3. Parti Gerçeği
SİYASETTürk siyasetinde üstünde yeteri kadar durulmayan, irdelenmeyen bir olguya zaman zaman dikkat çektimse de 3. Parti etkinliği dediğim bu olgu henüz yeterince tanınmıyor. Tanınmadığı için siyasal analizlerde eksik saptamalar yapılıyor. Yeni bir seçime giderken kurulup, dağılıp, yeniden kurulan ittifak masalarına da onun dışında kalan HDP ve İP gibi partilere hatta CHP gibi iktidar adayı partiye de bu yönden bakmak yeni yorum olanakları sağlayacaktır.
I
Türkiye’deki zaman zaman daha dağınık yapılar göze çarpsa da özünde iki büyük parti mevcuttur. Siyaset bilimi literatüründe çok tartışılan ‘iki partili yapı’nın Türkiye’deki anlamı, işlevi hemen hiç işlenmemiştir. Buna mukabil 1950’de dönülen çok partili hayat DP’yi getirdiğinde başka partiler de kuruldu. (Evet, ‘dönülen’ diyorum, çünkü 1925’te Takriri Sükun Kanunu çıktığında bile Türkiye, 1908 sonrasının getirdiği çok partili hayatını koruyordu ve CHP dışındaki partilerin tümü o yasayla birlikte 1946’ya kadar 21 yıl süreyle kapatılmış, daha doğrusu yasaklanmıştı.) Örneğin Mareşal Fevzi Çakmak’ın başını çektiği Millet Partisi onlardan biriydi ve en çok ilgi toplayanlardandı. Bu partiyle DP’den ayrılan bir grubun kurduğu Türkiye Köylü Partisi (1952) birleşip (1958) Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisini meydana getirdi. Lideri Osman Bölükbaşı’ydı ve çok etkili bir politikacıydı. Bir başka örnek 1955’te kurulan Hürriyet Partisidir. Halk içinde fazla bir güç sağlayamamış ama 1957’de katıldığı CHP’ye tarihsel önem taşıyan İlk Hedefler Beyannamesi düşüncesini aşılamıştı. Andığım partilerin işlevlerine rağmen 1950 sonrasının geniş ölçüde iki partili bir yapı üstüne oturduğu söylenebilir. (Tarık Zafer Tunaya üstadımızın kitabı bu konular bakımından hala geçerlidir.)
1960 sonrasında yeni Seçim Yasası nedeniyle parlamento ilk kez çoklu yapıya dönmüştür. Özellikle 1961-65 arası çoklu koalisyonlar dönemi olarak ‘ek’ partilere şiddetle ihtiyaç duyar. Buna mukabil, 1971’e kadar tek partinin hakimiyeti görülür: Adalet Partisi. AP’nin 1965 ve 1969 seçimlerinde kazandığı yüksek oy iktidar için başka bir partinin mevcudiyetini gereksinmez. CHP, ana muhalefet partisidir. 1971 sonrası siyasal dağınıklık dönemidir.
1980 sonrasında bizzat Özal ‘2.5 parti’ açıklamasını yaparak her konuda hayranlık duyduğu Amerikan modelini siyasette benimsediğini dışa vuruyordu. Beklentisi gerçekleşmedi. 1983 ve 1987 seçimlerini kazandıktan sonra 1991 seçimleri yeniden koalisyon iktidarlarını doğurdu ki, 1990’lar Türkiye’nin siyasal konsolidasyon açısından en dengesiz ve dağınık yıllarını oluşturarak 3. Parti olgusunu güçlendirdi. Buradaki 3. Parti Özal’ın ‘buçuk’ partisinden daha ileri anlam ve işlev taşır. Özal, iki partili sistemin koalisyon üretmeyeceği görüşündeydi. Oysa 3. Parti koalisyon modellerinde hayati derecede önem taşıyordu. MHP, 1990’lardan itibaren neredeyse kesin ve kalıcı 3. Parti oldu ve koalisyonların kurulmasındaki etkinliği kadar siyasetin belirlenmesinde de hayati rolü oynadı.
