16 Nisan 2017 referandumu, Türkiye’nin yaşamakta olduğu İslami Bonapartizm döneminin tam anlamıyla yerleşmesi adına büyük bir dönüm noktasıydı. Oylama sonuçları, ülkede 141 yıla dayanan parlamentarizmin yeni bir modele evrilmesinin de yolunu açtı. 1923’ün cumhuriyetinin 1961’de daha özgürlükçü bir ikinci cumhuriyete; 1980’den itibaren ise Soğuk Savaş koşullarında daha kontrolcü bir üçüncü cumhuriyete evrildiğini düşünen siyaset bilimciler için yaşadığımız dönüşüm açıkça dördüncü cumhuriyet olarak tanımlanabilir. Fakat 1923’te kurulan devletin aynı yapısal ilke ve kurumlarıyla değişmeden 2017’ye kadar ulaştığına inanan, bu yüzden devletin yapısını eleştirenleri –küçümseme maksadıyla– “ikinci cumhuriyetçi” olarak anan diğer bir kanat dahi bugün 1923’ün cumhuriyetinin aynı şekliyle korunduğunu iddia etmekte zorlanmaktadır. Zira AKP Hükümeti son 10 yıldır ısrarla tekrarladığı Yeni Türkiye söylemine göre, devlet yönetiminde bazı kurum, ilke, değer ve uygulamaları geride (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesine göre Eski Türkiye’de) bırakmak istediğini açık açık ifade etmektedir. Bu durumda mevcut değerlerin en güçlü savunucusunun, Cumhuriyeti kuran ve onun değerlerini miras alan CHP olması beklenecektir. Fakat AKP tarafından yönetilen devletin cumhuriyet ilkelerini resmi olmasa da fiili olarak revize etmesi, Cumhuriyet Halk Partisini beklenmedik bir varoluş, daha doğrusu yok oluş krizinin de eşiğine getirebilir. Bunun temelinde yatan belki de en büyük sebep ise CHP’nin bütün siyasetini, aslında kendisinin anti-tezi olan bir siyaset geleneğine eklemlemeye çalışmasıdır. Bu iddianın en temel kanıtı ise, 24 Haziran 2018 erken seçimleri öncesindeki CHP’nin izlemekte olduğu yoldur.
Bir CHP Klasiği Olarak ORTANIN SAĞI
Daha önceki yüzlerce yazıda değinildiği üzere CHP’nin sol kimliği; aslında sola dair birçok farklı konu başlığını aynı anda barındıran heterojen bir yapıdır. Fakat partinin en geniş ortak paydası çoğunlukla, devletin laik kimliğinin devamı ve toplumun İslami muhafazakâr sosyal baskı karşısında seküler özgürlüklerinin korunması amaçları olmuştur. Bu nedenle CHP, her sosyal sınıftan insanı bu amaçlar etrafına toplayabilir. Fakat Deniz Baykal’ın liderliğiyle ekonomi temelli siyaset ve sınıfsal sorunlardan kökten uzaklaşan parti, 2000’lerin ortalarından itibaren merkez milliyetçiliğe oynamaya başlamıştır. AKP’nin kendi İslami sosyal devlet anlayışı topluma başarıyla yerleştirdiğinin, bu yolla alt gelir gruplarına devlet imkânlarını da kullanarak rahatça ulaştığının farkında olmayan parti ezilenlerin dünyasından kopmaya başlamıştır.
Partinin sağ seçmenin gönlünü kazanma çabası sanıldığı gibi Kılıçdaroğlu döneminde değil, aslında Deniz Baykal döneminde yoğunlaşır. Abdüllatif Şener, Yaşar Okuyan, İlhan Kesici gibi eski merkez sağ figürlerin partiye eklemlenmesinden, çarşaflılara rozet takma gösterisine kadar bir çok uygulama 2007-2011 dönemine aittir. Fakat partinin bu sağa açılma pratiğini yalnızca Baykal’la sınırlamak da kendisine haksızlık olacaktır. Çünkü Atatürk gibi gözü kara bir liderin yokluğunda CHP, 1946–1950 döneminden itibaren seçimlerde muhafazakâr kitlelerin desteğini kazanma uğruna, kendi kurduğu cumhuriyetin birçok ilkesinden ciddi tavizler vermiş; Ecevit’in parti liderliğindeki ilk beş yılı hariç toplumdaki muhafazakâr yapıyı dönüştürme adına güçlü bir liderlik ortaya koyamamıştır.
