CHP, Kıbrıs Sorunu’na Dair Yeni Bir Perspektif Geliştirmek İçin Geçmişini Anımsamalı

CHP, Kıbrıs Sorunu’na Dair Yeni Bir Perspektif Geliştirmek İçin Geçmişini Anımsamalı

Kıbrıs Sorunu, yıllardır çözülemeyen kronik bir sorun olmasının ötesinde, Türkiye siyasetinde de çoğu parti tarafından “milli dava” olarak görülecek bir ağırlığa sahip. Son haftalarda KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın demeçlerinin Türkiye siyasetini fazlasıyla dalgalandırması sürpriz olmadı. Kıbrıs Sorunu’nun dününü ve bugünü, Türkiye solunun bu soruna yaklaşımını, adanın siyasette ve sivil toplum çalışmalarında öne çıkan isimlerinden Dr. Okan Dağlı ile konuştuk. 2003 – 2009 yılları arasında CTP milletvekilliği yapan Dr. Dağlı, aynı zamanda Mağusa İnisiyatifi’nin kurucularından. 

Kıbrıs Sorunu denilince akla bölünmüş ve halkların ayrı yaşadığı bir ada geliyor. Sorun o kadar kronik bir halde ki, ister istemez adanın aslında her zaman bölünmüş bir halde olduğu düşüncesi oluşuyor. Bu bağlamda ve tarihsel anlamda Kıbrıs’ta nasıl bir politik arka plandan bahsedebiliriz?

Kıbrıs, şu anda BM’nin gündeminde olan ve çözülmeyi bekleyen belki de en eski sorunların başında geliyor. Kıbrıs’taki tüm toplumların, yani Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Türklerin, Ermenilerin, Marunilerin, Latinlerin ve diğer küçük toplumların barış içinde bir arada yaşadıkları dönem, 1950’li yılların ilk yarısına kadar olan dönemdir. Toplumların bir arada yaşadıkları ve birlikte oldukları bu yıllara yani 1955 yılına kadar en güzel örnek, beraber oluşturdukları ve yer aldıkları Kıbrıs Futbol Federasyonu (KOP) çatısıdır. Liglerde Kıbrıslı toplumların futbol takımları beraber yer alıyor, futbol takımlarında Kıbrıs Türkler, Kıbrıslı Rumlar ve Ermeniler beraber aynı forma altında terlerini akıtıyorlardı.

Yani 1950’lerin ortalarına dek Kıbrıs’ta etnik gerilimler henüz başlamamış haldeydi. Peki adadaki birlikte yaşam pratiğinin çatırdamaya başlaması nasıl ve hangi dinamiklerle gelişiyor?

1955 yılı tüm bu birlikteliğin dinamitlendiği yılların başlangıcıdır. İngiliz sömürge idaresine karşı adanın bağımsızlığını ve Yunanistan’a bağlanmasını savunan EOKA isimli yeraltı örgütü 1 Nisan 1955’te kuruluyor. Yunanistan İç Savaşı’nda komünistlere karşı başarı kazanmış faşist Grivas, ülkesi Kıbrıs’a geri dönüyor ve bu örgütün başına geçiyor. İngilizler bunun üzerine hızla yardımcı polise ihtiyaç duyuyor ve aynı yıl, fakirlik çeken adada yoğun olarak yardımcı polis (auxiliary police) kadrolarını Kıbrıslı Türklerle dolduruyor. Yıl bitmeden İngiliz sömürge idaresine karşı ayaklanan Kıbrıslı Rumlar ile İngiliz polisi yazılan Kıbrıslı Türkler karşı karşıya geliyor. Çatışmalarda ölenler ve öldürülenler de onlar oluyor. Arından Türkiye’deki Özel Harp Dairesi tarafından TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) kuruluyor ve adadaki toplumlar arası çatışmalar ivme kazanıyor. Adayı kontrol eden İngilizlerin, meşhur ‘böl ve yönet’ (divide and rule) taktiği hayata geçmiş oluyor.