II
Bir açıdan bakılırsa Türkiye’de siyaseti son 25 yılda MHP’nin tayin ettiğini söylemek mümkün.
1990’ları anımsayanlar öne sürdüğüm iddiayı hemen yerine oturtacaktır. MHP o dönemde kurulup dağılan koalisyon hükumetlerinin belirleyici partisiydi. O kadar ki, 1999 yılında Abdullah Öcalan yakalanıp Türkiye’ye getirildiğinde ve Bülent Ecevit ‘neden Türkiye’ye verdiler hiç anlamadım’ dediğinde görünen ana şart idam cezasının kaldırılmasıydı. Ecevit’in Başbakan olduğu koalisyon hükumetinde MHP de vardı ve Öcalan’ın ‘asılmaması’ o parti için kabul edilecek bir şey değildi. Seçim döneminde, Erzurum mitinginde Bahçeli, aşağıdaki halkın üstüne Öcalan’ın boynuna geçirilsin diye kalın bir urganı fırlatıp atmıştı. Buna mukabil MHP idam cezasının kaldırılması yönünde oy kullandı ve siyasetin yeniden düzenlenmesinde son derecede etkili oldu.
Derken 2002 yılında erken seçim kararı alındı. MHP gene iktidardaydı ve kararın alınmasında başı çekti. Türkiye, Derviş sonrasında ‘harmanlanan’ bir siyasal ortamda seçime gitti. O arada Hüsamettin Özkan, İsmail Cem ve Kemal Derviş DSP’yi bölmüştü. 1990’ların getirdiği ağır yıpranma içinde merkez partilerin tamamı seçimi yitirdi. CHP’yle birlikte barajı geçerek parlamentoya giren AKP için de Türkiye için de yeni bir iktidar dönemi başladı. O dönem halen devam ediyor. MHP yanlış bir kararla da olsa siyasetin yörüngesini tayin etmişti.
Son olarak MHP’yi ansızın ortaya çıkıp kapanmış Başkanlık yönetimi tartışmasını yeniden açarken gördük. Öne sürdüğü iddiayla AKP’nin eksiğini gidererek MHP, Türkiye’nin yeni bir rejime geçmesinde baş rolü oynadı. Ardından da AKP ile devam eden zımni koalisyonu kurdu ve MHP örtük iktidarını oluşturdu.
MHP’nin siyasal pozisyonu bakımından ele alınabilecek başka unsurlar da var. İki önemli noktanın üstünde duralım. Birincisi, cesametiyle orantısız ölçüde elde ettiği ‘güç’ zaman zaman daha ileri noktalara erişmiştir. Örneğin 1990’larda yapılan ciddi araştırmalar, partinin en çok etkileştiği partinin DSP olduğunu gösteriyordu: MHP seçmeninin ikinci partisi DSP, DSP seçmeninin ikinci partisi MHP idi. Üstünde hiç durulmamış, yeteri kadar çarpıcı ve Türk siyaseti bakımından çok önemli bir gösterge.
İkinci olgu tam da bu pratikle eklemleniyor. Aslında 1990’larda başlayan bir tarihe değindik ama ana mesele MHP’nin 1960’ların sonunda doğan ve bir türlü bitmeyen, tükenmeyen gücüdür. Bu gücün kaynağı siyasal pratiktir. Ama ideolojik arka plan da yabana atılamaz. Mitolojik bir faktör olarak açılan MHP ideolojisinin milliyetçi/Türkçü anlayışının ülkede siyasal tabandan çok devlet örgütlenmesinde karşılık bulduğu açıktır ve bu yönüyle de elbette daha etkindir.
