Dün sabah Şırnak ve Uludere’de gerçekleşen PKK saldırılarında 8 asker hayatını kaybederken, 18 asker de yaralandı. Yine akşam saatlerinde Mardin ve Diyarbakır’da eş zamanlı gerçekleşen terör saldırılarında –bu saat itibariyle- 17 kişi ölürken, 27 kişi de yaralandı.
Özetle PKK, korkunç terör yüzünü dün bir kez daha gösterdi. PKK terörünü bir kez daha kınıyor ve lanet ediyoruz.
Uzunca bir süredir şunu ısrarla yazıyoruz; PKK’nın 20 Temmuz 2015’dan sonra Türkiye’de gerçekleştirdiği her terör eylemi hem Kürtleri hem HDP’yi hem de Batı’da HDP’ye oy vermiş olsun olmasın Kürt sorununu diyalog ile çözülmesini savunan herkesi zorda bıraktı. Bırakmaya devam ediyor. Nitekim o tarihten sonra HDP, savunduğu pek çok doğru siyasal söylemine rağmen siyaseten etkisiz partidir. Bunun sorumlusu da PKK’nın terör eylemidir.
Elbette 20 Temmuz’dan sonra Devlet/AKP’nin bölgede başlatmış olduğu mücadelenin orantısızlığının sorumlusunun da, PKK kadar çözüm sürecini seçim sonuçlarına indirgeyenlerin olduğunu not etmekte fayda var.
DEĞERLİ BİR DOSTA CEVAP
Kişisel olarak 15 Temmuz sonrasında ortaya çıkan hem toplumsal hem siyasal alanda darbe karşıtlığı kesininde ortaya çıkan ortak akla, siyasal alanda HDP’nin dışlanmasını sık sık eleştiriyoruz.
Dün sabah değer verdiğim bir dostum ile yazışırken, Şırnak ve Uludere’deki PKK saldırılarını hatırlatıp, HDP konusundaki hassasiyetimin anlamsız hatta bu şartlarda “lüks” olduğunu söyledi mealen.
Yine dostum, “Türkiye’nin bir kurtuluş savaşında olduğunu” ifade ederek “HDP’siz oluşan birlik beraberliğin havasının önemli olduğunu” vurgulayıp, “PKK terörü sürdükçe HDP hassasiyetin anlamsızlığını” dile getirdi.
Dostumun bu eleştirilerinde odağında PKK’nın, 15 Temmuz’dan sonra devam eden terör eylemleri var. Ki PKK türü örgütler için böyle ortamlar örgütsel hedefleri için en uygun ortamlar olduğunu hatırlatmakta fayda var. Ki, bizim siyasi sorumluluğumuz ise bu tür ortamlara imkan vermemektir.
Peki benim HDP hassasiyetim odağında ne var?
Madde madde yazalım:
- 15 Temmuz kanlı darbe girişimi sonrası Türkiye hem siyasal hem de toplumsal düzlemde darbe karşıtlığı ortak keseninde bir ortak akıl ortaya çıktı.
- Bu ortak akıl, Türkiye’nin içinde olduğu pek çok sorunu çözmek, ülkeyi normalleştirmek, toplumsal uzlaşma için önemli bir fırsattır.
- Bu fırsatın kullanılmasının yolu toplumsal ve siyasal düzlemde ortaya çıkan ortak aklı, darbe karşıtlığını aşacak biçimde demokratikleşme ve hukukun üstünlüğü taleplerine dönüştürmektir.
- Bunun yolu ise siyasal alandaki ortak aklın birlikteliğinin sürmesidir.
İşte işin bam teli de burasıdır.
HDP’SİZ DEMOKRATİKLEŞME OLMAZ
15 Temmuz kanlı darbe girişimine karşı ilk andan itibaren karşı çıkan iktidar (AKP) ve muhalefet partileri (CHP, MHP, HDP) 16 Temmuz’da Meclis çatısı altında darbeye karşı ortak deklarasyona imza attılar.
Sorun sonraki süreçte Erdoğan/AKP iktidar blokunun HDP’yi dışlamasında. HDP’nin dolayısıyla 6 milyon seçmenin bu uzlaşma dışında bırakılması, 15 Temmuz gecesi doğan yeniden normalleşme fırsatının kullanılamamasıdır.
