ABD’nin başkenti Washington’da medyanın toplumdaki yerini konu alan Newseum adlı büyük bir müze var. Temsilciler Meclisi’nin komşusu olan bu büyük bina Berlin Duvarı’ndan İkiz Kulelere dünyayı değiştiren bir dizi medya olayının sergilerine ev sahipliği yapıyor.
Genellikle Amerika’nın medya kültürü ve basın özgürlüğü üzerine yoğunlaşan müzenin bir sergisine geldiğimde oradaki deneyimim sanki baştan başladı. Newseum büyük bir sergisini Freedom House adlı dünyada basın ve internet özgürlüğünü takip eden bir kuruluşla ortaklığa adamış. Müzenin bir duvarını tamamen kaplayan bir dünya haritası belirli bir şekilde boyanmış. Bu haritayı daha önce görmüştüm ve bu harita Türkiye için tam bir hezimet. Freedom House haritası ülkeleri “özgür,” “yarı özgür” ve “özgür değil” olarak üçe ayırıyor. 2018 yılı itibariyle Türkiye özgür değil kategorisinde. Newseum’daki duvardan duvara harita da artık “yarı özgür” bile olmadığımızı tescil edecek şekilde düzeltilmiş.
Bu da yetmezmiş gibi Türkiye bu utanç haritası üzerine kurulu serginin assolisti çünkü özgürlüklerin kısıtlanmasını ölçen basın serbestliği kategorisinde en kötü konumdayız. Hem toplam sayı hem de kişi başına düşen sayı açısından Türkiye en çok gazeteci tutuklayan devlet. Türkiye Cumhuriyeti Çin’in, Kuzey Kore’nin, Suriye’nin, İran’ın ve diğerlerinin çok önünde. Gazeteci tutuklamakta çığır açmış bir devlet. Bu rezil durumu dünyanın gözleri önüne serilmiş bir şekilde görmek ülkenin gelişmesini, ilerlemesini, değil yarı özgür, tam özgür olmasını isteyen her Türkiyeli için bir yumruktur.
Hal buyken hala Ahmet Hakan gibi bazıları gerçekleri halka anlattığı için, hapis korkusuyla ülkesinden kaçmış Can Dündar için “Alman himayesinde” soru sormanın önemsizliğini yazıyor. Ülkede soru sormanın yasak olduğu izah edilince de anlamsız bir farkındalıkla “Ben sormam, soramam” deniyor.
Basın özgürlüğü gibi demokrasinin temel ihtiyaçlarından birini silip atmak bu kadar kolay olmamalı. Türkiye’nin özgür olmasını isteyen bir kişi ifade özgürlüğü gibi bir insani hakkın bertaraf oluşunu nasıl bu kadar kolay sindirebilir?
Unutulmaması gereken nokta şudur: Türkiye’nin ifade ve basın “özgürsüzlüğü” normal değildir. Normal kabul edilemez. Türkiye medyasının üzerinde her zaman baskı vardı, bu su götürmez bir gerçek. Ama 1980 darbe döneminin ilk senelerinden 2017’ye kadar yarı özgürdük. Baskı vardı ama fren de vardı. Artık frenleri kopuk bir baskı var. Kaçmak zorunda bırakılanlara utanmadan “kalıp cezaevine girseydin ama ben soru sormam” deme merhametsizliği var. Basın özgürlüğüne sıfır tolerans var. Gazeteci hapsinde rekortmenlik, dünya birinciliği var. Bu yazıyı yazarken bile korku var.
Korku rejiminde insan hakkı olmaz. İşte bu gerçeği Amerikalı bir müzenin anlayıp daha aramızdakilerin umursamayışı o yumruğun en ağır tarafı. Bu hissi ifade edemiyorum, etmeye çekiniyorum. İşte sorun da bu.