2024 başında AB ile ilişkilerde neredeyiz?
DOSYA>AB-Türkiye: Bitmeyen yolculuk2024 başında AB ile ilişkilerde neredeyiz?
TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNDE MEVCUT BAŞLIKLAR VE OLASILIKLAR
Türkiye’nin AB katılım sürecindeki durağanlık ilişkilerde bir aşınma ve gerilemeye yol açarken, ilişkileri canlandırabilmek için bazı alternatif süreçler gündeme geldi. Bunların başında Türkiye-AB Gümrük Birliğinin güncellenmesi yer alıyor. Güncelleme süreci için resmi müzakerelerin başlatılmasına yönelik çalışmalar 2015 ve 2016’da yapılmış ve konu üzerinde mutabakat sağlanmıştı. Ancak öncelikle Avusturya ve Almanya gibi bazı AB üyesi devletler hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı konularındaki eksiklikler gerekçesiyle, müzakerelerin başlatılmasını engellemişti. Daha sonra ise 2018’de AB Konseyi bu konuda müzakerelerin başlatılmayacağını açıklamıştı. Konu 2021’de tekrar gündeme gelmiş ve AB pozitif gündem adı altında ticaretin desteklenmesi, karşılıklı ticaretteki engellerin kaldırılması ve gümrük birliğinin modernizasyonu konularını tekrar gündemine almıştı. Ancak gümrük birliğine ilişkin olarak Güney Kıbrıs engeli ve ticaretteki gümrük birliğine aykırı bazı uygulamalar nedeniyle müzakere süreci bir türlü başlatılamadı. Son olarak Türkiye-AB siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerinin durumu adı altındaki raporda AB Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borrell ve Avrupa Komisyonu’nun Komşuluk ve Genişleme Politikasından sorumlu üyesi Varhelyi ilişkileri canlandırmanın bir yöntemi olarak gümrük birliğinin modernizasyonunu tavsiye etti. 14-15 Aralık 2023’te toplanan AB Zirvesinde raporun sunduğu öneriler görüşülmedi ve ilerideki bir AB Konsey toplantısına ertelendi. Eğer Kıbrıs engeli aşılabilirse ve Rusya’ya yönelik olarak özellikle savaşta kullanılabilecek ürünlerin ticareti konusunda uzlaşıya varılabilirse o zaman 2024 içinde gümrük birliği konusunda bir ilerleme görülebilir. Yılın ikinci yarısında AB Bakanlar Konseyi Başkanlığını Macaristan devralacak. Türkiye ile sıcak ilişkileri olan Macaristan Başbakanı Orban bu dönemde Türkiye ile gümrük birliği güncellenme/modernizasyon sürecini başlatarak bir ivme kazandırmak isteyebilir. Ancak tabi bunun mümkün olup olmayacağı yine Türkiye ile en yakın ticari ve ekonomik ilişkilere sahip olan Almanya gibi veya Yunanistan ve Güney Kıbrıs gibi veto hakkını kullanmaya meyilli olan diğer üye devletlerin onayına bağlı olacak. Eğer gümrük birliği müzakereleri başlatılabilirse, hâlen sanayi ürünleri ve işlenmiş tarım ürünlerini kapsayan gümrük birliği ilişkisindeki sorunların giderilmesi, dijital ve yeşil dönüşüm süreçleri ile uyumun sağlanması, hizmet ticaretinin karşılıklı liberalizasyonu, kamu alımları piyasalarının açılması ve tarım ürünlerinde ticari tavizlerin ilerletilmesi söz konusu olabilecek. Eğer Kıbrıs engeli aşılabilirse ve Rusya’ya yönelik olarak özellikle savaşta kullanılabilecek ürünlerin ticareti konusunda uzlaşıya varılabilirse o zaman 2024 içinde gümrük birliği konusunda bir ilerleme görülebilir. 2019’da AB Türkiye’ye yönelik bazı yaptırım ve kısıtlayıcı önlem kararları almıştı. Kıbrıs açıklarında ve Ege’de sondaj faaliyetlerine tepki olarak alınan bu kararlar ile siyasi, ekonomik, enerji ve ulaştırma gibi alanlarda yüksek düzeyli diyaloglar dondurulmuş ve Türkiye-AB Ortaklık Konseyi toplantıları askıya alınmıştı. Borrell-Varhelyi raporunda bu süreçlerin tekrar başlatılması da öneriliyor. Ortaklık Konseyinin yeniden başlatılması söz konusu olursa, gümrük birliğinin güncellenmesi ve ticari ilişkilerin modernizasyonuna yönelik görüşmeler bu kapsamda yapılıp Ortaklık Konseyi kararları olarak da çıkarılabilir. Ancak bu gibi yöntemlerin bulunması ve ilişkilerin ticari ve ekonomik boyutunun güncellenmesi iki tarafın da istekli olmasına ve siyasi engellerin aşılmasına bağlı. Bugün dünya ticaretinde görülen ve Avrupa’da da güçlenen korumacı eğilimler ticaretin önündeki engelleri kaldırıp daha fazla serbestlik getirecek böyle bir sürecin başlatılmasını zorlaştırabilir. İlişkilerde önem taşıyan bir diğer alanı da vize ve göç konuları oluşturuyor. 