1 Kasım Genel Seçimleri sonrasında deyim yerindeyse toplumun bir kesimi tam bir depresyona girmişti. Tam da artık “Yeni Türkiye” neredeyse herkes tarafından meşrulaşmışken kendimin de aralarında olduğu bu depresyondaki bireyler, birçok kişi tarafından alaycı bir şekilde eleştiriliyordu. Seçim sonuçlarına değil de bundan sonra bu ülkenin yaşayacaklarına kahrolduğumuzu dile getirecek kadar dahi taakatimiz kalmamıştı… O zaman aklımıza düşenlerin, son bir aydır tek tek hayata geçiyor olması ne kadar acı! Neden depresyona girdiğimizi anlatamamış olsak da şimdi yaşayarak öğreniyoruz, öğreneceğiz hep beraber…
Aslında iki haftadır zihnimde dönüp duran bu yazının konusu[1], 1 Kasım Seçimleri sonrasında seçtiğimiz Meclis’te hala demokratik ilke ve değerlere sadık, bunlar uğruna çalışacağına söz veren milletvekillerimizin olduğunun müjdeli haberini verip, biraz da olsa “demokrasi hala var” diyebilmek, kor yüreklerimize biraz da olsa su serpmekti. Ancak bu esnada, ülkenin bir bölümünde insanların hala sokağa çıkamamasına, silah tehditi altında yaşamaya devam etmelerine, Can Dündar ve Erdem Gül’ün deyim yerindeyse “medyada şeffaflık” uğruna parmaklıklar ardına alınmasına ve demokratik ilke ve değerlere inançlı bireylerin önde gelenlerinden biri olan Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesine tanıklık edip yüreklerimizi dağlamaya devam ettik.
Neden bir kampanya destek olmalı?
Ne yalan söyleyeyim, işte o zaman hayli naif ve bir o kadar zor geldi demokrasiden, şeffaflıktan, hesap verebilirlikten bahsetmek. Fakat şimdi bana tekrar bu satırları yazma gücü veren şey, Sevgili Tahir Bey’in de canı gönülden desteklediği, tutuklanmasalardı Can Dündar ve Erdem Gül’ün de seve seve haber yapacaklarını tahmin ettiğim 26. Dönem Milletvekillerine yönelik Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin Diyarbakır Barosu da dahil 17 sivil toplum kuruluşu ile birlikte başlatmış olduğu “Dürüstlük Taahhütnamesi” Kampanyası’nın[2] daha fazla duyurulması gerektiği.
İngilizcesi “Integrity Pact” olan Dürüstlük Taahhütnamesi çalışması Türkiye’de ilk defa yapılıyor. Ancak, başta AB ülkeleri olmak üzere dünyadaki pek çok ülkede sivil toplum, siyasilere, adaylara, hatta şirketlere ihale süreçleri öncesinde veya sonrasında imzalamaları için bir “Dürüstlük Taahhütnamesi” hazırlıyor ve önlerine sürüyor. Bu metnin içeriği ülkeden ülkeye ve konusuna göre değişse de siyasilere ve milletvekillerine yönelik hazırlananların içeriğinde siyasetçilerin aşağı yukarı şu benzer sözleri vermeleri bekleniyor;
- Siyasi gücümü hiçbir şekilde şahsi çıkarlarım veya yakınlarımın çıkarları için kullanmayacağım.
- Görevim süresince değeri ne olursa olsun hiçbir şekilde hediye kabul etmeyeceğim.
- Hiçbir yakınımın benim siyasi gücümle belli görevlere, pozisyonlara gelmesine sebebiyet vermeyeceğim.
- Kendimin ve birinci dereceden yakınlarımın varsa şirket ortaklıklarını kamuoyu ile paylaşacağım ve görevim süresince işimle, ortaklıklarımla ilgili hiçbir çıkar ilişkisi içinde bulunmayacağım. Herhangi bir çıkar çatışması söz konusu olursa bunu kamuoyu ile paylaşacağım.
- Kendimin ve birinci dereceden yakınlarımın mal varlığını düzenli olarak kamuoyuna açıklayacağım.
- Herhangi bir kamu ihale sürecine siyasi gücümü kullanarak müdahil olmayacağım.
- Her alanda yolsuzlukla mücadelenin güçlenmesine yönelik yasaların çıkarılması için çalışacağım.
- Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi’nde belirtilen şekilde milletvekili dokunulmazlıklarının sınırlandırılması için çalışacağım.
- Yasama döneminde sivil toplum ile işbirliği yapacağım.
- Bu taahhütleri gerçekleştirmediğim takdirde sivil toplumun beni ve aykırı davranışlarımı kamuoyuna duyurmasını kabul ediyorum.