Sonrasında ise, 1960 yılında kurulan ve üç garantör ülkeye rağmen sadece 3 yıl yaşayabilen bir ortaklık cumhuriyeti olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, 1963 sonrasında varlığının boyut değiştirdiğini ve tek toplumlu bir yapıya, yani sadece Kıbrıslı Rumların yer aldığı bir cumhuriyete dönüştüğünü görüyoruz. Nihayet 1974 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anayasal düzenini ve toprak bütünlüğünü garanti eden üç garantör ülkeden ikisi, Yunanistan ve Türkiye ordularının arka arkaya yaptıkları müdahalelerle adanın karşılıklı etnik temizlikle ikiye bölünmesine ve günümüze kadar ulaşan bitmek bilmeyen müzakere süreçlerine şahit oluyoruz.

4 yıl sonra, adanın bölünmesinin üstünden 50 yıl geçmiş olacak. Bu süreçte defalarca müzakere masaları kuruldu, ikili ve çoklu görüşmeler gerçekleştirildi, hatta 2004’te referanduma bile gidildi, fakat bir sonuca ulaşılamadı.

Birleşmiş Milletler’in belki de en uzun görev yaptığı ülkelerden bir tanesi Kıbrıs’tır. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1963 yılında iç işleyişinde Anayasal bir sorundan dolayı tıkanması ve sene sonunda taraflar arasında sıcak çatışmaların başlamasının ardından 1 Mart 1964’te Türkiye’nin de onayladığı bir kararla BM, Kıbrıs’a asker gönderiyor ve soruna bu tarihten sonra resmen taraf oluyor. Kıbrıs Cumhuriyeti bu tarihten itibaren resmen artık tek toplumlu bir yapıya dönüşmüştü ve daha da önemlisi Kıbrıslı Türklerle Rumların bölünme süreci sadece cumhuriyetin resmi kurumlarında değil, halkların birlikte yaşadığı bölgelerde de başlamıştı. Ada hızlı bir bölünme süreci yaşarken 1968 yılında Rauf Denktaş ve Glafkos Kleridis, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üniter ve iki toplumlu yapısına yeniden işlerlik kazandırmak için Beyrut’ta görüşmelere başlıyor. Diplomasi tarihinin en uzun müzakere süreci olarak kabul edilen ve 52 yıldan beridir süren müzakere süreci, 1974’te sıcak çatışma ile kriz yaşasa da o günden bugüne kadar devam etmektedir.

Uzun yıllar siyasetin merkezinde yer almış, son yıllarda ise aktivizmle öne çıkan bir siyasetçi ve aktivistsiniz. Gençlik yıllarınızdan bugünlere, Türkiye solunun Kıbrıs’a bakışında bir süreklilik ya da kopuş gözlemlediniz mi?

Türkiye solunun Kıbrıs konusunda her zaman bir pozisyonu oldu, yani bu konuya kayıtsız kalmadı. Öte yandan Türkiye’de solun aşırı bölünmüşlüğü nedeniyle homojen bir sol düşünceden bahsetmemiz de mümkün değil. 12 Eylül 1980 darbesine kadar Sovyetler Birliği ve Çin Komünist Partisi’nden etkilenen sol, genelde o merkezlerin resmi görüşleriyle örtüşen bir bakış açısına sahipti. O dönem Türkiye sosyalistlerindeki hakim görüş, Kıbrıs Sorunu’nun emperyalizmin yarattığı bir sorun olduğu ve 1974’te de bir “işgal sorununa” dönüştüğü ve oradaki tüm NATO askerlerinin yani Türk, Yunan ve İngiliz askerlerinin çekilmesiyle beraber sorunun son bulacağı şeklindeydi.

Peki Türkiye sosyal demokrasisine ve onu temsil iddiasını taşıyan en büyük parti olan CHP’ye odaklanacak olursak, CHP’nin Kıbrıs Sorunu’na dair ürettiği politik pozisyonlarda bir devamlılık olduğunu söyleyebilir miyiz?