2013 yılında Türkiye ve AB arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması ile eş zamanlı olarak vize serbestliği yol haritasına bağlı bir süreç de başlatılmıştı. Buna göre Türkiye ve AB arasında yasadışı olarak ülkeye giren veya yasal yollarla gelip de daha sonra izinsiz olarak kalmaya devam eden düzensiz göçmenlerin iadesi söz konusu olabilecekti. İade Türkiye ve AB’nin onayı ile, bazı fiziksel delillere bağlı olarak yapılabilecekti. Vize serbestliği yol haritası ise Türkiye cumhuriyeti vatandaşlarının Schengen vize zorunluluğunu kaldırmak için belge güvenliği, göç ve sınır yönetimi, kamu düzeni ve güvenliği ve temel haklar alanında 72 kriter getirmiş ve Türkiye bu kriterleri yerine getirmek için çalışmalara başlamıştı. 2015-16 yıllarında artışa geçen Suriyeli göçü sırasında ise AB, Türkiye ile işbirliği yapmak için hükümetin kapısını çalmış ve 18 Mart 2016 Türkiye-AB Bildirisi ile vize serbestliğinin hızla sağlanması karşılığında göçün kontrol altına alınması konusunda işbirliğine gidilmişti. Mülteci Mutabakatı olarak da adlandırılan Türkiye-AB Bildirisi Türkiye’nin Ege adalarına geçen düzensiz göçmenleri geri alması karşılığında, vizelerin kaldırılması, müzakere sürecinin hızlandırılması, gümrük birliği güncellenme çalışmalarının başlatılması, mültecilere yönelik finansal yardım sağlanması, geri kabul edilen her göçmene karşı Türkiye’de yasal olarak bulunan bir Suriyelinin AB’ye yerleştirilmesi gibi hususları da içeriyordu. Mayıs 2016’da yayınlanan rapora göre Türkiye vize serbestliğini sağlamak için 72 kriterden 65’ini yerine getirmişti. AP’de aşırı sağ ve Avrupa şüpheci üye ve parti gruplarının ağırlığının artması AB’nin ikiz dönüşüm süreçlerinin geleceğinin yanında Türkiye ile ilişkiler açısından da zorluklar getirebilir. Ancak o günden bugüne bu sayı 66’ya çıktı ve tüm kriterlerin tamamlanması mümkün olmadı. Ayrıca o günlerdeki olumlu hava yerini vize ve göç konusunda çok daha güvenlik öncelikli bir anlayışa bıraktı. Türkiye’den AB’ye yapılan iltica başvurularının artması, Türkiye’nin bazı gelişmekte olan ülkelere uyguladığı kolay vize politikası, sınır aşan suç, insan kaçakçılığı, uyuşturucu gibi güvenlik endişelerinin de etkisiyle vize serbestliği süreci de tamamlanamayan süreçlere eklenmiş oldu. Son olarak Borrell-Varhelyi raporu vize süreçlerinin kolaylaştırılmasını da önerdi. Bu alanda kısa vadede ilerleme sağlanması pek mümkün olmasa da, kolaylaştırma yönünde bazı mütevazi adımlar görülebilir. Göç ve mülteci konularında ise mali işbirliği devam ederken, AB, Türkiye sınırlarından geçişlerin engellenmesi için destek sağlıyor. Askıda olan Geri Kabul Anlaşması’nın yeniden başlatılması ise Borrell-Varhelyi raporunun önerileri arasında yer alıyor. Dört milyona yakın Suriyelinin yanında farklı ülkelerden düzensiz göçmenlere de ev sahipliği yapan Türkiye’nin bu talebe cevap vermesi pek mümkün gözükmese de, göç ve mülteci konuları ilişkilerin gündeminde üst sıralarda kalmaya devam edecek gibi gözüküyor. Son tahlilde, ilişkilerde üyelik süreci üzerinden bir canlanma beklenmiyor. Türkiye’nin AB reformlarına geri dönmesi ve demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında kaybedilen zeminin geri kazanılmasına yönelik adımlar atılması ilişkilerin geleceği açısından en ideal tabloyu oluşturur. Ancak tabi ki “tango için iki kişi gerekir”. Yani Türkiye-AB ilişkilerinin olumlu ilerlemesi için mutlaka AB tarafının da istekli olması gereklidir. Borrell-Varhelyi raporunun önerileri doğrultusunda ilişkilerdeki gerileme ve uzaklaşmayı durdurmayı hedefleyen bazı adımlar atılması söz konusu olabilir. Rapor yukarıda sözü edilen bazı önerilere ek olarak dış politika ve güvenlik konularında işbirliği, Türkiye’nin AB güvenlik ve savunma politikası kapsamındaki misyonlara katılımı ve Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanının ortak konularda AB Dışişleri Bakanlarının gayrıresmi toplantılarına katılımı gibi önerileri de gündeme getiriyor. Bu gibi güven tazeleyici önlemlere ek olarak, AB gündeminin en üst sıralarında yer alan yeşil mutabakat ve dijital iç Pazar gibi konularda da daha yakın bir uyum süreci izlenebilir. 2024’te Türkiye’deki yerel seçimlerin yanında Avrupa Parlamentosu seçimleri de yapılacak. Almanya, Fransa, Avusturya ve Hollanda gibi önde gelen AB üyesi devletlerde aşırı sağın yükselişi AP seçimlerinin sonuçlarına dair endişeleri de artırıyor. AP’de aşırı sağ ve Avrupa şüpheci üye ve parti gruplarının ağırlığının artması AB’nin ikiz dönüşüm süreçlerinin geleceğinin yanında Türkiye ile ilişkiler açısından da zorluklar getirebilir. Türkiye-AB ilişkilerinin olumlu yönde ilerleyebilmesi için uygun bir zihinsel ortamın oluşmasını ümit ediyoruz. Bu yazı AB uzak bir hayal mi? dosyasında yayımlanmıştır. Dosyanın diğer yazılarına erişmek için buraya tıklayınız.İlginizi Çekebilir