[Bu metin, Pete Dolack’in 23 Haziran 2017 tarihinde counterpounch.org sitesinde yayımlanan yazısının Emrah Aslan tarafından yapılan özet çevirisidir. Yazının İngilizce orijinali ve tam metni için linki tıklayınız.]
Bugün hayal kırıklığına uğrayan pek çok insan, başlangıçta Syriza’ya dönük umut besliyordu. Ancak Yunanistan’ın Radikal Sol Koalisyonu (Syriza), üzerinde biriken muazzam baskılara direnemediği için, asıl bedeli Syriza’ya oy verenlerden ziyade emekçi Yunan yurttaşlar ödedi.
Peki, gerçekten solda olduğunu iddia eden ve çeşitli sosyalist perspektiflerin yer aldığı bir koalisyondan oluşan bir partinin, bu kadar hızlı bir şekilde kendi imha eden iç karartıcı bir gösteride bulunabilmesini nasıl analiz etmeliyiz? Bu noktada en kolay tepki, ellerimizi yıkamak ve Syriza’yı “oportünistler” olarak kınamak olacaktır, ancak böyle bir tavırla tam olarak hiçbir şey öğrenemeyiz. Eğer Syriza’nın olağanüstü başarısızlıklarını analiz etmek konusunda ciddiysek – bu sonucu önceden beklemiş olanlar da dâhil olmak üzere – bu moloz yığını içerisinde (gerçeklere ulaşmak için) bir nevi kazı yapmamız gerekir.
Yunanistan’daki diğer sol akımlardan hariç olarak, Syriza’ya dâhil olan pek çok sol akım mevcuttu. Ve öte yandan Syriza iktidara gelmeden önce, Syriza’nın lideri de dâhil olmak üzere, partinin kaderinin (gelecekte) ne olabileceğini öngören insan sayısı da yok denecek kadar azdı; Helena Sheehan’ın yeni kitabı The Syriza Wave: Surging and Crashing, Yunan soluna bu gerçekliği hatırlatıyor. Profesör Sheehan, bu eserinde daha önce (politik) beklentileri ve iyimserlikleri anlattığı gibi politik gelgitler ile Yunanistan ve Syriza’nın Avrupa’daki müttefikleri arasında yaşanan depresyon ve şok olaylarını da anlatıyor.
Profesör Sheehan, bu süreci (Syriza’nın dünden bugüne, başarısızlığa uzanan süreci) 2012’den başlatarak, (kreditörler ile) ikinci bir mutabakatın imzalandığı, Yunanlılara karşı daha sert bir kemer sıkma eğilimine girildiği ve Syriza’nın parlamentodaki küçük varlığı ile iktidardaki Yeni Demokrasi Partisi’nin ardından ikinci bitirmesiyle başladığı bir dönemden bahsediyor. Seehan, kitabında çeşitli Yunan aktivistlerinin analizlerini, umutlarını ve korkularını sunarken, Syriza’nın (Yunan Komünist Partisinin sekterizminden farklı olarak) sosyal-hareket gruplarına katılma konusundaki güçlü çabalarını da anlatıyor.
Tam olarak olmasa da seçimi kazanmak
Bu dönemde, Syriza iktidarı devralmaya hazırlandığı için partiye dönük beklentiler arttı. Fakat partinin 2014 Selanik Programı birçok kişi tarafından önemli bir (politik ve ilkesel) geri çekilme olarak değerlendirildi. (İronik şekilde soracak olursak) Acaba Syriza, daha bir sonraki seçimler yaklaşmadan kendi şarabına su mu katıyordu? Bu şartlar altında Syriza Ocak 2015 seçimlerini kazandı. Öte yandan AB kurumlarının ve önceki Yunan hükümetlerine kemer sıkmalarını dikte eden Uluslararası Para Fonu’nun “troykası” yeni hükümet üzerindeki baskıları sertleştirme konusunda zaman kaybetmiyordu. Bunu Syriza’yı küçük düşürmek için açık bir girişim olarak görmek mümkündü. Müzakereler bu şartlar altında sürerken, aynı zamanda uluslararası dayanışma arayışında olan Başbakan Tsipras, yaz ayları arasında müzakere pozisyonunu güçlendirecek bir referandum çağrısında bulundu.
Ve Yunan halkı bu referandumla, daha fazla kemer sıkma önerilerine, “hayır” oyları ile cevap verdi. (Trajik olansa) Bundan sadece sekiz gün sonra ise Başbakan Tsipras, troyka tarafından talep edilen anlaşmadan çok daha da elverişsiz, berbat bir anlaşmaya imza attı. Syriza’nın merkez komitesinin yarısından fazlası bu karara karşı bir muhalefet metni imzaladı ve çoğu Syriza üyesi anlaşmanın imzalanmasına öfkelendi. Ancak tüm bunlar Syriza liderleri tarafından göz ardı edildi.
Anlaşmanın imzalanmasından sonraki süreçte, imzadan yana olan parti üyeleri bir maratonun sürdüğünden ve henüz bu maratonun bitmediğinden bahsederek, Tsipras’ın anlaşmayı imzalamış olmasının partinin (politik) hareket kabiliyetini ve sol pozisyonunu koruduğunu ileri sürdü. Buna karşın muhalifler ise, yeni anlaşmanın bir kapitülasyondan farkı olmayan felaket olduğunu dile getirdiler. Bu süreçte, kemer sıkma yöntemine karşı ileri sürülebilecek temel alternatif yol, Euro bölgesinden çıkmaktı. Buna dönük karşı argümansa, Euro bölgesinden çıkmanın Yunan ekonomisi için ağır bedelleri ortaya çıkartacak sonuçlara yol açmasıydı.