Türkiye sosyal demokrat hareketinin en köklü partisi olan CHP’nin Kıbrıs’a bakışı zaman içinde farklılıklar gösterdi. Özellikle İsmet İnönü’nün CHP lideri olduğu 1960’lı yıllarda, CHP’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sahip çıkılması yönündeki görüşlerini biliyoruz. Mesela 1963’te Kıbrıslı Türklerin cumhuriyetteki makamlarından ayrılmasına İnönü şiddetle karşı çıkmıştır. Kıbrıs’tan gelen ve İnönü’yü ziyaret edip görüş alan heyetler olmuştur. Daha sonraki yıllarda ise İsmet İnönü’nün, adada solun en güçlü partisi haline gelen CTP’nin genel başkanlığını yapan Ahmet Mithat Berberoğlu’nun de içinde bulunduğu gruplara Kıbrıslı Türkler’in Kıbrıs Cumhuriyeti’nden ayrılmaması ve makamlarına sahip çıkması yönünde yaptığı telkinler, adanın bölünmesini isteyen o günkü Kıbrıs Türk liderliği tarafında karşılık bulmamış, hatta tepkiyle karşılanmıştı.

1974 Temmuz’unda yapılan müdahaleye gelecek olursak, bu müdahale Bülent Ecevit liderliğindeki CHP-MSP koalisyon hükümeti tarafından gerçekleştirilmişti ve siyasi bir zafere dönüştürülememişti. Şunu belirtmek gerekir ki, adada kalıcı barış ve federal bir Kıbrıs’ın kurulması için en uygun zemin, CHP’nin büyük ortak olarak yer aldığı hükümetin 1974 Kasım’ında bozulmasıyla kaybedildi.

1980 sonrası parlamentoda yer alan ve CHP’nin mirasçısı olan sol veya sosyal demokrat partiler ise, CHP’nin 1970’lerdeki pozisyonunun aksine Kıbrıs’ta genel olarak ayrılığın en büyük aktörü olan Rauf Denktaş’ın yanında yer almışlardır. SHP’li Mümtaz Sosyal yıllarca Denktaş’ın anayasal konularında danışmanlığını yapmıştır. 1990’lara geldiğimizde İsmail Cem’in dışişleri bakanlığı döneminde Yunanistan’la buzlar çözülürken bile adada Denktaş ile beraber hareket edilmiş, hatta bir Türk tezi olan iki bölgeli, iki toplumlu Federal Kıbrıs modelinin yerine konfederasyon, bir çözüm şekli olarak ikame edilmeye çalışılmıştır.

Annan Planı sürecinde CHP ve CHP’ye yakın sosyal demokratların, referandum sürecinde hayır cephesine yakın durduğunu ve plana oldukça şüpheli yaklaştığını biliyoruz. Annan Planı’na destek veren Kıbrıs Türk solunda bunun nasıl bir yansıması olmuştu?

2000’li yıllara geldiğimizde çözüme en yakın olduğumuz, adadaki sol parti CTP’nin ve sivil toplumun sürüklediği ve toplumsal uyanışın olduğu süreçte CHP maalesef federal çözümün “adanın satılması” anlamına geleceğini ileri sürmüş ve Denktaş ile birlikte hayır cephesinde yerini almıştı. Bu dönemde Kıbrıslı Türkler sayısı 50 binleri bulan mitingler düzenleyerek büyük bir çoğunlukla çözüm yönünde mücadele ederken, Türkiye solu buna kulak tıkamıştır.

2004 yılında Annan Planı için gerçekleştirilen referandumda CHP, Türkiye’deki milliyetçi tabana yakınlaşabilmek için plana hayır diyen kesimlerin yanında yer alarak, Kıbrıs’ta çözümü arzulayan %65 çoğunluk için büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır.

Son haftalarda, KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı Türkiye gündeminde sıkça tartışılan bir isme dönüştü. Savaş karşıtı demeçleriyle, federal çözümü arzulayan fikirleriyle Akıncı, Türkiye sağının olduğu kadar pek çok CHP’linin de tepkisini çekiyor. Annan Planı döneminden bu yana CHP’de Kıbrıs Sorunu bağlamında değişen bir şey yok diyebilir miyiz?

