Ekrem İmamoğlu Sadece Bir Belediye Başkanı mıdır?

Ekrem İmamoğlu Sadece Bir Belediye Başkanı mıdır?

Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Nazlı Taylan, Twitter hesabından Ekrem İmamoğlu’na yönelik şu mesajı paylaşmış 4 Şubat 2021 sabahı: “Seçim günü okul temsilcinizdim; sizi okulumda, Boğaziçi’nde göremedim. Maltepe’de mitingdeydim; sizi Kadıköy eylemimizde de göremedim. Mazbatanızı alırken Çağlayan’daydım; siz dün orada da yoktunuz. Sizin bir gençliğiniz vardı; görüyorum ki bizim bir Ekrem Abi’miz yokmuş.” Eğer İmamoğlu Nazlı Taylan’ın bu paylaşımını okumuşsa eminim içi sızlamıştır. Çünkü İmamoğlu sadece bir belediye başkanı değildir. Kendisi istese de istemese de Türkiye’de muhalefetin de facto lideridir. Hata yapmamak adına bu gerçeği reddetmeye, baskılamaya çalışması o çok sevdiğini belirttiği gençlerle arasına aşılması zor bir uçurum koyacaktır.

Boğaziçi Üniversitesi’ne Cumhurbaşkanı tarafından yeni yılın ilk günlerinde eski Haliç Üniversitesi rektörü Melih Bulu’nun kayyım rektör olarak atanmasının ardından yaşanan ve dalga dalga ülke geneline yayılan siyasi abluka ve sıkışmışlık hâli ana muhalefet için demokrasiden yana açık ve net bir tutum ortaya koyma fırsatı sunuyor. Her hâliyle haksız ve anti-demokratik olan bu atamayı protesto eden Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine yönelik hükûmetin ve kolluk güçlerinin acımasız saldırganlığı tüm gözleri haliyle ana muhalefet partisi CHP’nin üstüne çevirdi.

Ne var ki gerek CHP parti sözcüsü Faik Öztrak’in yapmış olduğu neredeyse öğrencileri suçlayan ilk açıklama gerekse CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun anne-babalara seslenmiş olduğu konuşma olsun, toplumun muhalif kesimlerinde CHP’ye yönelik umutsuzluk havasını besledi. Bu açıklamalar Türkiye’nin iki temel sorunu olan laiklik ilkesinin aşınması ve demokratik özgürlükler konusunda CHP’nin isteksizliğinin kanıtı gibi görünüyor. Üniversitenin girişindeki Kâbe içerikli görseller ve etrafında gelişen olaylarda CHP’nin adeta özür diler bir tutum takınması, AKP hükümetinin neredeyse şeriat hükümleriyle yargıyı baskılaması ve LGBTİ kimlikli gençleri, insanları terörist ilan etmiş olması birbirini tamamlayan bir çöküş tablosu ortaya koyuyor.

Tam da bu nedenle Türkiye’nin ilerici, sosyal demokrat ve özgürlükçü olarak nitelendirebileceğimiz kesimi CHP’li belediye başkanlarından, özellikle Ekrem İmamoğlu’ndan üniversiteli gençlerin ifade özgürlüğünü savunan açıklamalar beklediler. Boğaziçi Üniversitesi’nin Güney Kampüsünün polisler tarafından basılıp 159 öğrencinin rektörlük önünde gösteri yaptıkları için gözaltına alınırken Ekrem İmamoğlu’nun Twitter hesabı hala sessizliğini koruyordu. Ne yazık ki İmamoğlu’nun konuya ilişkin ilk ve onu takip eden açıklamaları çekingen, ikircikli ve gereğinden fazla ihtiyatlı bir görüntü verdi.

Şimdi denebilir ki bir partinin milletvekilleri, il, ilçe başkanları dururken belediye başkanından böyle doğrudan bir çıkış beklemek ne denli doğru. Eğer Türkiye normal bir siyasi demokratik süreçten geçiyor olsa, tabi ki belediye başkanlarından böyle bir tepki beklemek yersiz olurdu. Ne var ki Türkiye gün be gün tam faşizme kayan bir zemin üstünde ilerliyor. “Çok sert tepki vermeyelim, iktidarın değirmenine şu taşımayalım” argümanı da bu nedenle hükümsüz kalıyor.

Siz tepki vermedikçe otoriter düzen daha da cesaret buluyor, nerdeyse Türkiye’nin demokratik laik anayasal sistemini yok sayan faşist ve şeriatçı bir anlayışla kendini ifade etmekten başka bir şey yapmayan üniversite öğrencilerini gözaltına alabiliyor, tutukluyor ve kaba kuvvet ve işkenceye tabi tutuyor. Daha da korkutucu olanı bir zamanlar aynı 1930’ların Nazi Almanyasında olduğu gibi LGBTİ kimlikli yurttaşları iç düşman ve terörist ilan ediyor.

Kendisini radikal sevgi siyaseti üzerinden tanımlayan Ekrem İmamoğlu bu düşüncenin kuramcılarımdan ve uygulayıcılarından olan Brezilyalı pedagog Paulo Freire’in dediklerine kulak vermeli. Radikal sevgi siyaseti herkesi farklılıkları ve benzeşmezlikleriyle kucaklamayı gerektirir. Bu kucaklama ise ancak dışlayıcı ve ayrıştırıcı siyaseti reddetmekle mümkün olabilir. İktidarın en vahşi hak ihlalleri karşısında sessizlik veya ikircikli dil radikal sevgiye değil tam tersine daha fazla faşizme yol açar. Radikal sevgi üstüne kurulan siyasetin temelinde radikal gerçeklik yatar. Türkiye’nin radikal gerçekliği her alanda faşizme yuvarlanıyor oluşudur.

İmamoğlu’nun Boğaziçili öğrencileri makamında karşılaması tabi ki olumlu ama asıl yapması gereken kendisinin birebir Boğaziçi Üniversitesi’nin güney kampusunu ziyaret etmesi, adliye kapısına gelerek en azından bir 15 dakikalığına yüzünü göstermesi kendisini ve Türkiye siyasetini çok daha olumlu bir noktaya taşır. Ekrem İmamoğlu’nun sevgi siyasetini büyütmesi için yeniden daha büyük bir güçle Türkiye’nin ekonomik kriz ve salgın gerçekleri yanında siyasi tükenmişlik ve çöküş gerçeğinin de sözcülüğünü üstlenmesi gerekiyor. Bunu yaparsa Nazlı gibi genç insanlar Ekrem Abilerini bir kere daha severler.

Doktorasını George Mason Üniversitesi'nde çatışma çözümlemesi alanında tamamlayan Doğa Ulaş Eralp, Washington'da American Üniversitesi`nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. "Politics of the European Union in Bosnia-Herzegovina: Between Conflict and Democracy" ve "Turkey as a Mediator: Stories of Success and Failure" adlı kitapların yazarıdır.

Düşüncenizi Paylaşın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.