© Yeni Arayış

31 Mart köprüden önceki son çıkış mı?

31 Mart köprüden önceki son çıkış mı?

31 Mart köprüden önceki son çıkış değil elbette, şartlar ne olursa olsun siyasetin ve mücadelenin sonu yoktur. Bununla birlikte unutmamak gerekiyor ki, olumsuz bir yerel seçim sonucu, sadece muhalefetin değil, aynı zamanda gelecek kuşakların da hayatını epey zorlaştıracak. İşin bu noktalara varmaması için İstanbul’u kazanmamız şart. Yerel seçimler yaklaştıkça, muhalefetin yaşayacağı olası bir yenilginin sonuçlarının çok ağır ve geri dönüşsüz olacağına ilişkin yorumlara hemen her yerde denk gelmek mümkün. Peki sahiden 31 Mart yerel seçimleri, muhalefet açısından tam anlamıyla bir son şans mı? Ve 31 Mart’taki bir başarısızlığın telafisi bulunmuyor mu? Yerel seçimlerden bahsedilirken kullanılan “başarı” ifadesinden kastın İstanbul seçimi olduğu çok açık. İstanbul’u kazananın yerel seçimi kazandığı, kaybedenin yerel seçimi kaybedeceği bir denklem söz konusu, bu net. Erdoğan’ın yerel seçimlere ilişkin konuşmalarının çoğunda İstanbul’u referans vererek konuşması ve “emaneti geri almaktan” bahsetmesi de bu bağlamda kesinlikle tesadüf değil. 2019’da İstanbul’u kaybeden ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde de Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi önde bitirdiği İstanbul, iktidar açısından hâlâ kale olarak görülen ve en kalabalık kent olması nedeniyle de sembolik önemi büyük bir kent. Muhalefet için de İstanbul’un epey özel bir yanı bulunuyor. 2019’da İstanbul’u kazanarak 2002’den bu tarafa AKP’nin elinde tuttuğu psikolojik üstünlük tekelini kırabilen muhalefet için İstanbul seçimi, Mayıs 2023’te oluşan hayal kırıklığını ve yenilgi halini geri bırakmanın, psikolojik üstünlüğü yeniden sağlamanın ve Haziran 2019 şartlarına dönmenin tek yolu. Muhalefetin İstanbul’u kaybettiği bir denklemde Mayıs 2023 travmasının derinleşeceğini, muhalefetin iç çekişmelere yoğunlaşacağını ve Erdoğan’ın bu süreçten daha da güçlenerek çıkacağını öngörmek zor değil. 

İSTANBUL SEÇİMİN ÖTESİNDE BİR ŞEY

Başka bir deyişle İstanbul seçimi hem iktidar hem de muhalefet için bir seçimin epey ötesinde anlamlar taşıyor. İktidar açısından, giderek muhalif bir kent görünümü kazanmaya başlayan İstanbul’un yeniden iktidar kenti olduğunun tescillenmesi, muhalefet açısından da Mayıs 2023’teki travmanın geride bırakılması ve Erdoğan’ın yeni hamlelerine dur deme fırsatı olma anlamı taşıyan 31 Mart yerel seçimi, getirisiyle götürüsüyle oldukça önemli. Türk siyasi tarihine baktığımızda hemen her seçimden önce, “bu seçimin diğer tüm seçimlerden önemli olduğu” yönünde yorumlar öne çıkar, uzun uzadıya analizler yapılır. Yaklaşan 31 Mart yerel seçimi için de bunun muhalefet açısından bir son şans olduğu ve özellikle İstanbul kaybedilirse iktidarı durduracak hiçbir olasılığın kalmayacağı dillendiriliyor. Peki sahiden böyle mi? Muhalefetin İstanbul’u kaybettiği bir denklemde Mayıs 2023 travmasının derinleşeceğini, muhalefetin iç çekişmelere yoğunlaşacağını ve Erdoğan’ın bu süreçten daha da güçlenerek çıkacağını öngörmek zor değil. Bunun ötesinde, İstanbul’da olası bir AKP zaferinin ardından Erdoğan’ın son zamanlarda dillendirdiği yeni anayasa sürecinde adımlar atmaya başlaması için uygun bir zemin oluşacağını söylemek de mümkün. Buradaki kritik eşik ise, Erdoğan’ın yeni anayasa sürecinin içini nasıl doldurmayı planladığı ve hangi adımları atmayı düşünmesiyle şekillenecek. Nitekim Türkiye’yi çok daha otoriter bir rotaya sokan, devletin İslamileştirilmesine anayasal zemin kuran bir yeni anayasa süreci, Cumhuriyet tarihinde benzeri yaşanmamış bir anti-laik ve anti-demokratik pratiğe neden olabilme potansiyeli taşıyor. 31 Mart yerel seçimini diğer tüm seçimlerden ayıran en önemli özellik, belki de bildiğimiz Cumhuriyet’ten en köklü kopuşa neden olabilecek sürecin fitilini ateşleyecek sürecin başlamasına neden olma potansiyeli. Bu yönüyle 31 Mart, muhalefet açısından işleri epey zorlaştıran bir eşik olabilme ihtimali taşıyor. İstanbul’u AKP’nin kazandığı bir denklemde Erdoğan, bunu yeni ve güçlü bir meşruiyet onayı olarak görüp, muhalefetin dağınıklığından ve motivasyon kaybından yararlanarak kapsamlı bir anayasa reformuna ya da yeni anayasa sürecine girişecek, bunun sonucunda daha otoriter ve İslami tonları belirgin bir anayasal metinle karşı karşıya kalacağız. 31 Mart yerel seçimini diğer tüm seçimlerden ayıran en önemli özellik, belki de bildiğimiz Cumhuriyet’ten en köklü kopuşa neden olabilecek sürecin fitilini ateşleyecek sürecin başlamasına neden olma potansiyeli. Muhalefetin tüm kanatlarının durumun ciddiyeti kavramasını beklemek için artık biraz geç. Umalım ki halk, sandıkta vicdanını ve öngörüsünü konuştursun, siyasi partilerin beceremediği İstanbul ittifakını sandıkta kendisi kursun. 31 Mart köprüden önceki son çıkış değil elbette, şartlar ne olursa olsun siyasetin ve mücadelenin sonu yoktur. Bununla birlikte unutmamak gerekiyor ki, olumsuz bir yerel seçim sonucu, sadece muhalefetin değil, aynı zamanda gelecek kuşakların da hayatını epey zorlaştıracak, sorunları epey derinleştirecek bir nitelik taşıyor. İşin bu noktalara varmaması için İstanbul’u kazanmamız şart.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER