İktidarın hizmetindeki nefret makinesine “Havuz Medyası” ya da “Yandaş Medya” diyenler var. Ben bu mümtaz kin tacirlerine “Terelelli Medya” demeyi daha doğru buluyorum.
Otoriter siyaset bir futbol maçıysa eğer, iktidarın hizmetindeki medya o maçın forvetidir. Belki de bu yüzden olsa gerek Naziler haftalık nefret vesikalarına “forvet” anlamına da gelen Der Stürmer’i uygun görmüşlerdi.
1923 ve 1945 yılları arasında yayımlanan Der Stürmer, matbaasından kan damlayan toksik bir gazeteydi. Bu forvetin özenle pompaladığı önyargı, kin, nefret ve husumet olmasa Adolf Hitler on milyonlarca gönüllü cellatı Führer’e şevkle biat eden ölüm makinelerine dönüştüremezdi elbet.
Ama biliyoruz ki Nazizmin ve forvetinin nefreti hastalıklı da olsa belli bir sistematiğe, disipline ve “rasyonalite”ye dayanıyordu. Türkiye’de sahnelenen ilkel faşizmin “ilkokul terk” nefret makinesinden Der Stürmer gibi bir Alman forvet çıkamaz; olsa olsa “Terelelli Forvet” çıkar.
İnanmıyorsanız yalnızca son 10 gün içinde terelelli forvetin klavyesinden çıkan zeka pırıltılarına daha yakından bakalım.
Geçenlerde bir terelelli forvet AKP’ye karşı kurulmuş Britanya-WASP-neocon-Siyonist-Haçlı-İsrail-Alman-Fransız ittifakını ifşa ediyordu.
Bir diğeri emperyal üst aklın kurşun askerleri olan Paralel Yapı, PKK, İran ve ABD liderliğindeki Atlantik İttifakı ile mücadeledeydi.
Bir başka zihni sinir Siyonist protokolleri harfiyen uygulayarak ABD başkanları Lincoln, Garfield, McKinney ve Kennedy’yi öldürten Rothschild ailesinin şimdi Recep Tayyip Erdoğan’ın peşinde olduğu sanrısındaydı.
Terelelli forvette daha ne marifetler var, bir bilseniz…
Gezi olaylarını başlatan Siyonist İttifak’ın Recep Tayyip Erdoğan’ı bitirmeye karar verdiği uyarısında bulunan uç beylerini mi istersiniz yoksa “Siyonist modeli rahatsız ettik” manşetiyle Bar Rafaeli’nin İstanbul’da defileye çıkmasını engelleyen mücahitleri mi?
Terelelli forvetin görev aldığı toksik medyaya en yakışan isim “Terelelli Medya” olur sanırım.
Nasıl Der Stürmer, Alman faşizminin BMW’si, Mercedes’i ise, Terelelli Medya da bu toprakların bağrından fışkırmış faşizmin küçük sanayi sitesinde pancar motor ve tenekeden kotardığı patpatıdır. Mahir ellerde çok iş görür.
Terelelli Medya’nın terelelli forvetleri itinayla AKtroll üretir, kefenli üretir, palalı üretir, katil üretir. Madımak’a benzin bidonu, Neve Şalom’a bomba, Ayia Triada’ya tiner, Palmyra’ya psikopat taşır.
Bu kramponu kanlı forvet yalnızca düşman kaleleri fethe kalkmaz aynı zamanda rakibin oyununu da bozar. Muhalefetini de kendine benzetir. Aynı nefrete tutkun, aynı komplolara meftun, aynı kini soluyan ve aynı toksik iklimin müptelası muhalifler üretir.
2015 yılında Haçlı seferleriyle mücadele ettiğini sanan AKP’nin aynı kulvardaki rakibi MHP’nin de yine Haçlı seferleriyle mücadele ettiği yanılgısında olması bir tesadüf değildir elbette. Bakın geçtiğimiz günlerde ne diyor bir ülkücü kalem erbabı:
“Zira Ülkücüler daha önce defalarca bozdukları Bizans oyunlarına yabancı değildir ve MHP üzerine yola çıkan yeni haçlı seferine karşı da hazırlıklıdır.”
Siyasi rakibinin Haçlılar olduğunu sanan iki partinin mücadelesine siyasi bir müdahale mümkün olmasa da klinik bir müdahale mümkün olabilir.
Bu noktada “sol” siyaset iddiasındaki kimi isim ve kalemlerin de kin, nefret, önyargı ve komploda terelelli forvetleri hayran bırakacak hareketlerde bulunduğunu belirtelim.
Terelelli medyanın toksik nefreti her nefeste bu toprağa ve insanına siniyor. “Bir bebekten katil yaratan karanlık” gittikçe koyulaşıyor. Bilin ki hiçbir emek boşa gitmez. Yıllardır kin, nefret ve komplo kusan Terelelli Medya’nın kirli çabası hepimize ayrımcılık, cinayet ve katliam olarak geri dönecek.
Ve bir gün akıtılan ve akıtılacak onca kanın ardından bu akıl tutulması sona erdiğinde, katliamın müsebbipleri tıpkı savaş sonrası kendi yol açtıkları vahşet izlettirilirken gözlerini kapayan Naziler gibi gözlerini kaçıracaklar elleriyle meydana getirdikleri kanlı eserlerinden. Ama şimdilik “Terelelli Medya”nın terelelli forvetleri kanlı kramponlarıyla parça parça etmeye devam edecekler bir arada yaşam irademizi…
Bu celiskili durumun çaresi olumlu düşlerimizde sakli. Bu düşler içinde en önemlisi de insanın kendisini tanımasının sırrını bulması olacak. Biz kimiz ve de var sayilirmiyiz? Yunus Emre’nin dediği gibi: Gelin tanış olalım işi kolay tutalım -Sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz. ‘YUNUS EMRE’nin ‘bizim kendi değerlerimizle buluşmamız, kendimize uyanmamız noktasında önemli bir görev icra edeceğini, bu itibarla da daha nice müzik ve tiyatro gibi sanat eseriyle onun ve o degil se onun gunumuzdeki benzerlerinin gündemde ve zinde tutulması gerektiğini belirtelim.
Yazarın saptamalarına katılıyorum. Tabii böyle bir medyanın varolmasında terelelli medyanın yaptığı haber ve yorumlara körü körüne inanan kitlelerin varlığının imkan tanıdığını da atlamamak gerekir.