30 yıl sonra Erdoğan’dan İmamoğlu’na
SİYASETDönemin yargısının verdiği kararı manşetlerinde Erdoğan için, “muhtar bile olamaz” diye içten içe kutlayanlar da, bu kararı veren yargı mensupları da artık yok. Haklarında siyasi yasak karar verdikleri Erdoğan, başbakan da oldu, cumhurbaşkanı da. 30 yıl sonra bu kez yine devlet/iktidarın gücünü arkasını aldığını düşenler İmamoğlu için benzer karar vermek ve onu siyaseten yasaklı hale getirip, sahneden silmek istiyorlarlar.
30 yıl sonra, “nesne”leri değişse de siyasallaşan hukuk, “özne” olarak devredeydi. Geçmişte Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı yargılayan ve siyasetin dışına atmak isteyen sistem, bugün İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na aynı şeyi yapmaya çalışıyordu.
Dün Çağlayan’daki Adalet Sarayı’nın hem içinde hem de dışında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında açılan soruşturmalara vereceği ifadeler yüzünden büyük bir kalabalık vardı. Adliyenin içi de, önü de doluydu. İçinde avukatlar, parti yöneticileri, belediye başkanları; dışarda ise ilçe yöneticileri, partililer ile partili olmayan binler vardı.
Ve herkes ifade sonrasını merak ediyordu. Sonuçta İmamoğlu’nun ifade verdiği soruşturmalar, jet hızı ile açılmış hukuki temeli olsa da siyasi saiklerle açılmıştı.
Gerek adliye içinde gerekse dışında yaptığım gözlemlerle ilgili olarak aklımdan geçenleri dün, T24’den Murat Sabuncu köşesinde gayet güzel anlattığı yazdı. Otobüs başkaydı, üstündekiler başkaydı, ifade veren aktörler başkaydı, sloganlar, şarkılar başkaydı ama ortak bir şey vardı; hukukun işleyişi.
Özetle geride kalan 30 yılda, 28 Şubat’tan bugüne neredeyse hiçbir şey değişmemişti
Sonuçta “sistem” kendine rakip gördüğü siyasi aktörü, hukuki siyasallaştırarak tasfiye etmeye çalışıyordu.
30 yıl sonra, “nesne”leri değişse de siyasallaşan hukuk, “özne” olarak devredeydi. Geçmişte Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı yargılayan ve siyasetin dışına atmak isteyen sistem, bugün İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na aynı şeyi yapmaya çalışıyordu.
Aktörler değişmiş ama sistem ve hedefi değişmemişti.
Peki nasıl oluyor da aradan geçen 30 yılda sistem, hiç değişmiyordu?
Sonuçta dönemler farklı, siyaseten tasfiye edilmek istenenlerin kültürel kimliği, siyasal anlayışı, siyasi partileri birbirinden bu kadar farklı iken nasıl oluyor da yargıda işleyen sistem aynı kalabiliyordu?
Bunun tek bir açıklaması var; devlet, her zaman olduğu gibi kendine sahip çıkması.
Bu aşamada devleti, kimlerin yönettiğinin bir anlamı yoktu. Devlet kendi ideolojik özünü korudukça, kendini dokunulmaz kıldıkça, toplumla olan mesafesi korundukça iktidar olanların kültürel kimliğinin, siyasal görüşlerinin, sağcı ya da solcu olmalarının bir önemi yoktu. Sonuçta siyasetin sınırlarını yani toplumun hareket alanını çizen devletti.
Bu 28 Şubat döneminde de aynı idi, şimdi de aynı.
Toplumsal muhalefetin rakibi dönemler değişse de, toplumu, toplumsal talepleri, toplumsal farklılıkları yok sayan, onları homojenize etmeye çalışan zihniyetin kendisidir. Erdoğan gibi bir muhafazakârı da, İmamoğlu gibi bir sosyal demokratı da, okuduğu şiirden, siyaseten söylediği sözlerden dolayı tasfiye etmek isteyen siyaseten görünmez olan öznenin kendisidir.
***
28 Şubat döneminde laikçi anlayışla, devletin iki yasaklı çocuğundan biri olan muhafazakâr siyaset ve onun siyasi temsilcileri siyaseten tasfiye edilmek istendi.
Refah Partisi kapatıldı. Onun yerine kurulan Fazilet Partisi kapatıldı. Ve o dönem RP’den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Erdoğan, okuduğu şiir yüzünden siyasi yasaklı hale getirildi.
30 yıl sonra, 30 önce devletin yasaklı çocuğu olan siyasi hareket devlete eklemlendiği ölçüde kendini muktedir sayarak, kendisine alternatif olan siyasi ismi İmamoğlu’nun siyaseten yasaklamaya çalışıyor.
Bu açıdan muhalefetin de, toplumun da rakibi, esas olarak AKP’ye oy vermiş seçmenler değil, devlete eklemlenerek iktidar olanlar ve bizatihi toplumu, toplumsal çoğulcuğu siyasetin dışında bırakan zihniyetin kendisidir.
Toplumsal muhalefetin rakibi dönemler değişse de, toplumu, toplumsal talepleri, toplumsal farklılıkları yok sayan, onları homojenize etmeye çalışan zihniyetin kendisidir. Erdoğan gibi bir muhafazakârı da, İmamoğlu gibi bir sosyal demokratı da, okuduğu şiirden, siyaseten söylediği sözlerden dolayı tasfiye etmek isteyen siyaseten görünmez olan öznenin kendisidir.
Dönemin yargısının verdiği kararı manşetlerinde Erdoğan için, “muhtar bile olamaz” diye içten içe kutlayanlar da, bu kararı veren yargı mensupları da artık yok. Haklarında siyasi yasak karar verdikleri Erdoğan, başbakan da oldu, cumhurbaşkanı da.
30 yıl sonra bu kez yine devlet/iktidarın gücünü arkasını aldığını düşenler İmamoğlu için benzer karar vermek ve onu siyaseten yasaklı hale getirip, sahneden silmek istiyorlarlar.
Sadece 30 yıl önceki pratiklere baksalar verdikleri kararının da kendilerinin de kısa süre sonra yok hükmünde olduklarını görecekler.
İlginizi Çekebilir