1001 Gece Masalları diyarında bir dehşet sahnesi: Harun Reşid ve Bermekîler - 2
GENELİbretlik bir sondur Cafer ve Bermekîlerin, sütkardeşi Halife Harun tarafından maruz kaldıkları bu ağır muamele. Meşhur İbn Cerîr et-Taberî başta olmak üzere İslam tarihçileri bu konuda pek çok spekülasyon ileri sürer. Fakat asıl olan biten şudur: Devlet içindeki Arap-Acem çekişmesinin ve Bermekîlerin şahsında vücut bulan İran etkisinden rahatsız olan Arap kliği ve Haşimoğulları asabiyesinin komploları başarılı olmuş, güç mücadelesine girdikleri bu vezir ailesinin ipini çekmek için hiçbir fırsatı kaçırmamışlardır.
Bir önceki yazıda, İslam geleneğinin siyasi, idari, dini ve tarihsel düzlemde gelişip şekillenmesinde son derece kritik bir rol icra eden İran/Sâsânî ekolünün Abbasîler devrinde devlet idaresine hâkim olması ve vezirlik sistemiyle kurumsal yapılar üzerinden nüfuz sahası oluşturmasına değinmiştim. Bu yazıda söz konusu nüfuz alanının en önemli örneklerinin başında gelen Bermekî ailesinin Harun Reşid dönemindeki yükselişi ve ibretlik çöküşü üzerinde duracağım.
İran/Sâsânî mirasına dayanarak ve Hindistan’dan antik Yunan ve Roma’ya kadar geniş bir birikimi sentezleyerek oluşturdukları birikim, modern dönemde “İslam Rönesansı” veya “İslam’ın Altın Çağ’ı” olarak anılıyor. Abbasîlerin kuruluşuna destek vererek bu görkemli dönemin yaratılmasında öncü rol oynayan İranlı vezir ailelerinin başındaysa Bermekîler gelir.
BERMEKÎLERİN YÜKSELİŞİ VE İSLAM’IN ALTIN ÇAĞI’NDAKİ ROLLERİ
Abbasîlerin 8. yüzyılın ortalarından başlayarak ve Bağdat merkezli olacak şekilde, İran/Sâsânî mirasına dayanarak ve Hindistan’dan antik Yunan ve Roma’ya kadar geniş bir birikimi sentezleyerek oluşturdukları birikim, modern dönemde “İslam Rönesansı” veya “İslam’ın Altın Çağ’ı” olarak anılıyor. Abbasîlerin kuruluşuna destek vererek bu görkemli dönemin yaratılmasında öncü rol oynayan İranlı vezir ailelerinin başındaysa Bermekîler gelir.
Bermekî ailesinden Halid, 740’ların sonunda İranlı general Ebu Müslim’in askeri sahada, Abbasîlerden Ebu’l Abbas es-Saffâh’ın ise siyasi sahada sürüklediği Emevî karşıtı isyana aktif olarak katıldı ve ele geçirilen belirli bölgelerin idaresine memur edildi. Abbasîlerin Emevîleri tasfiye edip hilafeti ele geçirdikleri dönemde yeni Halife Ebu’l Abbas es-Saffâh’a çok yakın olan Halid b. Bermek, hem halifenin hususi kâtibiydi hem de vezir olarak onun vekili mertebesinde etkili bir isimdi. Hatta halifeyle Halid, eşleri birbirlerinin çocuklarına sütanneliği yapacak kadar da ailece yakınlık tesis etti.
İkinci Halife Mansur zamanında da tahta çok yakın olan Halid, kendi aleyhindeki iddialar nedeniyle Bağdat’tan uzaklaştırıldı ve bir süre İran’ın merkezindeki Fars ve kuzeydeki Taberistan bölgelerinde valilik görevlerinde bulundu. Uzun yıllar devam eden ve başarı kazandığı bu görevleri, Emevîlerin baskıcı idaresinin aksine, Abbasîlerin İran’da güç kazanıp halkla iyi ilişkiler kurmasında da etkili oldu. Bir süre sonra da oğlu Yahya Azerbaycan valiliği görevine getirildi. Halid 781’de vefat ettiyse de ilk üç halifeleri döneminde, Bermekîlerin güçlü bir şekilde Abbasî bürokrasisinde kökleşmesinin yolunu açtı.
