“Bizi Angela Merkel ile karıştırmayın,” dedi Avrupa Sosyalist Partisi (PES) Genel Başkanı Sergei Stanishev. Friedrich Ebert Vakfı’nın Ankara ofisindeki toplantıda aralarında Yeni Arayış temsilcilerinin de bulunduğu bir grup gazeteciyle buluşan Stanishev, Merkel’in Türkiye ziyaretinde Erdoğan ve Davutoğlu ile verdiği utandırıcı fotoğraflardan bir Avrupalı olarak rahatsızlık duyuyordu. Türkiye’deki demokrasi güçleriyle dayanışma amacıyla PES Genel Sekreter Yardımcısı Giacomo Filibeck ve PES Uluslararası Ofisi danışmanı Karen Mets ile birlikte 1 Kasım seçimleri öncesi bir ziyaret gerçekleştiren Stanishev, Merkel’in verdiği fotoğrafın AKP tarafından bir propaganda malzemesi olarak kullanılmaya çalışılacağının bilincindeydi. Bu nedenle de, Ankara ziyaretinde bir yandan Türkiye siyasetinin nabzını tutmaya çalışırken diğer yandan da Hristiyan Demokratların yol açtığı hasarı gidermeye çalışıyordu.
Avrupa Birliği, uzun yıllardır Türkiye için önemli bir demokrasi çıpası olageldi. Uyum Yasaları olarak adlandırılan düzenlemeler Türkiye’nin demokratikleşmesinde ve sivilleşmesinde önemli rol oynadı. İlerleme raporları, muhalefetin ve medyanın sesinin kısılmaya çalışıldığı dönemlerde aksak demokrasimiz için hem bir karne hem de bir nebze olsun soluklanma aracı oldu. Avrupa Birliği kaynakları ve heyetleri Türkiye’deki demokrasi güçleriyle dayanışma yolunda etkili bir işlev yerine getirdiler. Bu nedenle, özellikle de Gezi Parkı ve 17-25 Aralık süreçleri sonrası Türkiye’de Avrupa Birliği’ne yönelik destekte kayda değer bir artış gözlemlendi. Vatandaşlarımız, rejim otoriterleştikçe, hırsızlaştıkça ve katilleştikçe demokrasi, hak ve özgürlükler çıpası olarak gördükleri Avrupa Birliği’ne daha da sıkı sarıldılar.
Uzun yıllardır istikrarlı bir şekilde Türkiye’nin tam üyeliğine karşı çıkan ve “imtiyazlı ortaklık” olarak adlandırdıkları bir formülde ısrarcı olan Almanya Hristiyan Demokrat Partisi (CDU) ve lideri Angela Merkel içinse durum çok farklıydı. Bir yanda CDU’nun Bavyera’daki muhafazakar ortağı Hristiyan Sosyal Birlik CSU’nun baskısı diğer yanda da Patriotische Europäer gegen die Islamisierung des Abendlandes (PEGIDA) örneğinde gördüğümüz yükselen göçmen karşıtı, zenofobik ve İslamofobik dalga CDU ve Merkel’i köşeye sıkıştırmıştı. Son dönemde yaşanan Suriyeli mülteciler krizi bardağı taşıran damla oldu. Denize düşen yılana sarılır misali Merkel de can havliyle soluğu İstanbul’da aldı.
Aslında Merkel, Türkiye Cumhurbaşkanı ile Kaçaksaray’da görüşmeyerek gerek Almanya’daki gerekse Avrupa Birliği’ndeki demokratların tepkilerini göğüsleyebileceğini umuyordu. Ama İstanbul’da altın yaldızlı tahtlarda verilen ve dünya medyasına akseden utandırıcı fotoğraflar ve mültecilerin zapturapt altına alınması üzerinden yürütülen ilkesiz ve oportünist pazarlıklar geride ağır bir siyasi enkaz bıraktı. O derece ki Washington Post gazetesinde yayın kurulu imzasıyla çıkan bir köşe yazısı süreci “Batı ulusları Türkiye Cumhurbaşkanı’na yaltaklanmamalı” başlığıyla eleştirdi.
