Türkiye, 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişiminden 5 gün sonra başlayan Olağanüstü Hal ile birlikte girdiği “olağan dışı” süreci yaşamaya devam ediyor. OHAL döneminde yapılan ve ülkenin rejim değişikliğinde önemli bir kavşak olarak kabul edilen 16 Nisan referandumu sonrasında ise Türkiye eski ile yeninin arasında kalan, ne tam olarak yeni ne de eskiden tam olarak kopabilmiş ve bunun sancılarını yaşayan bir ülke görüntüsü veriyor. Hiç şüphesiz bu arada kalma durumu en çok da ülkenin “eskisinden” yani; parlamenter demokrasinin, hukuk devletinin iyi kötü de olsa varlığından rahatsız olan ve bunun karşısına otoriter bir yönetim anlayışını inşa etmek isteyen mevcut iktidar partisinin işine yarıyor.
Siyasal iletişimde “eskiyi” savunmak hep daha zor olmuştur. Çünkü eski, aynı zamanda pek çok yükü de sırtında taşımaktadır. Yeni bir şeyler önerenlere karşı eskiyi savunmak bu bütün yükleri de sırtlanmak anlamına gelmektedir. Türkiye’de 16 Nisan’da HAYIR etrafında birleşen tüm siyasi partiler ve odaklar bu yükleri taşımak durumunda kalmıştır ve bu durum muhtemelen 2019’da da yaşanacaktır. “Yeni Türkiye” diyenlere karşı çıkarken eski sistem döneminde yaşanan tüm olumsuzluklar, iktidar partisi tarafından muhalefet partilerine karşı bir koz olarak başarılı bir şekilde kullanılmaktadır ve kullanılacaktır. Burada cesur bir şekilde eskiye dair problemli gözüken durumlar ile yüzleşmeden iktidar partisine karşı söylemsel üstünlüğü sağlamak da mümkün olmayacaktır.
Her şey “olağanmış” gibi davranmaktan uzak durulmalıdır
Peki adı üstünde “olağanüstü” bir dönemin yaşandığı bu süreçte her şey olağanmış gibi davranmak ve dünün siyasi ezberleri, siyaset yapma tarzı ile devam etme konusunda inatçı olmak ne getirir? Bu inat, iktidar partisinin ve Cumhurbaşkanının rahat bir şekilde kazanmasını sağlamaktan başka bir sonuç getirmeyecektir. Öncelikle kabul edilmesi gereken şudur: Türkiye, artık “olağan” bir ülke değildir. Parlamenter demokratik sistem içerisinde başarı getirecek tüm siyasi hamleler yapılmakta ancak yine de büyük etkileri olmamaktadır. Sadece son iki yıla baktığımızda dahi bir iktidar partisinin iktidarının sona ermesine neden olacak pek çok gelişme (yolsuzluk-rüşvet belgeleri, dış politikadaki görünür başarısızlıklar, her geçen gün artan yoksulluk, insan hakları ihlalleri vb.) yaşanmış ancak iktidar partisi bir şekilde iktidarını sürdürmeye devam etmektedir. Burada başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere, muhalefet partileri tek tek hamlelerini düşünmek yerine belki de eskiye göre siyaset yapma tarzlarını sorgulamalı ve bu tarzdan vazgeçme konusunda adım atmalıdır. Çünkü Türkiye’de olağan bir süreç yaşanıyormuş gibi davranıp siyasi strateji o şekilde kurgulandıkça olağanüstü gelişmeler olağanlaştırılmış olunuyor ve bu yaşananlar iktidar partisinin hanesine yazıyor.
Olağan işleyişin tasfiye edildiği böylesine bir dönemde siyasi stratejiler de buna uygun olarak olağandan farklı bir şekilde kurgulanmak durumundadır. Yani ülkede iyi kötü bir parlamenter demokrasi varmış gibi davranmak telafisi mümkün olmayacak hatalara neden olacaktır. Öncelikle siyasi örgütlenme ve siyasi söylemi geniş kitlelere yaymak için mevcut siyasi parti işleyişinin yetersiz olduğunu ve olacağını söylemek ve buna dair bir hamle yapmak gerekmektedir. Devletin tüm kurumlarının iktidar partisinin ideolojik aygıtlarına ve propaganda aracına dönüştürüldüğü bir ortamda katı siyasi parti yapılanmalarının halka nüfuz etmekte yetersiz kalacağı aşikardır. Bugün silahlı kuvvetler dahi hazırladığı kliplerde, aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanı olan Cumhurbaşkanının sesini ve görüntüsünü kullanıp siyasi propagandanın açık bir parçası oluyorsa tüm ezberleri yıkıp yeni bir siyaset yapma tarzını benimsemek bir mecburiyettir.