Sağ siyasette var olma çabası, CHP’nin 1948’den beri mücadele ettiği, 70 yıldır ağır seyreden bir kanser vakası gibidir. Fakat CHP’nin sağa teslimiyet kanseri bugün öyle bir metastaz hâlindedir ki, “toplumun yüzde 65’i sağ partilere oy veriyor” ezberi üzerinden parti, artık tüm gündemini, söylemini, hatta adaylarını dahi sağ partilere göre belirlemektedir. Daha 10 ay önce yaptığı Adalet Yürüyüşü ile Türkiye tarihinin en büyük sivil demokratik kitle eylemini gerçekleştiren bir partinin, bugün kendi tabanının beklentileriyle değil; toplamda kendi tabanının yarısı kadar güce sahip olmayan Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu’nun kararlarına göre hareket etmesi hiçbir CHP’linin kolay sindirebileceği bir durum değildir. Temel Karamollaoğlu’nun Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı aday yapma hevesinin kelebek etkisinin, 13 milyon seçmeni olan CHP’yi birbirine katabiliyor olması, bu krizin ne denli derin olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı CHP’li Olmazsa?…
Toplumda yaygın kanı, 2017 Referandumunun yüzde 49’luk Hayır Bloğunun, en az yarısını CHP tabanının oluşturduğu yönündedir. Kaldı ki, Adalet Yürüyüşü‘nün lideri Kemal Kılıçdaroğlu, hem Meral Akşener’in temsil ettiği sağ muhalefetin, hem de Kürt siyasal hareketinin desteğini alarak Erdoğan karşısındaki muhalefetin asli temsilcisi ve doğal lideri olmuştur. Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı CHP için en doğal aday da şüphesiz onun parti lideri muadili olarak kendisidir. Aday olmak istememesi durumunda, parti liderliği iddiası ve toplumda geniş tanınırlığı olan Muharrem İnce’yi aday göstereceğine dair haberler de parti tabanında olumlu yankı bulmuştur. İnce’nin tartışılmaz partili kimliği, CHP’nin tüm tabanını sandığa getirebileceği gibi, ikinci tur için onun siyasetiyle kavgası olmayan Kürtlerin ve sağ Kemalizm’i temsil eden İyi Partililerin ve oylarını da sandığa getirebilir. Aslında bu durum İnce’den daha az tanınan bir CHP’li için dahi geçerli olabilir. CHP Hayır Bloğunun içinde yalnız merkez sağ muhaliflerin değil, onlarla aynı oranda Kürt seçmenin de olduğunu bir an için hatırlayabilse, Hikmet Çetin ya da Rıza Türmen gibi CHP’li kimliğini kimsenin tartışamayacağı, aynı zamanda Türkiye’de barış içinde yaşamak isteyen Kürt seçmenlerin ikinci turda tereddütsüz oy verebileceği bir adayı gözden geçirebilir. Böyle bir tercih, CHP adayı seçimi kaybetse bile uzun vadede CHP’ye Kürt seçmenle kopan ilişkisini yeniden kurma fırsatı dahi verebilir.
Yukarıdaki seçeneklerin hangisi tercih edilirse edilsin, CHP geleneğini tartışmasız temsil edecek herhangi bir adayın Erdoğan’a karşı ikinci tura kalma şansı, diğer tüm adaylardan yüksek gözükmektedir. Fakat kabullenmesi güç bir şekilde aşırı sağ geçmişi olan Abdullah Gül ve Abdüllatif Şener’in isimlerinin dillerde dolaşması, parti tabanının ise bu iki isime karşı merkez sağ geçmişi bulunan, Yılmaz Büyükerşen ve İlhan Kesici’ye razı hâle gelmesi CHP’nin bu seçimlerde hiçbir iddia ortaya koymaması anlamına gelecektir. Parti, Meral Akşener’in ve İyi Parti’nin seçime girişinin bir oldu bitti ile engellenmesini önlemek adına takdire şayan biçimde 15 milletvekilini feda etmiştir. Fakat bunun ötesinde ikinci turu Meral Akşener’e bırakacak bir cumhurbaşkanı aday tercihiyle seçime girmek CHP’nin iktidarın en büyük alternatifi kimliğini de tehlikeye atacaktır.
