Bir söyleşinin giriş yazısını mikrofonu tutan gazeteci yazmalı, konuk ettiği kişi değil. Ama söz konusu olan gazeteci Murat Aksoy olduğunda ve 421 günlük esaretin ardından “denetimli serbestlik kapsamında olduğunun hukuki tespiti konusundaki bürokratik işlemler” için bir süre daha cezaevine döndüğünde bu görev konuğuna düşüyor.
Murat Aksoy’u 10 Mart 2013 tarihinde “24. Dönem CHP Bursa Milletvekili” sıfatımla o dönem çalıştığı Yeni Şafak gazetesinde ziyaret etmiştim. 16 Mart’ta çözüm süreci ve yeni anayasaya ilişkin müzakerelerin gerçekleşeceği CHP Olağanüstü Parti Meclisi toplantısı öncesinde Türkiye’nin temel meseleleri ve özgürlükçü sosyal demokrat siyasete ilişkin bir ufuk turu gerçekleştirmiştik. Yüz yüze başlayan söyleşi email üzerinden yanıtladığım birkaç soru sonrasında 18 Mart 2013 tarihinde tamamlanmış ve belki de bugün yaşadığımız distopyanın habercisi olacak şekilde o dönem yayımlanması uygun görülmemişti.
Murat Aksoy’un bir kez daha ailesi, sevenleri ve okurlarından ayrı kaldığı bu karanlık dönemde elimizden fazla birşey gelmese de 68 ay önce gerçekleşmiş fakat okurlarla buluşamamış bir söyleşiyi paylaşmak istedik. Tarihe not düşmek, Türkiye’de özgürlükçü anayasa, barış, adalet ve insan hakları taleplerinin hâlâ güncel ve hâlâ geçerli olduğunu anımsatmak için…
Ve bu zor dönemde sizin de Murat Aksoy’a destek olmak isteyebileceğinizi düşündüğümüz için:
https://www.patreon.com/murataksoy/overview
Türkiye önemli bir süreçten geçerken CHP’de PM olağanüstü toplandı. Önce PM neden olağanüstü toplandı?
Parti Meclisi üyelerimiz çözüm süreci, anayasa ve vatandaşlık tartışmalarına ilişkin ortak bir politika ve dilin oluşturulmasını amaçladılar. Kurultay’dan sonra partinin en yetkili organı olan Parti Meclisi’nin alacağı karar ve açıklayacağı bildiriyle partimizin doğrultusuna ilişkin yanılgıya yer bırakmayacak bir mesaj vermek istediler. Dünyadaki tüm sosyal demokrat partiler önemli kararları buna benzer müzakere süreçleriyle alırlar. CHP’de tanık olduğumuz toplantı da bunun tipik bir örneğiydi.
Ortak metin çıktı. Ne düşünüyorsunuz sonuç konusunda?
Oybirliğiyle kabul edilen ortak metin “yapıcı muğlaklık” stratejisinin bir sonucu. Farklı düşünen üyeleri bir potada buluşturmayı amaçlıyor. Her kesim bu tarz esnek metinlerden kendi yaklaşımına ilişkin olumlu mesajlar çıkarabilir. Ben eşitliğe, özgürlükçü demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere, kısacası sosyal demokrasinin evrensel ilkelerine büyük önem veren bir siyasetçi olarak bu metinde beklentilerime yanıt veren ifadeler görüyorum. Ama bu demek değil ki bu metne başka açılardan bakıp benden farklı çıkarımlar yapacak partililerimiz olmayacak.
Bu metin partideki ikili dili sona erdirir mi?
Çok sesli yapı sosyal demokrat partilerin doğasında vardır. Ama bu çelişki ve tutarsızlık anlamına gelmemelidir. Evrensel temel değerler noktasında bir belirsizliğe yol açmamalıdır. Müzakerenin çok sesliliğini tutarlı parti politikasına dönüştürecek olan siyasi irade ve kararlılıktır. Özgürlükçü demokrasiyi savunan herkesin bu irade ve kararlılığı güçlendirmek için sorumluluk alması gerekir.
Bu metin CHP için bir tercihi ifade eder mi?
