© Yeni Arayış

ABD’nin önderlik etmediği bir NATO

ABD’nin olmadığı bir NATO’nun tahayyülü başta Amerikan diplomasisinde önemli bir yere sahip olan Foreign Affairs dergisinin “Avrupa Trump’ın ABD Başkanı olduğu bir NATO’ya hazırlanmalıdır” temalı yazısı olmak üzere çeşitli çevrelerce irdelenmeye başlanmıştır.

Putin’in uzun yıllardan sonra Avrupa topraklarında ilk kez geniş çaplı bir savaş başlatma pahasına Ukrayna topraklarına saldırısının üzerinden neredeyse üç yıl geçti. Her ne kadar Rus kaynaklarının Ukrayna ordusunun saldırıya göstermiş olduğu mücadeleyi öngöremediğine ve hazırlıksız yakalandığına dair çeşitli senaryolar belirtilse de, Rusya’nın esasında uzun vadeli başka bir planının olabileceği de sıklıkla dile getirilen bir varsayımdı. Keza bu varsayıma göre, NATO üye devletlerinin ve genel olarak Avrupa’nın Ukrayna’yı Rusya karşısında uzun soluklu desteklemek için yeterli ekonomik, askeri ve siyasal gücü bulunmamaktaydı. Keza siyasal olarak başta Fransa, Almanya ve İtalya’daki yükselen sağ düşünceler yalnızca ülkedeki mültecilerin/yabancıların sınır dışı edilmesini değil aynı zamanda yabancı ülkelere olan maddi yardımların da ulusal çıkarların korunması adına harcanması gerektiğini belirtmekteydi. Esasında geride kalan yaklaşık üç senelik süreçte Avrupa ülkelerinin Ukrayna’yı bir tampon bölge addederek maddi ve askeri yardımlarda bulunması bilinmektedir. Amerika’nın önderliğini yaptığı bu düşünceye göre Putin yönetimindeki Rusya’nın esas gayesi Sovyetlerin yıkımıyla birlikte tarihe gömülen emperyal Rusya’yı tekrardan hayata döndürmek ve bu sürecin en önemli adımlarından biri olarak da Rusya tarafından hiçbir zaman Rusya’dan ayrı, özerk bir yapıyı haiz olmadığı düşünülen Ukrayna’nın Rusya’ya yeniden dahil edilmesidir. Bu bağlamda Ukrayna, Rusya için bir amaçtan ziyade esas amaca ulaşabilmenin araçlarından yalnızca bir tanesidir. 2014 yılında Kırım’ın işgal edilmesinden bu yana bu istek hiçbir zaman dinmemekle beraber 2022 yılının başında Ukrayna’ya olan işgal girişimiyle beraber varlığını tescillemiştir.

Rusya’nın Ukrayna üzerinde de hakimiyet kurmasının akabinde Rusya’nın Sovyetler Birliği’nin bölünmesiyle özerk yapılara ayrılan ülkeleri hedefine alacağından ve sonuç itibariyle da yeni bir emperyal Rusya’nın teşkil edileceğinden çekinen Amerika ve Avrupa, Rusya’nın uzun vadeli hedeflerini gerçekleştirememesi adına Ukrayna’nın ayakta kalması gerektiğini düşünmektedir. Esasında Sovyetler Birliği’ne karşı kolektif bir askeri güç oluşturmak amacıyla kurulan NATO, 21. Yüzyılda kuruluş amacıyla tekrar karşı karşıyadır. Ancak bununla beraber, Ukrayna’nın askeri gereksinimlerini karşılama noktasında Avrupa ve NATO’daki ülkeler kendi çıkarları doğrultusunda geri kalabilmekte ve bu nedenle de Rusya’nın “Avrupa’nın desteğinin kesilmesini beklemesi” varsayımı daha somut zeminler dahilinde dile getirilebilmektedir. Dolayısıyla Ukrayna’nın askeri gereksinimlerinin uzun vadeli olarak karşılanamaması, askeri, ekonomik ve siyasal nedenlerle tezahür etmektedir.  

Cumhuriyetçi Parti’nin Rusya-Ukrayna savaşına maddi ve askeri desteğe ilişkin olumsuz tutumu, ABD’nin NATO’daki geleceğini de bu bağlamda sorgulatmıştır. Öyle ki ABD’nin NATO’dan ayrılma ihtimali Trump tarafından da dile getirilmiş fakat üye Avrupa ülkelerinin kendilerine düşen mali yükümlülükleri karşılaması durumunda ayrılmayacağını vurgulamıştır.