CHP’yi Bekleyen Varoluş Krizi
Bir iktidarın toplumdaki hakimiyetinin en önemli göstergelerinden birisi, kendi söylemini muhaliflerine dahi kabul ettirebilmesidir. 2015 Haziran seçimleri hariç tutulduğunda CHP’nin sürekli içine düştüğü sarmal da, iktidarın söylemini yinelemesidir. Alışıldığı üzere Türkiye’deki mevcut iktidar tüm olumlu gelişmeleri kendine, tüm olumsuzlukları ise iç/dış mihraklara bağlamaktadır; fakat CHP’nin sesi kısık çıktıkça sadece Cumhurbaşkanı değil, orta düzeydeki AKP yöneticilerinin bile CHP’ye karşı kullandıkları dilin her gün daha saldırgan, daha hakaret içerikli, daha tahammülsüz ve daha küçümseyici bir hâl aldığını gözlemlemek mümkündür. Partinin ucuz ve boş bir üçüncü dünya söylemiyle sürekli “yerli ve milli olmamakla suçlanması” Afrin Harekatına desteğini açıkladığı günün ertesinde dahi Cumhurbaşkanı tarafından ülkeye ihanetle suçlanması, CHP’nin artık ne yaparsa yapsın iktidarın bu tavrını sürdüreceğini bir kez daha hatırlatmıştır.
Daha geniş planda Erdoğan, Atatürk de dahil olmak üzere devlete ait bütün değerleri topluma kendi anlattığı hikayeye eklemlerken CHP’nin sol adına tüm iddiaları bırakarak dört sağ parti ile aynı alana hapsolması, partiyi artık hiçbir toplumsal ihtiyaca karşı birincil alternatif olmadığı oyun sahasına itmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en az Meral Akşener kadar iddialı bir adayla arenaya çıkmayan bir CHP için en iyi senaryo, Erdoğan’ın seçimleri birinci turda kazanması olabilir. Aksi hâlde CHP’nin kendisini Beyaz Toroslar devrinde İçişleri Bakanlığı yapmış Meral Akşener için Kürtlerden oy isterken; ya da 1993 Sivas Katliamı günü otele yürüyen topluluğa hoparlörlerle “Gazanız Mübarek Olsun” şeklinde seslenen Temel Reis’in adayı için Alevilere propaganda yapmaya çalışırken bulacağı bir senaryo, başlamakta olan varoluş krizini bir anda daha derine çekebilir. Çünkü böyle bir durumda, CHP’nin ne laik sistemde Alevilerin kimliğini ve inanç haklarını teminat altına alabilme iddiası, ne de demokrasi ve insan haklarına dair söylemleri ciddiye alınacaktır. Zaten yıllardır emekçi kesimlere “toprak işleyenin, su kullananın” diyemeyen CHP’nin iki mücadele alanını daha yitirmesi, varlığını iyice tartışmaya açacaktır. Sonuçta bir yanda devletin temel değerlerini koruma adına Kemalist seçmene Meral Akşener’den daha güçlü biri siyaset vaat edemeyen, öte yanda insan hakları konusundaki mücadele alanını tamamen HDP’ye ve dar tabanlı sol partilere kaptıran bir CHP’nin yavaş yavaş eriyerek yok olmasını ne durdurabilir?
CHP bugün, bir zamanlar kendisine oy veren seküler Kürtlerin de oylarıyla yüzde 35’lere ulaşabilecek kendi toplumsal tabanına dayanmak ve sağın bölünmesini beklemek yerine; Kürt sivil siyasetinin kriminalize edildiği ve Türk seçmenin militarist bir milliyetçi söyleme hapsedildiği ortamda dört sağ parti içerisinde yalnızlaşmaya kendini mahkum etmektedir. Bu durumda sol değerlerde ortaklaşabilecek Türk ve Kürt seçmen, Türk ve Kürt milliyetçi söylemleri arasında bölünürken, Erdoğan’ın sağ siyaseti, 16 yıllık yıpranmışlığa ve çözemedikleri bu kadar toplumsal soruna rağmen sapasağlam ayakta kalacaktır. Yine de bu kadar olumsuzluğa rağmen, CHP’nin kendi sol kimliğini taşıyan sağlam bir Cumhurbaşkanı adayı ile kendisini topluma bir kez olsun hatırlatması çok şey değiştirebilir, hatta partiye tertemiz bir başlangıç bile yaptırabilir. Fakat bunu yapamadığı bir durumda CHP, 24 Haziran cumhurbaşkanlığı seçimini bir sağ adaya kazandırmaya çalışırken, birleşik sağ iktidarın birinci cumhuriyeti ve onun tüm değerlerini ittiği uçuruma kendisi de düşebilir. Tutabileceği dalları farkında olmadan kırmış olarak…
Yazının görseli http://www.pufterem.com/tag/chp-karikaturleri/page/2/ sitesinden yüklenmiştir.