Partiler orta ve uzun vadeli tercihlerini ortak metinlerden çok siyasetin kritik dönemeçlerinde gösterdikleri iradeyle ifade eder. Bu metnin gerçek ve derin anlamını önümüzdeki süreçte CHP’nin atacağı kararlı adımlar belirgin kılacaktır. Tıpkı “ortanın solu” tercihinde olduğu gibi…
Türkiye önemli bir süreçten geçiyor. Çözüm süreci adım adım ilerliyor. CHP sürece nasıl bakıyor sizce?
1989 Raporu’ndan 2008 Programı’na, 2011 Seçim Bildirgesi’nden CHP Bilim Platformu’nun 2011 Demokrasi Raporu’na, 2012 tarihli Tüzük’ten Genel Başkanımızın açıklamalarına baktığınızda CHP’nin sosyal demokrat, eşitlikçi ve özgürlükçü siyasetinin ana ilkeleri çok açık görülecektir. 2011 Seçim Bildirgesi’nde “Yeni ve Özgürlükçü Bir Anayasa” başlığı altında “eşit, çoğulcu ve anayasal yurttaşlık ilkesini egemen kılacağız” sözünü verdik. Bu söz beni bağladığı gibi tüm partililerimizi de bağlıyor. Şüphesiz ki CHP ayrımcılığın, ötekileştirmenin, nefret söylemi ve nefret suçlarının karşısında kararlılıkla durmalı. Bir arada yaşamı savunanların adresi olmalı.
Ama parti içinde pek çok ismin bu sürece karşı olduğu görülüyor. Hatta olağanüstü Parti Meclisi’nde bu konu tartışıldı?
Parti programı, parti tüzüğü ve seçim bildirgesinin ana hatlarını belirlediği çerçevenin dışında görüşleri olan ve bizleri bu yönde ikna etmek isteyen arkadaşlarımız olabilir. Kendi görüşlerini Parti Meclisi, kapalı grup toplantıları ve kurultaylar dahil partinin tüm meşru platformlarında dile getirebilmeliler. Fakat bir Program ve Tüzük Kurultayı gerçekleşmediği sürece, şahsi görüşlerimizi partinin görüşü olarak kamuoyuna sunmamız ve arkadaşlarımıza dayatmamız söz konusu olmamalı.
Peki CHP nasıl çözümün partisi olacak?
CHP’nin 2011 seçimlerinde milletvekili çıkaramadığı 33 il var. Türkiye partisi olmakta, sosyal demokrasinin özgür insan, eşit yurttaş, kardeşçe yaşam mesajını 81 ilimize de taşımakta kararlıyız. Genel Başkanımız 33 ilde gönüllü milletvekili uygulaması başlatarak çok önemli bir adım attı. Ben de Bursa milletvekilliğinin yanı sıra büyük bir heyecanla Batman’ın da gönüllü milletvekilliğini yapıyorum. Van’da deprem sonrası çalışmalarda, Muş’ta gençlik merkezi açılışında görev aldım. Yaşadığımız sorunların yalnızca Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile ilgili bir mesele olmadığının farkındayım. Bugün Bursa’da ikamet eden vatandaşlarımızın nüfusa kayıtlı oldukları illere bakmamız bunu kavramamız için yeterli: Erzurum 115 bin, Muş 65 bin, Diyarbakır 30 bin, Kars 25 bin, Bitlis 20 bin.
Bursa aynı zamanda bir Doğu ili gibi…
Evet. Bursa’dan Batman’a Türkiye’nin herhangi bir ilinde görmezden geleceğim, sorunlarına duyarsız kalacağım tek bir yurttaşımız dahi olamaz. Bir sosyal demokrat, bırakın 76 milyon Türkiye vatandaşını, dünyayı paylaştığımız 7 milyar insana da aynı nazarla bakmak zorundadır. Alevi, Kürt, yoksul, genç, başörtülü, LGBT ya da engelli birey ayırmadan herkes için daha fazla hak ve özgürlük talep ediyorum. Özgürlüklerimiz bir başkasının özgürlükleri pahasına olamaz, olmamalı.
CHP’siz çözüm zor mu diyorsunuz?
