Gazeteci Cengiz Çandar, Rus uçağının düşülmesinin Türkiye’ye maliyetinin ağır olabileceğini söyledi. AKP’nin kamu düzeni adına Güneydoğu’da başlattığı operasyonlarla oraları insansızlaştırarak yönetebileceğini sanmasına bağlayarak; önemli bir tehlikeye dikkat çekti. Çandar;; “Türkiye’nin Güneydoğu’su bir tür “Kandil”’e dönüşüyor. İktidarın bu resmi ve gerçeği gördüğünün farkında değilim” dedi.
Son haftayı düşürülen Rus savaş uçağını konuşarak geçirdik. Neden düşürüldü uçak?
Nedeninden ziyade uçağın düşülmesinin ne anlama geldiğini kavrayabilmiş değilim. Daha doğrusu niye yapıldığını çok iyi kavrayabilmiş değilim. Evet, düşürmek bir yoldur. Fakat olay savaş uçağını düşürmek, muhatap Rusya, konu ve zemin Suriye, siz de bir NATO ülkesiyseniz; o zaman bunu yapmanın siyasi sonuçları düşünmek zorundasınız. Bir Rus savaş uçağını düşürmek, önünüzdeki seçeneklerin en sonuncusu olmalı. Diplomatik yollar tümüyle denenmeden yapılan bu düşürme açıkçası büyük bir siyasi hata olarak da algılanabilir. O yüzden sadece ben değil pek çok kişi anlamış değil. Washington’da bulunduğum süre içinde pek çok insan bunun anlamını sordu. Çünkü burada kimse uçağın düşürülme nedenini sınır ihlaline bağlı olduğunu düşünmüyor.

VİYANA SÜRECİ SONA EREBİLİR
Neden?
Çünkü, Rus uçağını düşürmek Erdoğan ve AKP iktidarının Suriye’deki hedeflerine hizmet ediyor mu diye sorduğumuzda buna evet demek mümkün değil. Mesela bu olay, Esad’ın gidişini kolaylaştıracak mı? Hiç sanmam. Hatta tam tersine en son John Kerry’nin başlattığı Viyana Süreci’ne büyük darbe vurabilir bu olay.
Nasıl?
Bir kere şunu ifade edelim Türkiye’nin Suriye politikası çökmüş ve geri adım atamadığı için de eli kolu bağlı. Suriye konusunda sadece Rusya ve İran ile değil Batı ile de bir çok noktada ayrı yerde duruyor. En son başlayan Viyana Süreci’de geçiş dönemi ve seçim konuşuldu. Bu süreçte Batı, Esad’dan hazzetmese de gidişi konusunda tarih vermiyor. Rusya ve İran Esad’ın gitmesine karşı. Ama Türkiye Antalya’daki toplantıda Esad’sız geçiş dönemi ve Suriye’den bahsediyor. Yani sürecin daha en başında taraflar arasında Esad’ın siyasi ömrü konusunda anlaşma yokken Türkiye’nin Esad’sız geçiş ve Suriye’den bahsetmesi bu farkı gösteriyor. Hele Rus uçağının düşmesinden sonra bu sürecin ilerlemesi daha zor. Bu gelişmenin önemli bir sonucu da şu olacak.
ERDOĞAN HEM BATI’YA KARŞI HEM MECBUR
Ne gibi?
Bu gelişmenin, Türkiye’yi tamamen NATO ve ABD şemsiyesi altına sığınmaya yönelteceği açık. Nitekim Türkiye hemen NATO’yu olağanüstü toplantıya çağırdı. Ama unutmayalım Batı ve ABD’ye tümüyle mecbur kalma durumunda olmak, Erdoğan’ın pek istemediği bir siyasi seçenek. Çünkü Erdoğan kendisine uluslararası alanda özerk alan açmak isteyen bir lider.
NATO Türkiye’ye sahip çıktı…
NATO’nun verdiği destek kurumsal varlığının zorunlu bir sonucu. Çünkü, bunu yapmadığı anda NATO yoktur. Ama sızan bilgilere bakılırsa, bu destekle birlikte Türkiye’ye yönelik de bir itidal çağrısı var. Çünkü biz Batı’nın Rusya’ya tepkisini Ukrayna konusunda nasıl olabileceğini biliyoruz. Türkiye için tam öyle bakmadıkları açık.
PKK’YA RUSYA VE İRAN DESTEĞİ ARTABİLİR
Peki sonuçları ne olur bu olayın?
Putin çok sert. Sırtımdan bıçakladınız, ciddi sonuçları olacak diyor. Ne olacağını söylemiyor, bana sorarsanız şu an kendi de bilmiyor. Ama ben açıkçası Türkiye’yi ekonomik bazı tedbirler dışında başta Kürt sorunu olmak üzere pek çok konuda sıkıştıracaklarını düşünüyorum.
Kürt sorunu derken…
Bundan sonra Türkiye sınırları ötesindeki Kürt güçlere siyasi ve askeri desteklerini artırabilirler. Böyle bir gelişme olursa, ne olacak? Nasıl çıkacağız bu işin içinden? Sadece Rusya değil, İran da bunu yapabilir. Ben, her iki ülkenin bu yola gireceklerini tahmin ediyorum. Hatta Suriye’de Carablus’un YPG tarafından kontrol edilebilmesi için Ruslar, onlarla işbirliği yapabilirler.
Rus medyasında 17-25 Aralık tapeleri verilmeye başladı, IŞİD petrolünün Türkiye üzerinden satıldığı açıklamaları sık sık verilmeye başladı. Sonuçları ne olur bunların?