Bermekîlerin en kudretli temsilcisi ise Halid’in 738’de doğan oğlu Yahya’ydı. Babasının yanında maliye nazır yardımcısı görevinde bulundu, ardından İran’da Azerbaycan bölge valiliği yaptı. Halife Mehdi kendisini Bağdat’a çağırıp, o sırada 15 yaşında olan oğlu Harun’a öğretmen olarak [sonraki dönemlerde Türk devlet geleneğindeki atabeklik/lalalık sistemine benzer şekilde] tayin etti. Bu dönemde Abbasî ailesiyle Bermekî ailesi adeta iç içe geçmiş gibiydi. Yahya’nın iki büyük oğlu Fazl ve Cafer, Mehdi’nin eşi Hayzüran’ın Harun’u (Reşid) doğurduğu tarihlerde doğmuştu ve anneler üç çocuğu da ayrım gözetmeksizin emzirmekteydi ki bu sütannelik ilişkisi Araplar arasında fevkalade önemli bir yakınlık işaretiydi.
Yahya b. Halid el-Bermekî 17 yıla yakın tam yetkili bir vezirlik yaptı ki talimatları tıpkı Halife’nin talimatları mesabesinde etkiliydi. Onun vezirliği sadece oğulları Fazl, Cafer, Muhammed ve Musa’nın değil, çok sayıda Şii İranlı’nın Abbasî yönetiminde çeşitli üst düzey görevler elde etmesini sağladı. Yahya’nın üç oğlu da İran coğrafyasındaki önemli vilayetlere vali olarak atandı, Fazl ve Cafer de bir süre vezirlik makamında bulundu ve babaları gibi tam yetkiyle devleti yönetti. Hatta Yahya’nın oğlu Cafer, sadece vezir olarak değil, bir arkadaş ve sırdaş olarak da Halife Harun Reşid’in tam güvenini kazanıp güçlü bir konum elde etti.
Cafer sorun çözmekte usta bir idareciydi; Halid b. Bermek’in Musul’daki iç isyanı çözmesi gibi, Yahya da Kürtlerin istila ettiği Azerbaycan’daki karışıklığı çözmüş, Mısır’daki kaotik ortamı vali olarak el koyup sükûna erdirmiş, Suriye’deki karışıklıkları bizzat giderek çözüme kavuşturmuştu. Fazl’ın askeri komutan olarak temayüz edip Abbasî ordularının İran’da ve Bizans karşısında Anadolu’da başarılı olmasını sağlamasına mukabil, kardeşi Cafer de siyasi aklıyla idari yeteneklerini üst düzeyde kullanmaktaydı ve imparatorlukta maliye, iç güvenlik ve hariciyenin tam yetkili şefi konumundaydı. Bir dönemde Harun’un halifeliği altında, baba Yahya ile iki yetenekli oğlu Fazl ve Cafer üçlü bir vezirlik sistemiyle ve uyum içinde imparatorluğu yönetti.
Bu üç Bermekî vezir, sadece siyasi sahada değil kültürel alanda da göz alıcı yükseliş döneminin mimarları arasındaydı. Hanefilerin meşhur kadısı ve Ebu Hanife’nin öğrencisi Ebu Yusuf tarafından eğitilen Cafer, iyi eğitimi ve vizyoner kişiliğiyle sadece Halife’nin değil, Bağdat’taki politik elitlerin de dikkatini üzerine çekmişti. İran ve Yunanlıların kadim edebiyat ve kültüründen çok sayıda eser Bermekîlerin gayret ve yönlendirmesiyle Arapçaya çevrildi ve Harun’un oğlu Me’mûn [Harun Reşid bu sefer Cafer’i, oğlu Me’mûn’un hocası olarak görevlendirmişti] zamanında kurulacak olan meşhur kültür merkezi Beytülhikme’nin temelleri bu devirdeki çalışmalarla atıldı.