CHP’nin siyasete çözüm ortağı olarak dahil edilmesi ve yönetişim anlayışının güçlendirilmesi, Türkiye’nin demokratik kapasitesini güçlendirir. Ülkemizdeki yapısal sorunların çözümü her dönemde CHP’nin işbirliği ve katkısını gerektirmiştir. Bu nedenle de CHP iktidar ortağı olduğunda da, muhalefette kaldığında da hep siyasi tartışmaların önemli taraflarından biri olmuştur. Toplumun geniş kesimleri, yeni yönelim ve uzlaşma arayışlarında hep CHP’yi gözlemiştir. Bugün Türkiye’de özgürlükçü demokrasi, hukukun üstünlüğü, denge denetleme mekanizmaları, insan hakları ve çoğulculuk kurumsallaşacaksa, bu ancak projeye CHP’yi katarak mümkün olabilir.
Görünürde CHP sürecin dışında. Süreç olumlu ilerler ve barış ortamı sağlanırsa CHP seçimlerde bundan nasıl etkilenir?
CHP, Türkiye’nin temel sorunlarının tümüne ilişkin görüş geliştirmek ve pozisyon almak zorundadır. İktidar alternatifi olmak bunu gerektirir. Partimiz hiçbir alanı boşaltamaz, hiçbir alandan çekilemez. Siyaset boşluk kaldırmaz. Seçmen, siyasette boş bıraktığınız her alan için bedel ödetir.
CHP’de iki kutup var mı, yok mu?
Genellikle medyada CHP içindeki seslerden daha sert ve keskin olanlar yer buluyor. Aslında partide siyasetin ağırlık merkezini çok daha ılımlı ve müzakereye açık duran geniş bir kesim oluşturuyor. Bu kesim bugüne kadar suskun kalmayı ve partiyi kamuoyunda yıpratacak açıklamalardan kaçınmayı tercih etti. Ama aynı zamanda da sosyal demokrasinin iktidarı için sahada yoğun bir mesai harcadı. Genel Başkanımız demokrasiden, temel hak ve özgürlüklerden, eşitlikten yana halkçı siyaset dilini ve iradesini yükselttiği ölçüde bu geniş kesim özgürlükçü demokrasi mücadelesini daha da kararlı bir şekilde yürütecektir.
Eski-yeni gerilimi nereye düşüyor bu tabloda?
Ben eski CHP – yeni CHP ayrımını doğru bulmuyorum. CHP, sürekli yeni filizler veren bir ulu çınar gibidir. 1946’da çok partili rejime geçişte, 1965’te ortanın solunu tercihte ve 2010’da özgürlükçü demokrasi vurgusunda sürekli atılım ve yenileşim içinde bir parti görüyoruz. Bu dinamik süreç zaman zaman düşünsel rekabeti de beraberinde getirmiştir. Özellikle 1960’lı yıllardan itibaren CHP’de sosyal demokrat ve halkçı bir söylemle merkezi temsil eden bir söylemin rekabetini gözlemliyoruz. Buna benzer bir düşünsel rekabeti Avrupa’daki sosyal demokrat partilerde de görüyoruz. Bu farklılaşma Avrupa’da genelde ekonomi ve sosyal politikalar temelinde yaşanırken, Türkiye’de ağırlıklı olarak ekonomi ve sosyal politika dışı farklılaşmalar belirleyici oluyor.
Şu anda parti içindeki gerilim bu mudur?
CHP’de sosyal demokrat ve halkçı söylemle merkezi temsil eden söylem parlamenter sistem, hukukun üstünlüğü, denge denetleme mekanizmaları ve sosyal devlet konusunda hemfikir. Zaten bu örtüşme partinin sürdürülebilirliğinin en önemli dayanağı. Ben bir farklılaşma varsa bunun kaynaklarından birinin kuşak çatışması temelli olduğunu düşünüyorum. 1965’teki ortanın solu tercihi kadar 2010’daki özgürlükçü demokrasi vurgusu da toplumun ve partinin demografik dönüşümüne eşlik etmiştir. Gençlerin özlem ve beklentilerine yanıt verme çabası genç siyasetin taşıyıcılarını ve beraberinde de CHP’yi yükselten dinamik olmuştur. Gençlerin taleplerini her kim taşıyorsa, yaşları ne olursa olsun, güçlenen kesim onlar olmuştur. Nüfusun yarısının 30 yaşından genç olduğu bir ülkede, ekonominin ve bürokrasinin hızla gençleştiği, teknolojinin ve iletişimin baş döndürücü bir hızla geliştiği bir dönemde CHP de bu büyük devrime ayak uydurmak zorundadır.
