Emrah Aslan & Batuhan Kurtaran
30 Mart 2014’deki yerel seçimler ile başlayan seçim furyası, 1 Kasım 2015 genel seçimleri ile nihayete erdi ve şurası çok açık; herkes yanıldı. Henüz YSK tarafından resmiyet kazandırılmasa da, kimse böyle bir seçim tablosu beklemiyordu. AK Parti’nin oylarını artıracağı, MHP’nin ve HDP’nin oylarında ise belli ölçülerde kayıplar yaşanacağı öngörülebilen gerçeklerdi. Ancak kazancın da kaybın da bu denli büyük olacağını iktidara yakın anket şirketleri bile ölçememişti.
Geçen seçimde gündeme gelen “emanet oy” tartışmaları bu seçimin gündemine pek oturmasa da, 7 Haziran’dan 1 Kasım’a partiler arası oy kaymaları, önümüzdeki tabloyu açıklaması açısından kıymetlidir. Bu noktada, George Mason University’den Talha Öz’ün hazırladığı partiler arası oy kaymalarını gösteren grafiklere ve Çilek Ağacı ekibinin hazırladığı “Kasım 2015 Seçim Analizi ve Oy Kaymaları” çalışmasına bakmakta fayda var.
PARTİLER ARASINDA OY KAYMASI
Öncelikle Talha Öz’ün çalışmasına baktığımızda, AK Parti’nin 7 Haziran’dan sonra MHP’den 4,42 puan, HDP’den 2,28 puan, CHP’den 0,72 puan ve diğer siyasi partilerin seçmenlerinden 3,4 puan oy aldığını görüyoruz. Burada dikkat çeken önemli hususlardan biri, HDP’den CHP’ye kayda değer oranda oy kayması yaşanmamış olması ve yaygın bir öngörünün yanılmasıdır. Bu da 7 Haziran sonrası emanet oyların, beklenenin aksine CHP’den değil AK Parti’den HDP’ye gittiği yönündeki iddiaları doğrular niteliktedir. Nitekim HDP 1 Kasım’da, AK Parti’ye 2,28 puan değerinde seçmenini kaptırmış ve bu da HDP’nin 7 Haziran’daki toplam seçmen grubunun %17,4’üne tekabül etmektedir. CHP açısından baktığımızda ise AK Parti’den 0,51 puan, MHP’den de 0,61 puan oy alabildiğini görüyoruz.
Her şeyden önce, MHP tabanında bir çözülme yaşandığı ve kopan seçmen grubunun çok büyük oranda AK Parti’ye yöneldiği bilinen bir gerçek. Bu çözülmenin iki motivasyonu var. Bunlar, Devlet Bahçeli ve yönetiminin 7 Haziran’dan bugüne etkili bir muhalefet hattı izleyememiş olması ve barış sürecinin AK Parti tarafından sonlandırılmış olmasıdır. MHP tabanının bir kısmı CHP’ye yönelirken (ki bu kesim büyük olasılıkla motivasyonunu CHP’nin beş ay boyunca izlediği uzlaşmacı çizgiden alıyordu), büyük kısmı ise AK Parti’yi tercih etti. CHP ise, savaş karşıtı tutumuyla ve çözümün yalnızca parlamentoda hayata geçirilebileceği yönündeki barışı öngören politikasıyla MHP seçmeninin taleplerine karşılık vermemekteydi.
HDP’DEN AK PARTİ’YE
Öte yandan HDP’den kopan seçmen grubuna baktığımızda, yukarıda belirttiğimiz gibi, büyük oranda 7 Haziran’da AK Parti’den kopan grup olduğu gerçeği söz konusu. Nitekim HDP’nin önemli ölçüde oy kaybettiği bölgelerde AK Parti’nin oyları benzer oranda artış göstermekte.. Muş, Ağrı, Van, Diyarbakır vb. seçim bölgeleri bunun en somut örnekleridir.
Ancak AK Parti’nin yaptığı sıçramayı açıklamak için sadece farklı siyasi partilerden kayan oylara bakmak yeterli değildir. Seçime katılım meselesi AK Parti’nin yükselişini açıklayan nedenlerden bir diğeri. AK Parti seçmeninin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde (özellikle Orta ve Doğu Karadeniz illerinde) seçime katılımın arttığını görüyoruz.