802’de Hacca giden Halife Harun, yanına veziri ve sırdaşı Cafer ile birlikte onun kardeşi Fazl’ı ve kendi oğulları Emin ile Me’mûn’u da almıştı. Dönüş yolunda Ocak 803’te Anbar’da, bir gece aniden bütün Bermekîlerin tasfiye edilmesini emretti. Sırdaşı Cafer hemen o an Halife’nin emriyle idam edildi. Babası Yahya tüm oğullarıyla birlikte gözaltına alınıp hapsedildi, tüm malları müsadere edildi.
KAÇINILMAZ ÇÖKÜŞ: BEKMEKÎLERE UYGULANAN TERÖR VE CEZALANDIRMA
Ancak bu görkem ve ihtişam bir yandan da hızla Bermekîlerin sonunu getirecekti. 802’de Hacca giden Halife Harun, yanına veziri ve sırdaşı Cafer ile birlikte onun kardeşi Fazl’ı ve kendi oğulları Emin ile Me’mûn’u da almıştı. Dönüş yolunda Ocak 803’te Anbar’da, bir gece aniden bütün Bermekîlerin tasfiye edilmesini emretti. Sırdaşı Cafer hemen o an Halife’nin emriyle idam edildi. Babası Yahya tüm oğullarıyla birlikte gözaltına alınıp hapsedildi, tüm malları müsadere edildi.
Hâlbuki o günün gündüzünde Halife ile Cafer gayet yakındı ve ilişkileri sıcaktı, birlikte ava gitmişler ve Halife, sırdaşına sevgisini göstermiş, kolunu omzuna atacak kadar sıcak davranmıştı. Ancak bu davranışlardan kuşkulanan Cafer huzursuzdu, gece kendi çadırına çekilen Cafer’in keyifsiz şekilde kendi başına oturduğu, Halife’nin kendisine gönderdiği ikramları bile isteksizce kenara koyduğu rivayet edilir. Ve ilerleyen dakikalarda imkânsız olan mümkün olur: Gecenin bir vakti Halife bu tür durumlarda kullandığı “fedaisi” Masrur’a, Cafer’in kellesini bir an önce kendisine getirmesini emreder.
Masrur yanına gelince sonunun geldiğini sezen Cafer vasiyetini yazabilmesi için izin ister, hatta Halife’nin sarhoşken bu kararı verdiğini ve ayılınca pişman olabileceğini söyleyip durumu teyit etmesini ister. Masrur bunu haklı bulur ve Halife’nin yanına gidince “Cafer’in kellesini niye halen getirmediği” sorusuna muhatap olur. Artık kaçınılmaz akıbet tebellür etmiştir: Cafer’in başını kesip sakallarından tutarak Halife Harun Reşid’in önüne koyar. İslam tarihçilerine göre; “Halife onu görünce derin bir nefes aldı, inledi ve sövdü. Gözlerinde yaşlarla doğrudan kesik başla konuşmaya başladı ve her hazin sözcükte dişlerini gıcırdatıp elindeki sopayla yeri kazdı.”
Aynı gece güvendiği bir komutan vasıtasıyla Bağdat’taki Bermekîlerden, Cafer’in yaşlı babası Yahya’yı ve oğullarını tutuklatan Halife, diğer tüm aile üyelerini katlettirdi. Ertesi sabah Cafer’in cesedi başkente gönderildi. Uzuvları bedeninden kesilip ayrıldı, vücudu üç parçaya bölündü ve herkesin görmesi için Bağdat’ın üç dubalı köprüsünün üzerine asıldı. Cafer’in çürüyen bedeni sonunda kesilip alınmadan önce halkın iyice görüp ibret alması için iki yıl daha asılı kalacak, ondan sonra üç paralık neftle ıslatılıp açık havada kamışlarla tutuşturulan ateşte yakılacaktı.