MHP’nin ve ideolojisinin tabanı yoktur demek manasızlık olur. Tersine, daha çok Orta Anadolu’ya sıkışmış MHP gücü 1990’larda başlayan büyük göç dalgasıyla metropollerin çevresinde de kendisini gösterdi. Lumpenlik, kimlik arayışı, boşluk duygusu bu yarı milis gücün ve ideolojinin gelişmesine katkı verdi. %10 dolaylarında değişmeyen bir oy oranına sahip ve koalisyondan koalisyona yüzen bir tabandan söz ediyorduk. Kısacası ortada Türkçü/milliyetçi/İslamcı bir bütün söz konusudur ve o ideoloji şu veya bu şekilde devleti hayli zamandır etkisi içinde tutmuştur.
Zaman zaman ‘derin devlet’ diye nitelendirilen ve genellikle MHP ile özdeşleştirilen kadrolar hemen her zaman İslamcı bir yaklaşımla tümleşmiş, devletin belli birimlerinde dikkatle örgütlenmiştir. Milliyetçi/Türkçü/İslamcı bu eklektik ama tüm radikal sağ örgütlenmelerde görülen din-milliyet eksenini kullanan gücün somut bir tabanı tuttuğu açık. Türkiye’de birbirinden üç ayrı parti olarak örgütlenmiş milliyetçi sağ, İslamcı sağ ve şimdi de ulusalcı sağla MHP’nin değişen koalisyonlar kurmasında ve bu koalisyonları devlet mekanizmasındaki ‘sürekli iktidar’ şeklinde yürütmesinde kendisi açısından sayısız yarar olduğu belli. Maksadı iktidar olan siyaset pratiğini MHP devlet örgütlenmesinde fiili olarak tesis ediyorsa durum kendisine doğallıkla çıkarlar sağlayacaktır. MHP’nin devlet içi iktidar gücü siyasal iktidarından bile fazla ve etkindir.
Tüm bunlar birer gerçek olsa da MHP’nin son 30 yılda sağladığı gücün siyaset bilimi bakımından farklı bir nedeni var: 3. Parti. MHP, ‘üçüncü parti siyaseti’ diye tanımladığım bir olgudan beslenmiştir.
Hiçbir partinin demokratik yapının özü olan %50+1 düzeyinde olmaması, Seçim Kanununun sağladığı olanaklarla daha küçük oranlarda kalarak parlamentoda büyük oranlar elde ettiği biliniyorsa da o durum daha çok 2002 sonrasında ortaya çıkmıştır. 2002 öncesindeki çok parçalı siyasal yapı, yaklaşık olarak aynı şeyleri söyleyen partilerin ayrışmasından, bölünmesinden kaynaklanıyordu ve doğallıkla tek parti iktidarının yakalanmasını imkansızlaştırıyordu. Hatta iki partinin oy oranlarının toplamı da iktidar olmaya yetmediğinden üçüncü parti hayati bir önem taşıyordu. 1990’lardaki koalisyonların incelenmesi söylediklerimi kanıtlayacaktır. MHP’nin diğer faktörlerin yanında siyaset sahasındaki gücünün ana parametresi budur.
Durum yavaş yavaş değişiyor. Bir önceki seçimden hemen sonra yazdığım ve MHP çevrelerinde hayli tepki çeken yazılarda partinin bölüneceğinden söz etmiştim. Olaylar öngörümü doğruladı. İyi Parti, MHP’nin içinden çıktı. Konuyla ilgili spekülasyonlara girmeye gerekmez. Sonuç tayin edicidir. MHP bir anlamda iktidar olmasaydı bölünme derinleşecekti. Bahçeli’nin onca eleştirdiği AKP’yle, yakınlaşmaktan öte, bütünleşmesi büyük ölçüde dağılmayı hissettiği içindir. MHP 1990’lardan sonraki ‘işlevini’ sürdürüyor ve iktidar tayin edici unsur oluyor, yani MHP, 3. Parti olma niteliğini koruyor.
Gelelim ve yaptığım çözümlemenin bugünkü siyasete nasıl yansır sorusunu yanıtlayalım.