Eğer Türkiye toplumsal ve siyasal olarak darbecilere, her türlü terör örgütüne karşı mücadele edecekse bunun yolu, siyasal alanının genişlemesinden, demokrasinin derinleşmesinden ve hukukun tam anlamıyla uygulanmasından geçtiğini ifade ediyoruz.
Kürt sorununun çözülmesi de, PKK’nın etkisinin azaltılması da bu ortamdan yani demokrasiden siyasal alnının genişlemesinde ve hukukun üstünlüğünden geçer.
“Kurtuluş savaşı” diyerek Kürtlerin kısmını, onların siyasi temsilcisi olan HDP’yi siyasal olarak yok saymak eski sorunları tekrar tekrar yaşamamız yol açar. Unutmayalım Kurtuluş Savaşı’nı Kürdüyle, Tüküyle, Alivisyel, Sünnisiyle hep birlikte kazandık.
HDP’siz ve Kürtsüz bu savaşı kazanmayız. Siyasi olarak HDP’yi, toplumsal olarak Kürtlerin bir kısmını yok sayarak kurtuluş savaşı kazanamayız. Üstelik bu yok sayma Kürtler içindeki radikallere ve PKK’ya yarar.
BUGÜN YAŞADIKLARIMIZ HDP YOK SAYILDIĞI İÇİNDİR
Şunu unutmayalım, bugün yaşadığımız pek çok şey 7 Haziran sonrasında siyaseten HDP’nin dışlanmasının sonucudur.
7 Haziran gecesi MHP lideri Devlet Bahçeli’nin HDP’yi siyaseten yok saymasıyla, muhalefetin iktidar olma dolayısıyla Türkiye’nin normalleşme imkanı heba edildi. Ardından seçim yenilendi.
Bugün aynı hata, Erdoğan/AKP iktidar blokuna ve Devlet Bahçeli desteğiyle tekrarlanmaktadır.
Hep söyledik; HDP’nin ve Kürt seçmenlerin teröre dolayısıyla PKK’ya mesafe alabilmesinin yolu, siyasal alanda dışlanması değil tersine siyaseten güçlenmesine; Kürtlerin bir kısmının kamusal alandan dışlanmasına değil eşit vatandaş olabilmesine bağlıdır.
HDP’nin siyaseten, Kürtlerin toplumsal olarak dışladığı her durum PKK’nın bölgedeki gücünü konsolide etmekten başka bir işe yaramaz. Bu HDP’nin de PKK’lılaşması olur ki, PKK’nın en çok isteği budur.
Özetle 15 Temmuz’da Türkiye normalleşme ve demokrasinin güçlendirilmesi konusunda önemli bir şans daha yakalamıştır. Ancak bu şans, ne Cumhurbaşkanlığındaki liderler zirvesinde ne de Yenikapı’daki mitingde kullanılamamıştır.
Bugün yapılması gereken, PKK karşısında HDP’yi siyaseten güçlendirecek adımlar atmak ve HDP’yi daha çok siyasete dahil etmenin yollarını aramaktır. HDP’nin PKK’ya karşı güçlü olmasının yolu da siyaseten güçlenmesinden geçmektedir.
Ki bu konunun önemine hem Cumhurbaşkanlığındaki liderler zirvesinde hem de Yenikapı’daki mitingde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu dikkat çekmiştir.
Bu ortamda HDP’nin dışlanmasını eleştirmeyi lüks sayarak PKK terörüne kınamayı öncelikli hale getirmek; siyasal olarak bir pozisyon olabilir ama Türkiye’yi normalleştirecek ve demokratikleştirecek bir pozisyon mudur, bu tartışılır.
Dusunceleriniz cok aydinlatici ve de acik-kapali oneriler iceriyor. Umarim butun kulaklar duyar. Acak soylediginiz ortak aklin bilincli ve cogulcu bir halk zumresinin ortak akli oldugundan kuskum var. Bu bir Ataturk olmayan tek aklin teshiri. Bakalim yakin gelecekte dunya capinda baslatilan bu buyuk oyunu kim kazanacak??