Başarabilecek mi?
CHP zamanın ruhunu yakalayıp genç siyaseti taşıyabildiği ve genç siyasetin dilini konuşabildiği oranda iktidar alternatifi olarak da yükselecektir. Çünkü genç siyaset her dönemde yüzünü halka dönen, gücünü halktan alan ve halkla daha sıcak iletişim kurabilen bir siyaset olmuştur.
Var mı partide sözünü ettiğiniz genç siyasetin taşıyıcıları?
Genç siyasetin, halkçı siyasetin, sosyal demokrat siyasetin taşıyıcıları hep gençlerden oluşuyor dersek hata yaparız. Ülkemizde nice genç var ki düşünüş ve işleyişleri son derece yaşlı. Yaşı kemale ermiş nice insan var ki vizyonları son derece genç ve dinamik. Önemli olan 30 yaşından genç 38 milyon vatandaşımızın geleceğe ilişkin kaygı ve taleplerine seslenebilecek, doğru mecrada doğru dil ve iletişimi kurabilecek siyasetçilerin öne çıkması. Şüphesiz ki bu kolay değil. Nasıl ataerkil düzen kadınları siyasetin dışına ittiyse, gerontokratik düzen de siyasette gençlerin önünü kesiyor. Ben bunu Android’in Facit’e karşı mücadelesi olarak adlandırıyorum.
Ne demek bu?
Geçtiğimiz yüzyıla damgasını vuran mekanik hesap makinesi Facit dünyamız için bir devrim niteliğindeydi. Ama artık akıllı telefonların ve Android işletim sisteminin dünyasında Facit ile yol almak olanaksız. Bir sosyal demokrat olarak 1920’lerde İsveç’te doğan Facit’i nasıl takdir ediyorsam, 2000’li yıllarda İskandinavya’da yaşanan bilişim devrimi de beni en az o kadar heyecanlandırıyor. İktidara giden yolda genç siyaseti taşıyacak sosyal demokratların İnternetsiz, sosyal medyasız, Androidsiz yol alabileceğini düşünmüyorum.
CHP geleneksel tabanının ötesine seslenebilir mi?
Tabanımızı genişletmek, geleneksiz muhafazakârlığa karşı geleneği önemseyen bir sosyal demokrasiyle mümkün olabilir ancak. Örnek vermek gerekirse, Bursa’nın tarihi kent dokusunu katleden, Uludağ’ı ve Ulucami’yi gölgesiyle ezen TOKİ Doğanbey projesinin karşısına ikna edici bir alternatif sunmak zorundayız. Kentlerimizin tarihine ve kadim geçmişine, ülkemizin kültür ve doğa mirasına sahip çıkan bir sosyal demokrasinin toplumda karşılığı olduğuna inanıyorum. Geleneği olmayanın geleceği olmaz. İyiyi ve doğruyu muhafaza etmeden daha iyisine ulaşmak olanaklı değil. CHP, bu toprağın “rengahenk” insanları, yaşamları ve değerlerini kucakladığını göstermeli, hissettirmeli.
CHP önümüzdeki süreçte ne yapmalı?
CHP toplumla iletişim ve ilişki kurma biçimini dönüştürmek zorunda. Bu ancak dilimizi, mecramızı ve vitrinimizi gençleştirerek başarılabilir. Algı yönetimini geliştirme yolunda atılacak ilk adım genç ve güler yüzlü bir sosyal demokrat siyaseti görünür kılmak olmalı. Gündemin peşinden koşan, tepki veren ve karşı çıkan değil, gündem tayin eden, vizyon sunan ve “daha iyi bir yaşam mümkündür” mesajı veren bir yaklaşım gerek. Türkiye adrenalini yüksek gergin bir süreçten geçerken yorgunluk belirtileri göstermeye başladı. Sakin gücün ve dingin bir dönemin vakti geldi. Bu süreçte bilgi temelli siyaseti kurumsallaştırıp, yönetebilir algısını güçlendirmek için gençlerin ve genç düşünenlerin elini taşın altına koyması gerekiyor.