ABD’NİN NATO’DAN AYRILMA İHTİMALİ

Fransa ve Almanya’da siyasal olarak sağ partilerin yükselişe geçmesi yalnızca ülkedeki yabancı popülasyonu etkileyen bir durum olmaktan ziyade aynı zamanda ülkelerinin uluslararası arenadaki politikalarını da şekillendiren çok kapsamlı bir husustur. Ulusal kaynakların yine ulusal çıkarlar uğurunda kullanılmasını arzulayan bu anlayışa göre ülkelerin Ukrayna’ya maddi ve askeri yardımları ivedi bir şekilde kesilmeli ve iç sorunlara odaklanılmalıdır. Benzer bir biçimde ABD seçimlerinde Cumhuriyetçilerin büyük bir çoğunluğunun da bu anlayışta olduğu görülmektedir. Konvansiyonel Cumhuriyetçi Parti anlayışından sıyrılarak Trump etkisiyle Make America Great Again (MAGA) ideolojisi etkisi altına giren Cumhuriyetçi Parti, Amerika’nın önderlik ettiği bu Ukrayna’ya yardım trendinin sona ermesini ve ülkedeki yasadışı göçmenlerin sınır dışı edilerek ekonomik kaynakların da ulusal çıkarlar uğruna harcanmasını önermektedir. Dolayısıyla, her ne kadar Cumhuriyetçi Parti ve Demokrat Parti İsrail’in Gazze’deki soykırımını İsrail’in “bağımsızlığını koruma hakkı” olarak müşterek bir şekilde savunup iki partili bir anlayışa erişse de (bipartisan), aynı durum Rusya-Ukrayna savaşında söz konusu değildir. Cumhuriyetçi Parti’nin son on yıldaki en belirgin figürü Trump’ın bizatihi kendisi ve kadroları, seçilmeleri halinde Rusya-Ukrayna savaşını bitireceklerini, maddi ve askeri yardımı keseceklerini belirtseler de; Trump’ın NATO üyelerine olan güvensizliği de hesaba katılarak savaşın bitirilememesi noktasında Amerika’nın Ukrayna’ya olan desteğinin sona erdirilmesi mütemadiyen akıllara gelmektedir. Öncesinde NATO ülkelerinin savunma noktasındaki mali yükümlülüklerini yerine getirmemelerini eleştiren Trump’ın, seçildiği yeni dönemde böyle bir vaziyetle karşılaşması durumunda Rusya’ya “istedikleri her şeyi yapabileceklerini söyleyeceğim” söylemi uluslararası düzlemde büyük yankı uyandırmıştır. Esasında bu söylem, Cumhuriyetçilerin “Artık dünyanın polisi olmayacağız” söylemiyle taban tabana uyumlu bir anlayıştır. Cumhuriyetçi Parti’nin Rusya-Ukrayna savaşına maddi ve askeri desteğe ilişkin olumsuz tutumu, ABD’nin NATO’daki geleceğini de bu bağlamda sorgulatmıştır. Öyle ki ABD’nin NATO’dan ayrılma ihtimali Trump tarafından da dile getirilmiş fakat üye Avrupa ülkelerinin kendilerine düşen mali yükümlülükleri karşılaması durumunda ayrılmayacağını vurgulamıştır. Şüphesiz ki yıl sonundaki ABD seçiminde kazanma olasılığı yüksek bir adayın NATO’dan ayrılma ihtimalini değerlendirmesi başta Ukrayna olmak üzere Avrupa’nın emperyal Rusya tehdidiyle karşı karşıya kalmak istemeyen ülkeleri açısından düşündürücü bir durumdur.

ABD’nin olmadığı bir NATO’nun tahayyülü başta Amerikan diplomasisinde önemli bir yere sahip olan Foreign Affairs dergisinin “Avrupa Trump’ın ABD Başkanı olduğu bir NATO’ya hazırlanmalıdır” temalı yazısı olmak üzere çeşitli çevrelerce irdelenmeye başlanmıştır. Ancak ABD’nin yokluğunda askeri ve ekonomi yardımda önderliği devralacak Avrupa ülkelerinin kendi içlerinde yabancı karşıtlığı toplumsal hareketlerle karşı karşıya olması, bu ülkelerin de Ukrayna’ya yardım noktasında tıpkı ABD gibi siyasal engellerle karşılaşacağının belirtilerindendir. Keza Ukrayna’ya yapılacak olan 60 milyar dolarlık ABD yardımının aylarca Kongre’den Cumhuriyetçilerin siyasi engellemeleri nedeniyle geçememesine benzer bir durum NATO’daki güçlü ülkeler olan Fransa ve Almanya gibi ülkelerde de yaşanabileceği bilinen bir unsurdur. Bu bakımdan Trump’ın yeniden başkan seçildiği bir senaryoda ABD’nin NATO’daki konumu yalnızca Rusya-Ukrayna savaşını değil aynı zamanda Avrupa ülkelerinin NATO’daki konumlarını da etkileyebilecek bir durumdur. Böylece ABD’nin NATO sınırlarında pasif bir rol oynaması, NATO’nun yeni bir askeri ve ekonomik lider belirleme gereksinimini ortaya çıkarabilir.

-----

https://www.cnn.com/2024/02/10/politics/trump-russia-nato/index.html https://thehill.com/homenews/administration/385521-trump-we-dont-want-to-be-the-policemen-of-the-world/  https://www.politico.eu/article/donald-trump-says-he-wont-quit-nato-if-europe-pays-its-way/ https://www.foreignaffairs.com/europe/planning-post-american-nato https://www.theguardian.com/us-news/2024/apr/20/us-house-approves-61bn-aid-ukraine

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER