Çocukluğumda ailemle yapmaktan en büyük keyif aldığım aktivite, Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi’ni bir uçtan bir uca yürümekti. Elbette annemle babamı ne yapar eder, beni İnci Profiterol’e götürmeleri için de ikna ederdim. Akşamları pırıl pırıl ışıklarıyla olduğu kadar, gündüz de ağaçların tatlı esintisiyle güzeldi İstiklal. Tıklım tıklım nostaljik tramvayların kenarlarına tutunan yolcuların, etrafı hayran gözlerle izleten bir İstiklal’di o İstiklal.
O günleri şimdi büyük bir hasretle hatırlıyorum. Sadece artık Türkiye’de yaşamadığım için değil, aynı zamanda o manzaradan eser kalmadığı için de. İnci Profiterol artık bir ara sokağa sığınmış durumda. İstiklal’de ağaç yok. Tramvaylar en son ziyaretimde işlemiyordu, taksiler Cadde’de yürüyenler önlerinden çekilsin diye kornaya yükleniyordu.
Şimdi ne durumdadır bilmiyorum, fakat İstiklal’i en son gördüğümde içim sızlamıştı.
Taksim ve Beyoğlu’yla ilgili nostaljik duygularımı en son 2013 yazında Gezi Parkı’nda geçirdiğim birkaç saatte hissettim, ama o zamandan beri İstanbul’un yeşillenerek bir cennete dönüşebileceği hayalinden vazgeçmedim. Belediye başkanlığı seçimleri yaklaşırken de, bu hayalimi adaylara fikir vermesi için paylaşmak istiyorum.
Öncelikle belirteyim: Ben herhangi bir partiye üye değilim. Oy verdiğim partiler yıllar içinde değişiklik gösterdi. Politikada bir kariyer başlatmaya çalışırken de, farklı partilerle iletişime geçip gönüllü olarak çalışmaya çalıştım. Şu anda da herhangi bir partiye değil, değerlerime bağlılık gösteriyorum: Herkesin huzur içinde, gülümseyen yüzlerle yaşayabileceği bir İstanbul. Ben artık İstanbul’da yaşamasam da, şu an orada yaşayan herkes benim yaşadığım ve hatırladığım güzel İstanbul’u hak ediyor.
Tüm İstanbullular, temiz hava solumayı hak ediyor. Fakat İstanbul’un havasının kirlilikten arınması için yapılması gereken birçok şey var. Özellikle betona boğulan semtlerimizde, İstanbulluların sıcak yaz aylarında ferahlayabileceği, nefes alabileceği, baharın tadını çıkarabileceği, ayağını toprağa basabileceği, bakımlı ve temiz parklara ihtiyacı var. İstanbul’da araba ihtiyacını olabildiğince gidermemiz, daha fazla raylı toplu taşıma sistemi kurmamız ve bisiklet altyapısını sağlamlaştırarak bisiklet kullanımını teşvik etmemiz gerekiyor.
Elbette bunların yanında, İstanbullular için özellikle son aylarda cep yakan sebze meyve fiyatlarına karşı çözüm üretilmesi gerekiyor. Kent bostancılığı, bunu yapmanın en kolay yöntemi. Ev ve apartman bahçelerinde, boş arsalarda ve mahalle parklarında sebze ve meyve yetiştiriciliğine teşvikle, ücretsiz tohum dağıtımlarıyla ve halka açık bahçecilik ve tarımcılık eğitimleriyle İstanbulluların gıda güvenliğini destekleyebiliriz.
Son olarak, İstanbul’daki doğal afet risklerini de yine yeşil çözümlerle azaltmanın birçok yolu var. Şehir parklarının korunup sayılarının arttırılması, halkımıza nefes alabilecekleri alanları sağlamalarının yanında, yağmur sularını emecek tampon bölgeler yaratarak, ölümcül olabilen sel riskinin de kontrol edilmesini sağlayacak. İklim değişikliği sebebiyle gittikçe daha kurak geçecek yazlar için, İstanbulluların su tasarrufu konusunda bilinçlendirilmesi oldukça büyük önem taşıyacak. Bu konuda tedbir için, İSKİ’nin su sistemlerinin çağı yakalayarak atık su geri dönüşümüne yatırım yapması gerekiyor.
Belediye başkan adaylarının kampanya sitelerine baktığımda, Binali Yıldırım’ın vaatleri arasında çevreyle ilgili pek bir plan göremedim fakat Ekrem İmamoğlu’nun sitesinde detaylandırdığı projeleri, kendisinin yeşil belediyecilik konusunda oldukça bilinçli bir aday olduğunu ortaya koyuyor. Umudum, İstanbulluların da İstanbul’un yeşillenerek güzelleşeceğine inanması ve betonlaşmanın şehre verdiği hem maddi hem de manevi zararın bilincinde olması. Ve inanıyorum ki İstanbullular da 23 Haziran günü güzel şehrimizi yeniden yaşanabilir, nefes alınabilir ve huzurlu bir şehre dönüştürmeyi samimiyetle arzulayan belediye başkanını seçecekler.