Son zamanlarda özellikle Kıbrıslı Türk lider Mustafa Akıncı’nın, adada federal çözümün gerekliliğinin Kıbrıslı Türkler için yaşamsal bir soruna dönüştüğü yönünde yaptığı çıkışlara tanık oluyoruz. Hatta CHP’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” söylemine de referanslar vererek, Ortadoğu’da akan kanın bir an önce durdurulması yönünde savaş karşıtı açıklamalar da yapan Akıncı, adada resmi tezimiz olan ve Türkiye ile beraber oluşturulan Federal Kıbrıs tezinin terk edilmemesine sürekli vurgu yapıyor.

Akıncı’nın, iki devletli bir çözümün veya Rusya’nın Kırım’a yaptığı benzeri bir ilhak düşüncesinin, gerek Türkiye gerekse de Kıbrıslı Türklere uluslararası toplumda büyük bir sıkıntı yaratacağına yönelik vurguları da milliyetçi kesim tarafından Türkiye karşıtlığı olarak yorumlandı. Bundan yola çıkarak Sayın Akıncı’ya “terörist”, “Rumcu”, “hain” gibi söylemlerde bulunan Türk sağına CHP’nin sessiz kalması ve hatta kimi CHP’lilerin milliyetçi sağ unsurların tavırlarına benzerlik içeren çıkışları, adadaki demokrat ve barışçı kesimlerde büyük bir hayal kırıklığı yaratmaya devam ediyor. Kıbrıs konusunda CHP’nin adadaki sol ve sosyal demokrat kesimlerle olan diyalogsuzluğu ve ayni zamanda CHP’nin Türkiye’deki milliyetçi zemini kaybetmemek istemesi, durumun bu şekilde gelişmesindeki en önemli neden olarak görünüyor.

Kıbrıs Türk solu olarak, Türkiye’nin sosyal demokratlarından ve özellikle CHP’den beklentiniz nedir?

Kıbrıs sorununun çözümünde önemli paydaşlardan bir tanesi de Türkiye’dir. Ve Türkiye’nin bölgede lider ülke olma hedefleriyle beraber çevresindeki sorunlardan bir an önce kurtulabilmesi için yeni açılımlara ihtiyacı var. Bu yeni vizyonu ortaya koyacak en güçlü unsurlardan biri de, yakın zamanda yerel yönetimlerde yaptığı çıkışla beraber CHP’dir. Beklentimiz, geleceğin CHP’sinin, Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” söylemine denk düşecek bir açılımı gerçekleştirirken, mutlaka bölgesel sorunların barışçı bir şekilde çözümlenmesi, komşu ülkelerin toprak bütünlüklerine ve siyasi iradelerine saygı temelinde ilişkileri de yeniden kurması gerekmektedir. CHP, bu anlamda geçmişini anımsayarak Kıbrıs Sorunu’na dair yeni bir perspektif geliştirmelidir.

Son olarak, adadaki çözüm çabalarına dair eklemek istedikleriniz var mı?

Yıllardır her şeyin konuşulduğu, taraflarla birlikte, garantör ülkeler, uluslararası toplum ve BM’nin de üzerinde mutabık kaldığı Federal Kıbrıs bağlamında son adımın atılarak Kıbrıs sorunun barışçı yollarla çözümünde Türk solunun aktif bir rol üstlenmesini bekliyoruz. Muhafazakâr ve statükocu yaklaşımların her alanda terk edilerek hem bölgesel hem de Kıbrıs sorunun çözümünde Türk solunun bugünden sonra koyacağı tavır ve sergileyeceği duruş belirleyici olacaktır.

 

 

 

 

1986`da Berlin`de doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul`da tamamladı. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. DAAD bursiyeri olarak Hamburg ve Akdeniz Üniversitelerinin ortak yüksek lisans programı olan Euromaster`i tamamladı. CHP ve SODEV üyesi. Taraf, Radikal ve Yeni Şafak`ta yazıları yayınlandı. Nüve`de yazıyor.

Düşüncenizi Paylaşın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.