Seçime katılımın çıkan tabloya etkisini tartışırken, Doğu ve Güneydoğu illerindeki duruma ilişkin özel bir paragraf açmak gerek. Çilek Ağacı’nın hesaplamalarına göre, HDP’nin kalesi niteliğindeki illerde AK Parti haricindeki partilerin toplam oy kaybı, AK Parti’nin o illerdeki oyunun artışından daha fazla. Bu da, HDP’nin o illerdeki seçmeninin bir kısmının 1 Kasım’da sandığa gitmediğine işaret ediyor.
SEÇMEN CHP’YE NE DİYOR?
Peki, bu veriler CHP için ne ifade etmekte? Öncelikle yeri gelmişken şunu belirtmek gerekiyor; ana muhalefet partisi için, iktidar partisinin neredeyse yarısı kadar oy elde edilen bir seçim, başarısız bir seçimdir. Ancak her ne kadar seçimlerden sonra farklı kesimler olağanüstü kurultayın toplanmasına ve Kılıçdaroğlu yönetimi için istifa seçeneğine işaret etse de, bir hususun altını çizmek gerekiyor; CHP’nin 1 Kasım başarısızlığı bir kayıp değildir. Zira CHP, 30 Mart’tan 1 Kasım’a şu veya bu ölçüde seçmen kitlesini hep muhafaza etmeyi başarmıştır.
Bu bağlamda CHP`den beklenen, kemik tabanının dışına taşmayı başarabilecek bir politik strateji üretebilmesi. 1950`den 2015`e gelen çok partili serbest seçimli dönemdeki sayısal verileri ve oy dağılımlarını temel alırsak, CHP`nin (veye kendini solda konumlayan güçlerin) %30`u aşabildiği dönemlerde ciddi bir iktidar alternatifi olarak ortaya çıktıklarını görüyoruz. CHP`nin kemik tabanı haricinde oy alıp tabanını genişletebileceği kesimler, Kürtler, sosyalistler ve seküler yönelimi güçlü merkez seçmen. CHP`nin 1973 ve 1977 genel seçimleri deneyimi ile 1989 SHP deneyiminin ortak özelliği, kemik tabanın oylarına söz konusu üç kesimin desteğinin eklenmiş olmasıydı.
CHP VE KÜRT SORUNU
Kürt hareketinin 90`ların başlarından beri partileştiğini ve özellikle bağımsız adaylarla girilen 2007 seçimlerinden yana Kürtlerin siyasal parti tercihlerinin kemikleşmeye başladığını düşünürsek, HDP varken Kürtlerin CHP`yi tercih etmesi, en azından şu aşamada epey güç gözüküyor. Sosyalistlerin de, entelektüel etki güçlerine tezat, sayısal olarak oy aritmetiğine etkilerinin sınırlı olacağını söyleyebiliriz. O halde geriye, taban genişletmeye yarayacak hedef kitle olarak merkezdeki “renksiz”, yüzer-gezer oy refleksleri olan seçmen kalıyor.
CHP`nin, reel sosyal demokrat politika önerileriyle Kürt ve sosyalist seçmen nazarında güven biriktirmesi, bu kesimlerden oy getirisi düşük fakat partinin soldaki meşruiyet zeminini sağlamlaştırıcı bir işlevi olacağı açık. CHP, bu sol zemin üzerinden merkezdeki seçmeni ikna etmeye çabalarsa, CHP`nin merkez seçmene açılması da inandırıcı, samimi ve uzun soluklu olabilir, bu da uzun vadeli olarak oy skalasını 25`ler bandından yukarıda tutmaya yarayabilir.
CHP`nin önünde uzun bir 4 yıl var ve sanıyoruz ki bu, CHP`nin en uzun 4 yılı olmaya aday. Umarım bu süreç, kişi odaklı değil de ilkeler, kurumsal organizasyon, örgüt yapısı ve yakın geleceğe dönük parti içi stratejilerin tartışıldığı verimli, reel politika üretmeye dönük bir siyasete vesile olur.