Teslim etmek gerekir ki, Türkiye – Yunanistan politik ilişkileri travmatik ve zor bir ilişki. 9 Eylül 1922 tarihi, her iki tarafın tarihinde derin izler bırakmış, aradan kuşaklar geçmiş olmasına rağmen politik ve toplumsal bellekte yer etmiş önemli bir olay.
9 Eylül 1922, Türk tarafı için işgalden kurtuluşu ve bir nevi yeniden doğuşu temsil ederken Yunan tarafı içinse büyük bir hayal kırıklığını ve yenilgiyi temsil ediyor. Nitekim bu tarih Türk tarafında militer dozu yüksek gösterişli temsillerle kutlanırken, Yunan tarafında ise felaket olarak nitelendiriliyor.
Savaş pratiği, ölmek ve öldürmek üzerine kuruludur ve tam da bu nedenle acıdır. Savaşın nedenlerinden bağımsız olarak, başlı başına bir olay olarak savaş, tam olarak huzurun ve güvenliğin, vücut bütünlüğünün ve yaşam hakkının karşısında yer alıyor. Yani daha açık ifadesiyle savaşmak, karşısında aktif şekilde mücadele edilmesi gereken insanlık dışı bir durum.
Peki 9 Eylül 1922’yi, kurtuluş ya da felaket olarak tanımlanmasından bağımsız olarak düşünüp, Türkiye halklarıyla/devletiyle Yunan halkının/devletinin ortak bir utanç ve ders anısı, anımsaması ve belleği haline getirmek mümkün mü? İnsanların olduğu bir gün, niçin yeniden ve yeniden militer bir diskurla, nefret kokan pratiklerle kutlanır?
Sözgelimi, her yıl 9 Eylül’de İzmir’de askeri jetlerin uçmadığı, askerlerin kutlama için sokağa çıkmadığı, şehrin yerel yöneticileri ve bürokratlarının militer zihniyetin uzantısı olan demeçler vermediği bir 9 Eylül mümkün mü? Daha da ötesi, Yunan tarafının da dahil edildiği, barış mesajlarının verildiği ve birlikte yaşam vurgusunun yapıldığı, yeni kuşaklara savaşmanın iyi bir şey olmadığı ve geçmişteki hatalarının yinelenmemesi gerektiğine dair mesajların verildiği bir 9 Eylül pratiği mümkün mü?
Türkiye – Yunanistan ilişkilerinin travmatik ve zor bir ilişki olduğunu yazmıştım. Sözgelimi, Yunanistan’da iktidarda yaklaşık 3 yıldır savaş karşıtı ve antimilitarist Syriza ağırlıklı bir koalisyon olmasına rağmen, NATO üyeleri arasında savunma giderleri en yüksek ülkelerden biri Yunanistan. Geçen yıl ülke bütçesinin yaklaşık %2,4’ü savunma harcamalarına harcandı ki, bu oran yüksek savunma harcamalarına sahip denilen Türkiye’den bile (Türkiye’nin 2017 yılı savunma harcaması oranı %1,52’dir) fazladır. Öte yandan, antimilitarist ve savaş karşıtı, solcu Başbakan Tsipras’ın geçen yıl askeri jete binip verdiği milliyetçi diskur kokan demeçleri de çok taze.
Suyun öte yanına bakınca, Türkiye tarafında da durum pek farklı gözükmüyor. Konu Yunanistan ve Türkiye – Yunanistan ilişkileri olunca, meşum bir milli mutabakat doğuyor ve memleketin sağından soluna geniş bir Milliyetçi Cephe koalisyonu kuruluyor. Bu koalisyonun dışında kalansa küçük bir kesim oluyor.
Türkiye – Yunanistan ortak travması, bugünden yarına ve iyi niyet temennileriyle çözülecek bir mesele değil. İki taraflı bir yüzleşme ve politik ilişkilerde dürüstlük gerekiyor. Her iki ülkenin de kendi halkına, daha okul sıralarından başlayarak net ve dürüst bir tarih anlatısıyla olan biteni anlatması gerekiyor. İki ülke siyasilerinin cesur davranması ve demokratik, barış söylemine dayalı bir ilişkinin inşası için inisiyatif kullanması elzem.
Mustafa Kemal ve Venizelos, 9 Eylül 1922’den sonra iyi ilişkiler geliştirebildi. O kadar ki, 1922’den sadece 8 yıl sonra Venizelos, Ankara’ya oldukça samimi ve güzel bir havada geçen resmi bir ziyarette bulunmuştu. Ayrıca savaşın acılarını ve hatalarını geride bırakmak için iki lider de yoğun çaba göstermiş, ülkelerini yakınlaştırmak için işbirliği yapmaktan imtina etmemişlerdi.
Savaşın merkezindeki iki ismin, savaştan sonraki politik tercihleri ve eğilimleri, bugünün siyasileri ve bürokratları için birer ders niteliğinde. Her iki liderin iki rasyonel motivasyonu vardı:
1) İzmir ve çevresinde gelişen savaşın yol açtığı yıkımın ve acının büyüklüğü. (İki ülke arasında bir daha böyle bir acının meydana gelmemesi konusunda iki lider de hassastı.)
2) Komşu iki ülke arasındaki ilişkilerin derinleşmesinin iki ülkenin çıkarına olması.
İstediğiniz yerden bakabilirsiniz:
Vicdan merkezli mi bakıyorsunuz? Savaş acıdır ve nefrettir deyip, savaşı yücelten her kutlamaya ve anmaya karşı çıkabilirsiniz.
Siyaset merkezli mi bakıyorsunuz? Türkiye ile Yunanistan ilişkileri ne kadar gelişirse Doğu Akdeniz hattındaki istikrar o kadar güçlenir ve iki ülkenin politik ve ekonomik çıkarları birlikte derinleşir. Bunun için de iki ülke arasındaki travmatik yaşanmışlıkları geride bırakacak bir barış söylemini işlemeli, geliştirmeli.
İzmir’de Türk–Yunan ortak yapımı bir barış anıtı açılsın ve savaşta ölen tüm bireyler anılsın. Her yıl 9 Eylül’de kardeşlik ve barış şarkıları söylensin, savaşa ve ölümlere karşı “Bir daha asla” denilsin. Ve bir adım daha ileri gidiyorum: İzmir’in sosyal demokrat belediyesi bu işe öncülük etsin, sosyal demokrasinin ne anlama geldiğini de bu vesileyle herkese göstermiş olsun.
Şayet bu değişim olmayacaksa, militer bir zihniyetle travmayı yeniden üretmeye devam edeceğiz. Tedavi için reçete belli, fakat uygulamaya dökecek cesur ve tutarlı bir siyaset yok.