Dünyanın neresinde olursa olsun halkın iradesine, seçimlerine yapılmış her darbe, yapıldığı ülkeye siyasi, ekonomik ve sosyal olarak kaybettirmiştir.
Türkiye de, 27 Mayıs 1960’dan bu yana yaşanan açık ve örtülü darbelerle siyasi, ekonomik, sosyal açıdan kaybeden ülkelerden birisidir. Bu açıdan açık ve örtülü darbelerin Türkiye’ye maliyeti çok ağır olmuştur.
15 Temmuz gecesi Türkiye olarak ağır bir darbe girişimi atlattı. Ortaya çıkan görüntüler, sorgu ifadeleri, itiraflar gerçekten korkunçtu. Emir komuta zinciri dışına çıkan bir grup askerin demokrasiyi ve siyaseti ortadan kaldırma girişimi başarısız oldu. Sonradan ortaya çıkan bilgiler, belgeler bunun darbeden çok “pre-modern darbe” girişimi olduğunu gösterdi.
Başarısız olması sevindiğimiz bu girişimin; Türkiye’ye özellikle demokrasi ve özgürlükler açısından maliyetinin ağır olacağı şimdiden ortaya çıkmıştır.
Bunun içindir ki, bu girişimin içinde, arkasında ister cemaat, ister cemaat dışı grupların hukuk içinde hesap vermesi demokrasi için bir zorunluluktur. Çünkü karşımızda sıradan bir yapı değil bir cinayet şebekesi vardır.
ORTAK AKLIN BASİRETİ
Bu girişimin başarısız olmasında; siyasilerin, medyanın ve toplumun demokrasi ve siyasete sahip çıkma noktasındaki ortak aklın basireti önemlidir.
Kuşkusuz burada en büyük pay siyasetin ortaklaştırdığı aklın, darbe girişimi karşısındaki duruşudur. Siyasi iktidarın ilk andan itibaren bu girişimin, adını koyarak bunun bir “kalkışma” olduğunu ve buna karşı durması; CHP başta olmak üzere muhalefet partilerinin aynı kararlı tutumlarıyla demokrasi ve özgürlüklere sahip çıkmaları bu darbe girişimin başarısız olmasında önemli olmuştur.
Belki bu yüzden siyasetin, toplumun temsil edildiği TBMM’si bu kadar ağır bir bombardımana tabi tutuldu.
Darbenin başarısız olması demokrasi ve siyaset açısından büyük kazanımdır. Ancak bu kazanımın derinleştirilmesi ise siyaset ve toplumun çıkaracağı derslere bağlı olacaktır.
Eğer bu başarısız girişimden gerekli dersler çıkarılmadığı zaman, buna yol açan nedenler ortadan kaldırılmış olmaz; sadece iktidarın kendi gücünün konsolide etmesine yarar.
Tam bu noktada siyasi partilerin darbe karşısında ortaya koydukları ortak akıl ve dayanışma önem kazanmaktadır. Bu ortak akıl ve dayanışmanın yeni bir dönem başlatması ve Türkiye’nin yeniden demokrasi rayına girmesi, normalleştirilmesi ve özgürlüklerin alanının genişlemesi için ilk adım olabilir.
DARBENİN HEDEFİ AKP DEĞİL TÜM SİYASETTİ
Çünkü, bu darbe girişiminin ilk hedefi Cumhurbaşkanı ve iktidar gibi görünse başarılı olsaydı kaybeden tüm siyaset ve Türkiye olacaktır.
Bunun için iktidarın darbe girişimini salt kendisine yönelik bir mağduriyet üzerinden değil demokrasi ve siyasetin alanının daralması sonucu üzerinden okumalıdır. Aksi halde olan, iktidarın yakın zamandaki siyasal hatalarının tekrarlaması olur. Ne yazık ki bu yönde çok işaret görüyoruz.