Tabi ki de taahhütnameye taraf olan sivil toplum kuruluşları ve temsilcileri de siyasilerin ve yakınlarının özel hayatlarına, kişisel onur ve haysiyetlerine saygı duyarak denge ve denetlemenin bir ayağı olan sivil denetimi sağlayacaklarına dair söz veriyorlar. Gerçekten de içinde bulunduğumuz bu günler için hayli naif ve zor bir talepmiş değil mi bunlar? Ancak, görülen o ki Türkiye’ye demokrasi, özgürlükler, şeffaflık, seçmene hesap veren siyaset anlayışı bir günde tepeden zembille inerek gelmeyecek. Çok saçma, anlamsız, zor gözükse de birilerinin, başta bu sözlerin altına imza atan siyasiler olmak üzere, çalışmaları yürüten sivil toplum kuruluşlarının, haber yapan gazetecilerin, bu konuda çalışan akademisyenlerin, böyle zor zamanlarda dahi çalışmalarını sürdürmeleri ve toplumun her kesimine “hepimiz için siyasi şeffaflık ve hesap verebilirliğin gelmesi” gerektiğini anlatması gerekiyor.
Bu kampanya kapsamında 3 haftadır toplam 20 milletvekili mal beyanında bulundu ve 7 milletvekili Dürüstlük Taahhütnamesi’ni imzaladı. Toplam vekil sayısının 550 olduğu Meclis için bu sayı gerçekten çok az. İmzalayanlar arasında HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun olması başta Türkiye muhalefeti için, ancak en önemlisi partilerinin milletvekillerine örnek olmaları adına çok anlamlı ve önemli. “Lider sultası” altında süregelen Türkiye siyasi tarihine bakınca “madem lider kültü çok baskın bari asıl bu tür olumlu çalışmalar yapıldığında lidere sadaket ve lideri takipten partililerin vazgeçmemesi gerektiğini” düşünmeden edemiyor insan ama gelin görün ki şu ana kadar durum hiç de öyle değil!
#DürüstlühTaahhütnamesi
Kampanyaya ilişkin başka şaşırtıcı bir ayrıntı da 64. Hükümet Programı’nda mevcut tek parti iktidarının özgüvenli bir “kamuda ve siyasette şeffaflık programına” yer vermesine rağmen geçtiğimiz dönem ortaya atılan “Şeffaflık Paketi”nin mimarı Başbakan Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere 317 milltevekilinden hiçbiri bu Dürüstlük Taahhütnamesi’nin altına daha imza atmamış. O halde bu vekillerin kendi Hükümet Programlarında yer alan “kamuda ve siyasette şeffaflık” ilkelerine ve iyileştirmelerine uygun nasıl yasa çıkaracakları konusunda endişeye düşmekten kendimi alamıyorum.
Son olarak, bu yazıyı okuyup, ben de bir şeyler yapmak istiyorum diyen herkesi Twitter üzerinden #DürüstlükTaahhütnamesi Kampanyası’na destek olmaya çağırıyorum. acikvekil.seffaflik.org adresine girip istediğiniz vekile Twitter mesajı atarak onu Dürüstlük Taahhütnamesi’ni imzalamaya ve mal beyanını kamuoyuna açıklamaya davet edebilirsiniz. İmzalayan, açıklayan vekillere de teşekkür mesajı atabilirsiniz. Özellikle, 1 Kasım sonrasında depresyona giren ama çabuk çıkan, sonra da ülkede olup bitenlere üzülen ama bir şey yapamadığını ve yapsa dahi hiçbir şeyin değişmeyeceğini düşünenlere şiddetle tavsiye edilir. Demokrasi, insan hakları ve özgürlük mücadelesinde tutuklanan, öldürülen nicelerinin çabası kadar büyük bir şey olamaz yaptığımız muhakkak ama onların çabalarına omuz vermek, birbirimize güç vermek olur belki de…
[1] Başlığını da şöyle düşünmüştüm; “1 Kasım Seçimleri Bitti, Şimdi Şeffaflık İstiyoruz!”
[2] Kampanya detayı, Taahhütname metni ve Açık Vekiller için bknz. acikvekil.seffaflik.org
Sayin Tetik
Bu konuda benim gibi bilgi sahibi olmayanlar icin guzel bir hizmet vermissiniz. Sagolun. Tabii ki bu konuda olacak pozitiv gelismeler hakkinda haberlerinizi bekleriz ama yine de ara sira bilgi vermeniz cok bakimdan iyi ve hala anlamamis olanlara bir durtu olur dusuncesindeyim.