Seçim bildirgeleri partilerin iktidara gelmeleri durumunda neyi nasıl yapacaklarını ilan eden metinlerdir. CHP’nin 1 Kasım bildirgesinde özgürlük, demokrasi ve hukuk devletinin kurumsallaşmasının ekonomik gelişmenin, sosyal adaletin ve bilgi toplumuna ulaşmanın anahtarı olduğunu daha başlangıçta dile getirirken, bunun ancak demokratik değerler ve hukuk devleti ilkelerinin bir norma dönüşmesiyle mümkün olacağını iddia ediyor.
Sözkonusu siyaset tahayyülü kanımızca gün ışığında devletin ve yurttaş için siyasetin kapılarını açacak üç altın anahtar olarak kurgulanırken, CHP’ye göre bu ancak kurumsal yeni düzenlemelerle mümkün. Demokrasi ve hukuk devletinin tesisini büyük ölçüde yürütmenin yasama organı eliyle etkin denetiminde gören parti için asıl olan; dengelenen ve denetlenen bir demokrasi olup, bunun ise ancak siyasal çoğulculuk ve kurumsal özerklikle mümkün olabileceğini anlıyoruz. Bildirgedeki çoğulculuk ve kurumsal özgürlüğün hayat damarları ise siyasal süreçlerin tüm aşamalarında siyasal tarafsızlık, hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, Meclis üstünlüğü ve yargı bağımsızlığıdır.
Temel önceliğini “Haklar ve Özgürlükler Cumhuriyeti”ni kurmak şeklinde deklare eden parti, içselleştirdiği siyaseti “Hak ve Özgürlükler Siyaseti” şeklinde tanımlarken, bunun yurttaşlığı güçlendireceği, özgürlükleri teminat altına alacağı düşüncesinde. Siyaset anlayışını besleyecek olan yegane damar ise etnik, dinsel, sınıfsal, cinsel tahakkümlere karşı, “koruyucu tahakkümsüz demokratik yurttaşlıktır. Buna sosyal bir öz de katarak, “sosyal yurttaşlık anlayışı”nı dillendiren CHP, hedefe ulaşmanın politika araçlarını başta aile sigortası olmak üzere, adil asgari ücret hakkı, sosyal güvenlik, sağlık, eğitim hakkını toplumsallaştırma olarak seçmenlere sunuyor.
Daha birkaç seçim öncesine dek bildirgelerinde dışlayıcı vatandaşlığın ürünü olarak kaleme alınan, hatta “Kürt sorunu” yerine salt “Güneydoğu sorunu” şeklinde takdim edilen soruna bildirgede ayrı bir özenle yer verilirken, çözümün “Tam Demokrasi ve Eşit Vatandaşlık” ile mümkün olacağı vurgulanmakta. Kürt sorununa bakışını temel insan hakkı tanımlamasından yola çıkarak kurgulayan CHP sorunu bir demokrasi eksikliği sorunu olarak alt tanımlamaya gitmekte, bunun ancak daha fazla özgürlük, demokrasi ve hukuk devleti anlayışı ile çözülebileceğinin altını çizmektedir. Çözümü metodolojik olarak salt siyasal alana da indirgenmediğini, bölgede işsizlik ve yoksullukla mücadelenin öneminden, sosyal ve ekonomik kalkınmanın gerekliliğini dillendirmesinden anlıyoruz. Yaklaşımında güvenlik, ekonomik kalkınma, insan hakları, hukuk devleti ya da eşit vatandaşlıktan birini değil, tümünü yekpare çözüm anahtarı gören parti çözümün adresinin Meclisten geçtiği, yasama organında kurulacak mekanizmalar (Toplumsal Mutabakat Komisyonu gibi) ve topluma uzanacak kurumsal yapılar (Ortak Akıl Heyeti) ile meselenin barış, demokrasi ve ekonomi boyutlarıyla bütünleşik biçimde ele alınması gerektiği inancında. Çözüme yönelik idari sistemde yerinden yönetim ilkesinin hayata geçirilmesi, anadili Türkçe olmayan yurttaşların kamu hizmetlerinden eksiksiz yararlanmasının sağlanması gibi somut öneriler CHP için asıl olanın Kürt oyları olmayıp, çözümün “Önce Türkiye” için olduğunu anlamamızı kolaylaştırmakta.