Avrupa sağının içine düştüğü bu çaresiz durum, Avrupa genelinde esen sağ ve sol popülist fırtınalarda ağır hasar alan Avrupa Sosyalist Partisi için de bir dizi yeni sorunu beraberinde getiriyor. Deyim yerindeyse, göçmen karşıtı tepkilere ve tabanın aşırı sağ ve aşırı sola kayışına teslim olmadan Avrupa’nın onurunu kurtarmak görevi bir kez daha Avrupalı sosyal demokratlara düşüyor. PES Genel Başkanı Stanishev de Ankara ziyaretinde elinden geldiğince bu nazik durumu ifade etmeye çalıştı. AKP’yi utandırmamak için açıklanması seçim sonrasına bırakılan Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nun aslında bu vesileyle daha uzun bir süre baskı aracı olarak kullanılabileceğini belirtti. PES’in, Türkiye’ye bakışının Avrupa merkez sağından çok farklı olduğunu ifade etti. Avrupa Birliği’nde Viktor Orban örneğinde de görülebilen otoriterliğin yükselişinden dem vurarak “Demokrasi Skorbordu” adını verdikleri girişimden söz etti. Kısacası dilinin döndüğünce, elinden geldiğince durumu kurtarmaya çalıştı.
Stanishev’le iki saate yakın sohbetimizden benim aklımda kalan ise “Daha iyi bir Avrupa Birliği için yeni bir Türkiye’ye ihtiyacımız var” ifadesi oldu. PES Genel Başkanı’nın da belirttiği gibi, gerek Türkiye’de ve gerek Avrupa Birliği’nde demokrasi güçleri olarak pes etmeden ortak geçmişimizin ve ortak geleceğimizin farkında bir mücadeleyi yürütmemiz şart. Türkiye’de özgürlükçü demokrasi mücadelesinin Avrupa Birliği’nden Orta Doğu’ya uzanan geniş coğrafyalarda yeni bir demokratikleşme sürecinin de itici güçlerinden biri olacağını unutmamak gerek.
Olası bir Türkiye Baharı, Eski Dünya’yı kasıp kavuran otoriter fırtınayı ve karbon kopya despotlarını tersyüz edebilir. Coğrafyamızda insan onuruna yakışan bir yaşamı mümkün kılacak olan altın yaldızlı koltuklarda hanedan parodileri sahneleyenler değil, ekmek ve barış için sınıraşan bir mücadeleyi örgütleyenler olacak. Bu mücadele elbette ki yeni sorulara yeni yanıtları, yeni yüzleri ve yeni sesleri, kısacası yeni bir arayışı gerektiriyor. Görünen o ki Türkiye’nin tam da kalbinde yer aldığı Eski Dünya’nın kaderini başta Türkiye olmak üzere pes etmeyen genç yüreklilerin yeni arayışı belirleyecek.
Sayin Erdemir cok aydinlatici bir sahne koymus onumuze. Avrupa, Stanislav’in gorusu olarak ” bir Avrupa birligi icin yeni bir Turkiyeye ihtiyacimiz var” demis. Herhalde oyle bir Turkiyeye herkesten once Turk vatandaslarinin ihtiyaci var. Tabii oyle bir Turkiye butun dunya insanlari icin de guzel bir ornek olacaktr. Cok gerilerde kalmayan bir devirde butun insanligi sasirtan bir sunusla Ataturk’un yarattigi Turkiye gibi yeniden dogmus bir vatan. Sadece avrupanin degil, dunyanin kaderi ve butun insanligin gelecegini tehdit eden ve buyuk bir yeni bakis aktinda eleklenmesi gereken ve de insana mutluluk degil korku veren butun inanc sistemleri -eger dunyanin sonu geldi teorisine inanmiyorsak- yine insanlarca ve cesaretle gozden gecirilmek zorunda. Bu da “inanc ozgurlugu” kavramini kuresellestirmek ile mumkun. Avrupa bu gorus icinde ve o da sadece buyuk zorluklar icinde olan bir kucuk dunya parcasi. Nitekim Merkel’in kendisini bu denli kucuk dusurecek Ankara ziyareti ve onun akisleri butun Avrupa ulkelerini de ayni duzeye indirmiyorsa bile hepsi icin buyuk bir sukutu hayal ve ayip oldu. Herhalde bunun ilk kurbani da kendisi olacaktir ve yalnizliga itilecektir.