Özellikle sokağa çıkanları tek parti çatısı altında homojenleştirme girişimleri, dini sembollerin bol bol kullanılması, darbeye karşı ama iktidara eleştirel yaklaşımda olanların ötekileştirilmeye devam etmesi, meydanlarda atılan sloganların içeriği ve erler başta olmak askerlere yönelik insani olmayan davranışlar insanı endişelendirmektedir. Aynı şekilde Gezi parkına Toplu Kışlası yapılacağı açıklamaları talihsizdir.
Tüm bunlar, bir bütün olarak değerlendirildiğinde demokrasiyi, özgürlüğü ifade etmediği açıktır.
İktidar, muhalefetle el ele verip bu darbe girişimini Türkiye’de yeniden demokrasiyi tahkim etmek için bu fırsatı kullanmalıdır.
Türkiye’nin bundan sonraki en büyük tartışması bu olmalıdır.
EN BÜYÜK DARBEYİ SİVİL SİYASET YEDİ
15 Temmuz sonrasında özellikle kamuda yaşanan büyük bir gözaltı ve görevden almalar karşımızda büyük organize bir şebekenin olduğunu gösteriyor. Bu şebekeye karşı hukuk içinde yaptırımlar uygulanmalı ve devletten temizlenmelidir.
Bu darbe girişiminden sonra başlayan gözaltı ve görevden uzaklaştırma dalgasının yarattığı siyasi iklimin en büyük mağduru ise siyasi iktidara demokratik zeminde muhalefet yapanlara vereceğine şüphe olmasın.
Ortaya çıkan ilk işaretler, darbe karşı olduğunuzda otomatik olarak iktidar yanlısı olma durumunda kalıyordunuz. Yok eğer iktidara eleştirel yaklaşıyorsanız darbeci kategorisine hepsediliyorsunuz. Oysa hem darbeye karşı olmak hem de iktidara eleştirel olmak pekala mümkün.
Eğer iktidar ya da ona yakın olanlar, bundan sonraki süreçte iktidara yönelik her türlü eleştiri üzerinden bunu yapanları “darbeci” ilan etme riski bulunmaktadır. Bunun için iktidara siyaseten muhalif olanlar için siyaset ve muhalefet yapma bundan sonra biraz daha zor olabilir.
Bunun için darbe girişiminden çıkarılacak en büyük ders ve atılması gereken adımlar, var olan toplumsal kutuplaşmayı ve zihinsel bölünmeyi ortadan kaldıracak, farklılıklarımızla bir arada yaşayabileceğimiz bir siyasal iklimin sağlamak olmalıdır.
DARBEYLE MÜCADELE ŞİMDİ BAŞLIYOR
Özetle 15 Temmuz darbe girişimi, bize demokrasinin demokratikleştirmesi için büyük bir fırsat sunmuştur. Ancak özellikle OHAL sonrası yaşanan tüm gelişmeler bu şansın kullanılmadığını gösteriyor.
OHAL ilanı, rejimi olağanüstü hale getirmekte ve siyaseti, hukuk daha çok keyfileşmesine yol açmaktadır. Erdoğan/AKP iktidar bloku, siyasi aklı ortaklaştırma yerine kendi siyasal akıllarına kamusal alanda ortak aramaktadırlar. Bu süreçte özellikle HDP’nin her anlamda siyasetin dışına itilmesi de demokrasi adına kabul edilemez. Yani siyasi istişareyi, diğer siyasi partilere bilgi vermeye indirgeyen bu anlayıştan toplumsal uzlaşma üremesi mümkün değildir.
Oysa demokrasinin demokratikleştirilmesi, çoğulculuğun, farklılığın bir değer olduğunun kabulü ve farklı olanla ortak bir gelecek kurma çabasıdır. Bu açıdan darbelerin panzehiri OHAL değil demokrasidir, özgürlüklerdir.
Son dönemde tüm yaşananlar pre-modern darbe girişiminden sivil darbeye geçişi işaret ediyor. Onun için darbelerle asıl mücadele şimdi başlıyor.