Siyasi partiler, gereksiz değil ancak yetersizdir
Bu bağlamda yapılacak ilk adım; partiler dışı örgütlenmelerin gerekliliğini kabul etmek ve bu örgütlenmelerin gelişimini desteklemektir. Dünya üzerinde ve özellikle Avrupa’da yaşanan gelişmeler izlendiğinde otoriter iktidarlara karşı elde edilen başarılarda özne olarak devasa siyasi partilerden ziyade halka nüfuz etmesi daha kolay olan parti dışı/gönüllü yapılanmaların olması tesadüf değildir. Burada söylenen siyasi partilerin gereksizliği değil yetersizliğidir. Buradaki yetersizlik de sadece bu siyasi partilerin başarısızlıklarından değil mevcut durumun bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Yani yaşanan süreç, geçtiğimiz yüzyılda olduğu gibi belirli siyasi partiler etrafında kitleselleşen yurttaşların siyasi mücadelesi için siyasi partilerin tek başına yetebildiği bir süreç değildir. Zaten, OHAL döneminde tüm hegemonik güç ile de birlikte siyasi partileri işlevsizleştirmek çok zor olmamıştır. 2019 sürecinde de siyasi partilerin “siyaset yapmalarının” önüne nasıl engeller çıkartılacağı belli değildir.
2019’da seçimin kaderini gençler belirleyecektir
İngiltere’de İngiliz İşçi Partisi çeperinde filizlenen Momentum hareketi ve yine Almanya’da SPD’den özerk olarak kurgulanan gençlik hareketleri, özellikle gençlerin politik mücadele içerisinde itici güç olmalarını sağlamak için çok önemli bir rol üstlenmiştir. Özellikle İngiltere’deki Momentum hareketi, siyasi örgütlenme tarzı ve gençleri mobilize edebilme motivasyonu üzerinden irdelenmeli ve buradan önemli dersler çıkarılmalıdır. Unutulmamalıdır ki; 2019’da yapılması beklenen seçimde 2000 doğumlu olan gençler oy kullanacaktır. Bu gençler mevcut iktidar partisinin içine doğmuş ve büyümüştür. 2019 sürecinde bu gençlerin politik mücadele içerisinde yer almaları dengeleri ciddi bir biçimde etkileyecektir. 2019’da seçimin kaderini hem kampanya döneminde hem de oy verme sürecinde gençler belirleyecektir, bu çok açıktır. Bu nedenle de mevcut siyasi partilerin özellikle üniversiteli gençlerle kurdukları ilişkileri bir an önce gözden geçirmeleri gerekmektedir. Burada siyasi partilerin hantal örgütlenme yapıları ile üniversiteli gençler üzerinde büyük bir etki sağlanamayacağı ise ortadadır. Günümüz siyaseti, tek taraftan akan bir siyasi model yerine katılımcı ve gönüllü bir modeli dayatmaktadır. Gençlerin siyasi mücadeleye katılımını sağlayan temel etmen bu katılımcılık ve kurum hiyerarşisinden uzaklaşılmasıdır. Örnek verilen Momentum’un ve SPD çeperindeki gençlik hareketlerinin farkı tam da burasıdır. Türkiye’de de 2019 sürecinde sadece siyasi partiler üzerinden bir model benimsenirse gençlerin siyasi katılımı düşük kalacak ve düşük kalma durumu mevcut iktidar için büyük bir avantaj olacaktır.
Türkiye’de, son 3 yılda çok önemli seçimler ve politik gelişmeler yaşanmış, politik gündem hiç soğumadan devam etmektedir. Böyle yoğun gündemlerin yaşandığı ülkelerde yurttaşlar belirli bir noktadan sonra yaşanan gelişmelere tepkisizleşmektedir. Türkiye de bu durum içerisindedir, yurttaşlar yoğun politik atmosferden sıkılmış ve siyasi motivasyonlarını kaybetmişlerdir. Bu motivasyon kayıplarını önlemek ve 2019’da başarı kazanmak isteyen HAYIRcılar partiler dışı örgütlenmelerinin önünü açmak mecburiyetindedir. Aksi taktirde, her şey olağanmış gibi bir seçime gidilecek ve Türkiye ve gelecek adına hiç de olumlu olmayacak sonuçlar oluşacaktır.
Sonuç olarak; 2019 sürecinde mevcut siyasi partiler ile birlikte partiler dışı gönüllü hareketlerin gerekliliği üzerine herkes kafa yormalıdır. Böyle hareketlerin büyümesinin 2019’da seçim zaferine büyük katkı sunacağının farkına varılmalıdır. Özellikle gençlerin 2019’da öneminin farkında olan her rasyonel siyasi irade zaten bu hareketleri siyasi yol haritasının merkezine alacaktır…
Icinde bulundugumuz turbulansli durumun icinden cikilmasi icin, sizin yaptiginiz zor ve fakat dogru buldugum analizlerinize dayanarak bir cozume ulastirilmasi gerekli ve de mumkun. Genclerin hepsi uyutulmus ve kandirilmis degil. Egitimleri ne denli uyusturucu olsa da insanin ici hic beklenilmedigi kadar zengin ve ureticidir. Iste bu yuzden de her kesimde sanat bir acilim icinde. Sokak muzisyenleri ve tiyatrolarinin rolu buyuk olabilir. Bunlari desteklemek gelecegi gorebilen partilerin de destegi ile artabilir. Partiler disi ve de tabana yakin olusumlarin faydasi buyuk olsa da mademki bir orgut olarak varlar gelecege umitle bakabilen partilerin insan odakli problemler etrafinda yan orgutleri desteklemesi onlarin desteklenmesi ve de savunulmasi icin uygun ve belkide gerekli olabilir. Bunda sedece partiler degil butun sanat severlerin kucuklu buyuklu dernekleri de harekete gecirebilir.