Olayların hızı herkesi şaşkına çevirir. Bir devlet görevlisi, sadece bir gün önce Hazine’ye ait hesap defterinde “Yahya’nın oğlu Cafer’in hil’atı ve süslemeleri için 400.000 altın dinar” yazısını gördüğünü hatırlar. Hâlbuki hemen birkaç gün sonra aynı defterde “Yahya’nın oğlu Cafer’in cesedini yakmak için neft yağı ve talaş için iki kırat (bir dinarın on ikide biri kadar para)” yazıldığını görür aynı kişi.
Cafer’in hapse atılan kardeşi Fazl ve babası –bir zamanların görkemli veziri- ihtiyar Yahya sert muameleye maruz bırakılır, kırbaçlanarak sorgulanırlar. Tüm malları müsadere edilir ve acınacak şekilde, yoksul ve biçare son nefeslerini verir bir zamanların kudretli “sultan”ları. Artık “hain” olmuştur bir zamanların en kudretli şahsiyetleri. Üç yıl hapiste kalan Fazl bu süreçte babasından ayrı tutulur, hapisten çıktıktan çok kısa süre sonra çökmüş bir adam olarak son nefesini verir. Yahya’nın diğer iki oğlu Muhammed ve Musa ise sonraki halife dönemine kadar hapiste kalır.
Oğlu Cafer’in ölüm haberini alan Yahya’nın “O zaman onun [Harun] oğlu da öldürülecek” dediği, saraylarının yağmalandığı söylendiğinde “O zaman onun sarayı da yıkılacak” diye eklediği kaydedilir. Halife Harun’a bu sözler nakledilince “Daha önce onun gerçekleşmeyen hiçbir kehaneti olduğunu duymadım” der dehşet içinde. Nitekim bu kehanet de aynen vuku bulacaktır ilerleye yıllarda; kaderin acelesi yoktur.
Fazl’ın ölümünü duyduğunda Harun Reşid’in “benim akıbetim de buna yakın olacak” dediği söylenir ki kader de ona bundan farklı bir ölüm ve pişmanlıktan başka bir şey vermeyecektir. Bir başka dönem tarihçisinin çarpıcı kaydıysa şu şekildedir: “Cafer’in kaybına çok üzgündü, onu öldürttükten sonra neredeyse hiç uyumadığını söylemişti… Keyifsiz bir biçimde yaşadı, işlediği suçun hatırası ruhuna musallat oldu ve yaşamsal organlarını kemiren gizli kusurunu mezara kadar taşıdı.”
***
İbretlik bir sondur Cafer ve Bermekîlerin, sütkardeşi Halife Harun tarafından maruz kaldıkları bu ağır muamele. Meşhur İbn Cerîr et-Taberî başta olmak üzere İslam tarihçileri bu konuda pek çok spekülasyon ileri sürer: Halife’nin kız kardeşi Abbase ile Cafer arasındaki yasak ilişkiden, Halife’nin Cafer’in zenginliğini ve ailenin servetiyle ihtişamını kıskanmasına kadar pek çok rivayet nakledilir. Kuşkusuz her birinin belli bir ölçüde doğruluğu da olabilir. Fakat asıl olan biten şudur: Devlet içindeki Arap-Acem çekişmesinin ve Bermekîlerin şahsında vücut bulan İran etkisinden rahatsız olan Arap kliği ve Haşimoğulları asabiyesinin komploları başarılı olmuş, güç mücadelesine girdikleri bu vezir ailesinin ipini çekmek için hiçbir fırsatı kaçırmamışlardır.
Neticede Halife de, saltanatının hizmetkârları da olsalar, kendisinden daha güçlü ve ihtişamlı kimseleri yönetimde görmek istemez. Bu acı hikâyeden geriyeyse, asırlar sonra bile güç ve iktidar sahiplerinin dillerine pelesenk olmuş o çirkin ve zalim ama buz gibi gerçek olan acı söz kalır:
“İktidar, şerik kabul etmez.”
İlginizi Çekebilir