor. Görüşlerini açıklamaya mecburlar mı? Tabii ki değiller ama televizyona çıkmanın, basında yer almanın dayanılmaz bir cazibesi var. Bu cazibeye kapılmamak için çok güçlü irade sahibi olmak gerekiyor. Ekrana veya gazete sayfalarına çıkınca insanlar sizi tanıyorlar, yolda yürürken hiç tanımadığınız insanlar size hitap ediyor, takdirlerini sunuyor. Sonra her ihtisas alanı bireye sık sık televizyona çıkmak, gazeteye görüş bildirmek fırsatını sunmuyor. Örneğin, güncel siyasal olayları yorumluyorsanız, önünüze sık sık fırsatlar gelebilir. Ama deprem uzmanıysanız, ancak deprem olunca size kamuoyuna hitap etmek fırsatı doğmuş oluyor. Böyle olunca da, fırsatı değerlendirme dürtüsü daha da güçlü olabiliyor.
Bilgi eksikliğinde izlenebilecek en makul yol, şiddetli bir depremin de olabileceğini kabul etmek ve ona göre tedbir almaktır. Bunu sigorta yaptırmakmış gibi düşünün, hiç kullanma ihtiyacınız olmayacağını ümit edersiniz ama yine de bulunsun dersiniz.
Olaya yayın organları açısından baktığınız zaman, onların derdi bir uzmandan görüş almak. Uzmanın ne oranda yetkili olduğunu bilemiyorlar, belki bilseler de farketmez, vakti veya sütunları doldurmak gerekiyor. Biraz da eğlenceli bulduğum için, izninizle kendi yaşadığım bir olayı anlatayım. Eski tarihler deyine bir deprem olmuş, aradan da birkaç gün geçmiş. Telefonum çaldı. Bir televizyon kanalından arıyorlar. “Hocam, bir deprem oturumu yapacağız. Bildiğiniz gibi (pek bir şey bildiğim yok ama neyse) binaların depreme dirençli olarak inşa edilmesi için Osmanlı’da da nizamlar varmış. Hatta bir defasında Mimar Sinan bile kurallara uymadığı için kendisine ceza kesilmiş. Açık oturumda bu konuları ele alacağız. Sizin de katılmanızı istiyoruz.” Tabii terbiyeli davranmak gerekli. Önce beni arayan hanıma çok teşekkür ettim, fakat ardından ekledim: “Bildiğiniz gibi, ben siyasal bilimciyim.
Sizin bana açıklamak nezaketinde bulunduğunuz Mimar Sinan ile ilgili cümleyi programınızda memnuniyetle tekrar ederim ama bunun dışında herhangi bir cümle kurmamı isterseniz, bir şey söyleyemem çünkü konu benim tamamen ilgi alanımın uzağındadır. Ama, bu konularda uzman İstanbul Teknik Üniversitesinde falanca hocamız var, onun bu konuda tam yetkili olduğunu tahmin ederim. İsterseniz onunla görüşebilirsiniz. Telefonu da şudur.” Beni arayan kişi bana bolca teşekkür etti ve telefonu kapattı. Zaten onun derdi beni davet etmek değil, açık oturuma katılacak yeterli sayıda ağzı laf yapan kişi bulmaktı. Herhalde konuyla daha yakın ilişkisi olduğu düşünülen bazı isimleri denemiş, onlar gelemeyeceklerini beyan edince, listesinde aşağıya doğru inmeye başlamış, benim adıma ulaşmıştı. Derdi oturumu tertiplemekti. Ona daha uygun bir isim ve erişim bilgilerini verdiğimde, hiç tereddüt göstermeden ve ısrara ihtiyaç duymadan bu arkadaşı aramaya yöneldi.
Bir yandan deprem biliminin yeterince gelişmemiş olması, diğer yandan bu konuda ehliyet seviyesine bakılmaksızın çok kişinin bizleri aydınlatmaya hazır olması karşısında ne yapalım? Bu konuda size akıl verecek konumda olmasam da, yeniden deprem olabileceğini ve bu depremin geçmiştekilerden daha güçlü olabileceğini düşünerek bazı hazırlık tedbirleri alabileceğinizi hatırlatabilirim. Bu tedbirlerin neler olabileceğini hemen her gazete yazdı. Burada benim tekrarlamama dahi gerek yok.
Acaba deprem olur mu, olmaz mı, olursa ne güçte olur konularını hiç düşünmeyin, bu konuda tasalanmayın, sorunun cevabını kimsenin bilmediği zaten ortaya çıktı. Bu bilgi eksikliğinde izlenebilecek en makul yol, şiddetli bir depremin de olabileceğini kabul etmek ve ona göre tedbir almaktır. Bunu sigorta yaptırmakmış gibi düşünün, hiç kullanma ihtiyacınız olmayacağını ümit edersiniz ama yine de bulunsun dersiniz.
İlginizi Çekebilir