“Yeni bir siyasetin hayalini kuruyoruz,
Dünyayı düzeltecek
Her zaman için yeni bir yol vardır
Daha önce hiç denenmemiş.”
Ben Okri / A New Dream of Politics
Booker Ödülü almış önemli bir yazar ve şair olduğu kadar hatırı sayılır da bir insan hakları aktivisti olan Ben Okri, “Yeni Bir Siyaset Rüyası” (A New Dream of Politics) şiirinde temiz ve yeni sayfa açmak isteyen, şark kurnazlığını düstur edinmiş ve söylediğiyle yaptığı birbirine zıt siyasetçilerden sıkılmış, hak ve özgürlüklerle nefes alacağı günleri özlemle bekleyen bizlere güzel bir ayna tutar; araya umut serpiştirerek…
Dolayısıyla Meral Akşener’den umutlanan, yeni bir Türkiye hayali kuran okur söz konusu olduğunda, onu bu şiirle karşılamak yakışırdı.
Oysa bir siyasal iletişimci olarak gördüklerim çok da harika değil. En azından şimdilik. Bir siyasetçinin geçmişi, geleceğini de anlatır şüphesiz. Bu açıdan halk, yeni bir siyaset için çokça yeni bir lider arayışına girer. Tarih başarılı olmuş, seçim kazanmış “yeni lider”lerin genelde siyaset sahnesine yeni çıkanlardan oluştuğunu göstermektedir. Çevresindeki tüm Avrupa ülkelerine umut olmuş Alexis Tsipras’da da görülebileceği üzere geçmişlerinde bir şey yoktur ve yeniyi en iyi onlar ifade edebilir. Arada İngiliz İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn veya ABD’de Demokrat Parti’nin popüler başkan adayı Bernie Sanders gibi saçlarını siyasette ağarttıkları halde son dönemde popüler olan, temiz ve yeni bir siyasete karşılık gelebilecek liderler de vardır kuşkusuz, ama hemen hepsi “sol” gelenekten gelen bu liderlerin “şansları” geçmişlerinde onları kirletecek herhangi bir şey olmamasıdır.
Tüm iyi niyetimle Susurluk ve Alaattin Çakıcı suikast girişimi gibi karanlık konularla ilişkilendirilen Akşener’in geçmişini bir Türk vatandaşı refleksiyle unutmaya çalışıp özlemle beklenen ve herkesin birbirine bir alternatif yaratıp yaratamayacağını sorduğu İyi Parti’yi bir siyasi iletişimci gözüyle anlamaya çabalamak bu yazının konusu. Elimizde Akşener’in geçmişi dışında bir veri olmadığından bu yazının kaynağını da Akşener’in açılış konuşması ve İyi Parti’nin programı oluşturmakta.
Şüphesiz Akşener’in iyi reklamcıların elinden çıkmış “modern logosundan” genel başkan seçiminin beş dakika sonrasında başı örtülü olarak camiye koşmasına, birbirinden modern, yeni ve yaratıcı sloganlar üretilebilecek “İyi Parti” isminden, “iyi” olmadığını bildiğimiz halde vitrine konan, ama “iyi” olduğunu gösterebilecekleri halde vitrine konmayan genç ve yeni isimlere kadar ikilemlerle dolu bir parti Akşener’in İyi Partisi. Bir yanda simgesel olarak partide “kurucu” olarak yer bulan askerler, bir yandan –en azından parti açılış konuşmasında— vurgulanmayan laiklik.
Oysa Akşener Türkiye’nin iyi konuşan siyasetçilerinden. Barack Obama, Margaret Thatcher veya Nick Clegg gibi “ilk”leri anlatan konuşmalarıyla iyi bir siyasi metin dersi beklemek belki çok yüksek bir beklenti olurdu; ancak dönem öyle bir dönem ki sıkı bir siyasi konuşma beklenilenleri vermek bir yana yorgun ve umutsuz seçmeni uyandırabilirdi. Olmadı.
Konuşulduğu ilk günden beri merkez ve Atatürkçü bir yere oturtulan, tam da bu yüzden AKP’den çok CHP seçmeni tarafından ilgiyle izlenen Akşener, Allah, iman ve inanç kelimelerine bolca vurgu yaptığı konuşmasında merkez sağ değerlerden çok dindar seçmene oynayacağını gösterdi. Laiklik veya onun türevi hiçbir kelimenin geçmediği konuşmasında dayanacağı gücün “iman gücü” olduğunu öğrendik. Öğrendik ki muhafazakâr ve “imanlı olmak” yeni bir Türkiye kurmak için yeterli olabilecekmiş, laiklik değil. Bu yüzden parti programının ilk paragrafında “iyi bir Türkiye”yi yaratan kişilerin arasında Atatürk’ün bulunmaması tesadüf değildi.
Oysa aynı “imanlı” partinin programında kadın konusu detaylıca işlenmekten kaçınılmamıştı. Muhtemelen programı hazırlarken kadınlara selam çakan Akşener, kadın hakları çalışanlarına vaha gibi gelen “idari ve hukuki düzenlemelerden” tutun, “kadının sosyal hayata katılımını engelleyen ağır bakım yükünü hafifletmeye” ve “siyasal alanda kotaya” kadar ne ararsanız koydurmuştur. Ama aynı parti programı “aile” konusuna “Milli kültürümüz ve manevi değerlerimiz ailenin kutsiyetine önem vermemizi öğütlemektedir” diye başlayabilmiştir de. Tabii ki peşinden de sorular: İyi Parti’ye göre boşanmak isteyen kadın ailenin “kutsiyetine” önem vermiş mi olacaktır yoksa vermemiş mi? Ölçüsü ne olacaktır?
Siyaset, hele ki konu ülkede merakla beklenen yeni bir partiyse reklamdan biraz fazlasını gerektiriyor. En başında mesela kendine oy verecek seçmeni iyi tanımayı. Kullandığı “iman” ve “inanç” kelimelerinin aksine heyecan yarattığı seçmen laik, Atatürkçü ve vatansever. Çocuklarını okutan, istemese de başka ülkelere gitmesine karşı koyamayan ve beyin göçünün en büyük mustaribi seçmen. Oysa Akşener, parti programındaki eğitim bölümüne “Türkiye’nin beyin göçüyle savaşında en önemli nokta öğrencilerimize erken yaşlarda millet ve ülke sevgisi vermek,” diyerek belki de kendi potansiyel seçmenini “vatan sevgisini bilmeyenler” olarak nitelendirebiliyor. Bu durumda partinin ne kadar kucaklayıcı olabileceğini tahayyül etmek de zor olmuyor.
Kadın haklarının inanç ve muhafazakarlıkla harmanlandığı, laikliğin simgesel isimlerle anılmaya çalışıldığı, özellikle hassas Kürt sorununa dair askeri önlemler dışında bir çözüm ortaya koyamayacağı belli olan bir parti olarak kuruldu İyi Parti. Kuvvetle muhtemeldir ki konjonktüre göre safını ve değerini belli edecek.
Bu tavır ise bize Ben Okri’nin yukarıda alıntıladığım şiirini olmasa da siyasetle ilgili gülümseten başka bir ünlü sözünü hatırlatacak: “Bir sihirbaz ve bir siyasetçinin ortak noktası ikisinin de esas yaptığını saklayarak başka bir şeyi görmemizi sağlamalarıdır.”
Orası öyledir de ihtiyacımız olan birlikte yaşam alternatifidir. Şimdilik öyledir.