“Haklar ve Özgürlükler Cumhuriyeti”ne giden yoldaki kurumsal özgürlük alanlarını Toplantı ve Gösteri Özgürlüğünden Özgür ve Çok Sesli Medyaya, Örgütlü Toplumdan Bilgi Toplumu ve Demokrasi İlişkisine kadar uzatması, bu alanların da Özgürlükçü bir Anayasa ile açılacağının dillendirilmesi demokrasiyi demokratikleştirme arzusunun dışa vurumudur. Tasarlanan yeni Anayasa demokrasi, hukuk devleti, sosyal adalet ve insan haklarına saygı üzerinde yükselip, tüm toplumu kucaklayacak yurttaş için siyaset sözleşmesine tekabül etmekte. Tüm bu vaatlerle varılmak istenen hedef ise, sosyal demokrat bir partiye yakışacak biçimde Türkiye’de yeni “sosyal demokratik bir uygarlık” inşasıdır. Bu uygarlığın kurumsal inşasının güçlendirilmiş bir parlamenter sistemde etkin, yürütmeyi denetleyen bir Meclis, yurttaşın demokratik temsiline dayanan siyasi partiler ve seçim yasası ile başlatılacağı, varılmak istenen hedefin ise devlet elinde kutsallaştırılan otokratik siyasetten, yurttaş için siyasete geçiş olduğunu anlıyoruz. Yurttaşı devlet otoritesinin hukuksuzluklarına karşı koruyucu hukuki mekanizmalar, hukuk devleti ve yargı reformuna yönelik kurumsal düzenlemelerle yargıya yeniden itibar kazandıracak Anayasal tasarımlar ise, CHP’nin devleti yıllar sonra yeniden hukukla tanıştırma iddiasının basit birkaç örneğidir.
Medyayı çoğulculaştırma ve siyasetin vesayetinden kurtarma, sosyal medya kullanımını özgürleştirme gibi vaatleri CHP’nin nasıl bir sosyal demokratik uygarlık istediği hakkında yeterince kanıt gösterici. Örgütlü toplum ve demokratik siyasetin tesisi yolunda iktidar olunması durumunda atılacak adımlar bildirgede teker teker sayılırken, sivil toplum tahayyülü Tanıl Bora’nın deyişiyle, “Majestelerinin Sivil Toplumu” yerine, örgütlü yurttaşları siyasete davet ve dahil eden kapsayıcı bir örgütsel tahayyüldür. Bildirgeye yansıyan tüm saptanmış sorunlar, bunları çözmeye yönelik öneri ve vaatler veri alındığında, 1 Kasım için “Önce Türkiye” diyen CHP’nin Türkiye için bir hayali olduğunu anlıyoruz: “Gün ışığında devlet” ve “Yurttaş için siyaset”.
Vatandasin ne istedigini ve bekledigini de orneklerle anlatsaniz cogulcuklu bir sisteme dogru gidilebilecegi hususunda umitlerimiz ve chp nin bunu saglayabilecegi hususunda ki inancimiz artabilir. Ve de guzel bir konu olur kanaatindeyim
Bildirgede her ne kadar az geçse de , sosyal demokratik bir uygarlık inşa etme vizyonunu dikkate değer bulmamız gerekiyor. Bunun yolunun bir “dönüşüm” olduğunu oldukça utangaç bir dille açıklamışlar, ama Allahtan bunda katılımlı süreçlere yer vermeye özen göstermeyi ıskalamamışlar. Üstelik çoğu durumda bu uygulamalari yasal düzenlemelerle destekleyerek kalıcı kılmak istiyorlar. Varılacak hedef artık soylendigi gibi yalnızca bir restorasyon mu, yoksa ciddi bir revizyona mı yönelinmiş iyi değerlendirmeli.