III
3. Parti ‘gerçeği’ artık başka bir noktada düğümleniyor. Ortada hala iki büyük parti var: AKP-CHP. Yeni bir seçime giderken bir başka üçüncü parti ortaya çıktı İP. Öte yanda da başka bir cesamet duruyor: HDP.
Karşımızdaki soru mevcut durumda çok ciddi: İP ve HDP’den hangisi üçüncü parti olacak? Çok yakın bir zaman öncesinde kamuoyu yoklamaları İP’nin HDP’den daha büyük olduğunu/olacağını işaret ediyordu. Masa dağılıp yeniden kurulunca bahsedilen oy oranının nereye vardığını (muhtemelen indiğini) henüz bilmiyoruz. Söylenenler ve sezilenler doğruysa HDP, İP’yi geçecek. Öte yandan iki ‘esas’ partinin, iki de güçlü ama daha küçük partinin öne çıkması 3. Parti bakımından olduğu kadar farklı perspektiflerden de Türkiye’nin yeni bir eşiğe geldiğini gösteriyor.
Birincisi, anlaşılan o ki, seçimlerin ertesinde parlamento kompozisyonu sanıldığı kadar kolay şekillenmeyecek. İki büyük parti olabildiğince büyük olacak, çünkü merkezkaç kuvveti çok yüksek kalacak. Diğer iki parti de bu momentum içinde kendi büyüklüklerini oluşturacak. İkincisi, koalisyon yabana atılmayacak bir olasılıktır. Şimdiki ittifaklar iktidar koalisyonunun yapısını tayin etmeyebilir. Nedeni çok açık: büyük partilerin yaratacağı büyük basınç neticesinde diğer partiler beklenen oyu sağlayamayabilir. (İttifakı oluşturan dört partinin oyu yok denecek kadar azdır. Bu unsurun sübjektif etkisi seçimlerin sonrasında daha da öne gelecek ve büyüyecektir.)
Öne sürdüğüm kurgu bize çok beklenmedik bir sonuç sunuyor: 3. Parti, eğer ceteris paribus yani koşullar aynı kalırsa, HDP olacaktır. Nedeni besbelli: İP’yi zaten iktidar partisi olarak görmek gerekir, çünkü ittifakın büyük partisi. Tıpkı MHP’nin 3. Parti niteliğiyle iktidar olması gibi, İP de 3. Parti olsa dahi iktidara yerleşerek o niteliğinden yoksun kalacak. Eğer CHP-İP oyu yetmezse iktidar kurmak için HDP kaçınılmaz bir güce dönüşecek. Tersinden düşünür ve iki partinin oyu iktidarı kurabilir dersek o zaman da muhalefet partisi (AKP dışında) HDP olacak.
Parlamento böyle bir kompozisyon üretirse geriye ‘matematiğin’ ötesinde bir parametre kalacak: HDP dışındaki partiler, tüm görüş ayrılıklarına mukabil, son kertede birbiriyle etkileşebilen, hepsi merkezde konulanmış, benzeri devlet ideolojisine sahip, iktisadi modellerde ayrışmayan partilerdir. 2002’nin AKP’si olsaydı böyle bir iddiayı öne sürmek daha zor olurdu. Ama MHP ortaklığının AKP’ye getirdikleri ortadayken savın geçerlilik oranı büyüyor. Oysa HDP bu konstellasyonun dışında kalıyor. Hangi yönüyle değerlendirilirse değerlendirilsin sistem dışı olmasa bile örtülü/zımni koalisyona, daha doğrusu ‘sözleşmeye’ ve denkleme girmiyor.
İP’nin koalisyon kurma esnekliği ve o esnekliğin ‘doğallığı’ HDP için geçerli değil. HDP tarihselliğini hazırlayan temeller itibariyle çok daha rijit bir parti. İdeolojik planda da aynı gerçek geçerli. Ayrıca Türkiye’nin toplumsal yapısı içinde tabanıyla tuttuğu yer başlı başına ve mutlaka ele alınması, dikkat edilmesi, tartılması gereken bir faktör. Nesnel bir değerlendirmeden söz ediyor ve saptamalarda bulunuyorum.