Hem Euro’da kalınmasını savunanlarının, hem de Euro bölgesinden çıkılmasını savunanların çeşitli argümanları vardı, fakat her iki kesimin de (benzer şekilde) ifade ettiği, borçlardan vazgeçmek, bankaları kamulaştırmak ve sermaye kontrollerinin arttırılması gibi önerileri bulunuyordu. Ancak bu önerilerin hiçbiri dikkat alınmadığı gibi, Syriza’nın bir B planı da yoktu.
Esasen, Euro bölgesinde kalmak Yunanların çoğu tarafından tercih edildi ve bu da kuşkusuz parti üzerinde önemli bir etki yarattı. Fakat Syriza, Yunan muhataplarını zorlamaya motive olduğu aşikâr troyka ile müzakerelere herhangi alternatif bir plan olmaksızın başlayarak bir nevi kendi kuyusunu kazmaya başladı. Ve Syriza yetkilileri, kemer sıkma önerilerini savuşturmak yerine, bu kemer sıkma önlemlerinin nedenlerine karşı mazeretler üretme yoluna gittiler. Sözgelimi Profesör Sheehan bu mazeretleri sert bir şekilde eleştiriyor:
“Temel mantığın, ampirik kanıtların (gözden) kaçırılmasının ve etik suçluluğun reddedilmesine dair ihlaller vardı. Bir çelişkiyi kavramsallaştırmanın amacı, onu doğrulamak veya ona karşı çıkmak değil, onu çözmek, onu aşmak, ondan yeni bir sentez yaratmak için uğraşmaktır. (…) (Politik) İnançlarımızın temelini çöpe attığınız zaman bir sol inşa edemezsiniz. Bunların hepsi, bariz bir oportünizm, hakiki kafa karışıklığı, psikolojik sıkıntı ve postmodernist zihniyetin bir karışımından geldi.” (Sayfa 133-134)
Syriza, iktidara gelmesinden önceki üç yılın tüm gürültüsüne (yani iddiasına) rağmen, tamamen hazırlıksız olarak göreve başladı. Üstelik buna rağmen, garip şekilde tüm olumsuz şeylere troykanın neden olabileceğine dair bir inanca sahip.
Tasfiyeyi izleyen bir intihar misyonu
Bundan sonraki aşamaysa, bir anlamda, “Sol için intihar görevi” idi ve Syriza, 977 sayfalık tasarıyı okunmasına zaman tanımadan alelacele Meclis’e getirdi. Sol Platform, birleşik bir hizip olarak hayır oyu verirken, Syriza içindeki bir parlamenter fraksiyon olan +53 Grubu, parti içinde demokrasinin boğulduğundan şikayet etmekle birlikte, Syriza mensubu parlamenterlerin büyük kısmı evet oyu verdi.
Başbakan Tsipras, bu utanç verici kapitülasyonun ardından, partiyi kongreye çağırmaktan ziyade, muhalif sol kanadı Syriza’dan temizlemek için kullanacağı bir ani seçime gitmeye karar verdi ve bu kampanyayı da partinin sol kanadına ve onların uluslararası destekçilerine saldırarak yürüttü. Parlamentonun Sol Platform üyeleri de yeni bir parti olan Halk Birliğini oluşturmak için istifa ettiler. Ancak söz konusu yeni parti, az zaman ve (finansal) kaynaksız olarak yüzde 3 oy oranına ulaşamadı. Syriza ise Ekim 2015’teki seçimleri tekrar kazandı.
Peki Syriza neden böyle bir yolu tercih etti? Yazar Seehan, (bu soruya yanıt vermek için) çeşitli Yunan aktivistlerin ve yazarların sunduğu görüşleri (kitabında) derlemiş. Bunları özetle maddelersek;
* Syriza’nın tutarlı bir programı yoktu, ancak partinin sadece sol kanadı devletin (köklü) dönüşümü üzerinde yoğunlaşmıştı.
* Syriza, (acı politik reçeteleri uygularken) “bunun alternatifi yok” söylemine karşı çıkamadı. Oysa hükümet borçlardan feragat etmeli, bankaları millileştirmeli ve anti-kapitalist bir anlatıyı detaylandırmalıydı.
* Syriza’nın başarısızlığı, 2012’den beri (politik ve ekonomik) sağa verdiği sürekli güvenceler ve sınıf uzlaşışı tavizlerinde kök buluyor.
* Popüler Birliğin (2015’te kurulan ve Syriza’dan kopan sol-popülist parti) ilk seçimini yüzüne gözüne bulaştırmasına rağmen bir geleceği var.
* Euro bölgesi içindeki ekonomiyi kontrol etmek imkânsızdır. (Dolayısıyla Syriza’nın manevra alanı dardı.)
* Paranın gücü Syriza’yı yok etti. (Syriza, troyka tarafından sıkça kredilerin kesilmesi ile tehdit edildi.)
Siyasi analiz yapmak isteyen, Syriza’daki aktivistlerin ve liderlerin ne düşündüğünü ve ne düşündüklerini anlamak isteyen okuyucular için bu kitabı okumak iyi olacaktır. Sonuçta, yenilgiden ders almak ve sormak gerekiyor: Gelecekte daha iyisini yapabilir miyiz?