Bir yanlış yapılıyor. İP’nin zaman zaman seçimlerden 3. Parti çıkacağı o gerçeğin ne olduğu bilinmeksizin dile getiriliyor. 3. Partinin ana niteliği iktidarda değil muhalefette olması, gerektiğinde iktidara davet edilmesi, onu paylaşmasıdır. Dilediği zaman iktidar kurup bozma gücünü bu özelliğinden kazanır. İP de kendisini anlaşılan hala bir muhalefet partisi olma kimliğiyle 3. Parti sanıyor. Tepeden tırnağa yanlış. İP, öyle bir niteliği olsa bile, özellikle MHP’de kazandığı ve genetik özelliği haline getirdiği reflekslerle iktidarı büyük hırs ve iştahla istiyor. Daha ilk günden itibaren ittifak masasına oturması niyetini kanıtlıyor. İttifakta olması bugün 3. Parti nitelikleri taşımadığı anlamına gelmez. Gelmediği içindir ki, bizzat kendisi iktidar masasını dağıtabiliyor. Fakat tepkisi gerçekten de MHP’den devraldığı bir reflekstir ve İP’nin ne kadar iktidar partisi olmak hevesi taşıdığı Akşener’in çıkışından sonra hemen anlaşıldı. İktidar isteyen tabanın şiddetine dayanamayarak parti ittifaka döndü, yani iktidar talebini ve hırsını yineledi, dışa vurdu.
HDP seçime girebilirse, seçimi tamamlayabilirse, sayısal olmasa bile öteki unsurlarıyla 3. Parti olacak. Tekrar edeyim 3. Parti olmak sadece sayıyla sınırlı değil. HDP ideolojik tercihleri ve politik önermeleriyle 3. Parti olacaktır. Farklılığı elindeki en büyük kozdur. O kozu akıllıca kullanacağı bellidir. İP’nin şimdi görüşmeyi, masaya oturmasını reddettiği partiye muhtaç hale gelebileceği yüksek bir ihtimaldir. CHP-İP koalisyonu sayısal olarak sağlansa dahi İP gerçek muhalefet pozisyonunda kalacaktır.
Mevcut koşullarda yaklaşan durumu gerçekçi şekilde değerlendirmek gerekir. O da yetmez. HDP’nin kapsadığı ‘Türkiye gerçeğini’ görüp, yerli yerine oturtmak zorunluluğu var. Sadece Türkiye’deki seçmenlerden şu kadar oy aldığı için değil, temsil ettikleri, ülkedeki demokratikleşmenin beklentileri nedeniyle de HDP’nin 3. Parti olarak siyasette taşıdığı ağırlık ölçüsünde hiç değilse CHP tarafından ve seçim sonrasında kendisinden beklenecek demokratik restorasyon açısından HDP’yi kapsaması gerekir. Böyle bir yaklaşımı İP’den beklemek zordur ve anlaşılabilir. Kimse yeni bir Cumhurbaşkanı aramıyor. Gözetilen yeni bir dönemdir. Onu da geniş ölçüde CHP sağlayacaktır. CHP’nin gerçekleştirdiği dönüşümle farklı refleksler geliştirmesi ve HDP’yi bugünkü mahcup tavrının ötesinde değerlendirmesi zorunludur. 3. Partinin ihmal edilmesinin yaratacağı vahim sonuçları yakın tarih göstermiştir. CHP’nin bu gerçeğe hak ettiği ağırlığı vererek yaklaşması kendisinden çok ülke için zorunludur. Hatta HDP’nin de ötesine geçerek CHP’nin sol koalisyonla kuracağı ilişki elini ve konumunu güçlendirecektir.
Ötesini yaşayarak göreceğiz.
İlginizi Çekebilir