Rusya şunu yapacaktır: Türkiye-IŞİD bağlantısını deşifre etmek için elindeki her belgeyi açıklayıp, Türkiye’yi hem Batı hem de dünya gözünde terör örgütünü destekleyen ülke konumuna sokmak isteyecektir.
TÜRKİYE IŞİD İÇİN SERA GÖREVİ YAPIYOR
Sizce bir bağ var mı Erdoğan-IŞİD arasında?
Bölge, mezhep çatışması üzerinden harekete geçmiş fay hatlarıyla bölünmüş vaziyette. Buna Suriye’de vekalet usulü süren savaşı da ekleyin. Üstelik Suriye’de matruşka gibi iç içe geçmiş vekalet savaşları var. En büyük bölünme Sunni-Şii çatışması var. Bir yanda Arabistan bir yanda İran var. Onun içinde İran-Türkiye gerilimi çıkıyor. İçindeki matruşkadan Türkiye-Katar karşı Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri gerilimi çıkıyor. Ama büyük resimde Sünni-Şii çatışmasında Türkiye ile IŞİD, çok geniş ya da en geniş boyutlarıyla aynı hatta duruyormuş gibi bir görüntü verebiliyor.
Peki bu konumlandırma dışında bir tercih mi?
Önce şunu kabul edelim; IŞİD’ın bir tabanı var. IŞİD, üç-beş tane çılgın adamın işi değil tersine sistemden dışlanan Suriye ve Irak Sünnilerinin önemli bir bölümünden destek elde ediyor. Ve İran-Şii karşıtlığından besleniyor. Türkiye-IŞİD arasındaki ilk bağ bu. İkincisi IŞİD hem Irak hem de Suriye’de Kürtlere karşı mücadele ediyor. Biz, Türkiye egemenlerinin yani eskiden eski derin devlet, şimdi ise yeni devlet eliti için Kürtlerin devlet kurmasına nasıl baktığını biliyoruz. Erdoğan’ın Kürtlere karşı savaştığı için de IŞİD’e belli bir araçsallıkla bakabilmesi olması mümkün.
Üçüncüsü de son dönemdeki AKP zihniyeti ve siyasal pratikleri ile Türkiye’de IŞİD’in serpilip gelişmesi için kendiliğinden bir iklim oluşmuş durumda. Yani AKP iktidarı IŞİD için bir tür sera etkisi yaratıyor. Yani AKP’nin IŞİD’ci olması gerekmiyor, ortam IŞİD’e olan sempatiyi kendiliğinden oluşturuyor.
DÖRT YIL BÖYLE GEÇMEZ
Şimdi biraz Türkiye konuşalım. 1 Kasım geride kaldı. Yüzde 49’luk bir iktidar var. Neler oluyor, neler olacak Türkiye’de?
Bu sorunun cevabını vermek şu anda çok zor. Çünkü, seçimin daha kırkı çıkmadı. 1 Kasım’ın üzerinden 4 hafta geçti. İçerde ciddi bir gerilim devam ediyor. En son Can Dündar ve Erdem Gül tutuklandı, gazeteciler işlerinden olmaya devam ediyor. Bir insan hakları aktivisti olan Tahir Elçi öldürüldü. Ki bununun anlamı uzun uzun konuşulabilir. Dışarda Suriye konusunda sıkışma devam ediyor, Rus uçağı düşürüldü. Şimdi bunları alt alta koyduğunuzda önümüzdeki 4 yılın böyle gitmeyeceğini söylemek gerekiyor. Ya da bu anlayışla devam eder mi emin değilim. AKP, kimseyi ikna etmek, kimse ile konuşmak zorunda değilim diyerek baskıcı hale geldikçe, toplumsal kesimler seslerini daha fazla duyurmak isteyecekler. Bu ise gerilimi giderek artacak bir Türkiye resmi çıkartıyor karşımıza. Bu gaz sıkışması, patlar mı, nasıl ve ne zaman patlar bilemiyoruz.

DAVUTOĞLU’NUN ROLÜ 23 NİSAN BAŞBAKANLIĞI
Ülkeyi kim yönetecek sizce hükümet mi Erdoğan mı?
Tayyip Erdoğan’ın ezici ağırlığı ve gücü var. Ahmet Davutoğlu’nun rolü 23 Nisan Başbakanlığı. Bu yüzden olsa gerek kendini hakikaten başbakan hissetmek ve göstermek için bir sürekli yüksek perdeden konuşma ihtiyacı duyuyor. Bunu yaparken en çok kullandığı kavram “Kamu Düzeni”. Kamu Düzeni dediği şeyin ne anlama geldiğini Güneydoğu’da görüyoruz.
Ne anlama geliyor?
Bölgede son aylarda nüfusu 100 binden fazla olan yerleşim yerlerinin dış dünyaya kapatılması, içeride tüm iletişimin kesilmesi ve çok şiddetli baskı yöntemleriyle oraların zapturapt altına alınması kamu düzeni oluyor. Ne oluyor diye sorduğunuzda size “şov yapma” diye bir tepki veriliyor. Güneydoğu’da ilçe ilçe kamu düzeni sağlanma denemesi Kürt Gezi’lerinin yolunu açar. Zaten Doğu artık Batı’dan ruhen kopmuş durumda. Batı, Doğuyla ilgilenmiyor, Doğu Batı’yı umursamıyor. Şiddet üzerinden kamu düzeni sağlama girişimi toplumsal patlamaların yolunu açar.
ÜLKENİN MEDYASI DÜŞMÜŞ
Düşünün Cizre’de, Silvan’da, Yüksekova’da, Diyarbakır’ın ortasında Sur’da sıkıyönetim ilan ediyor. Nusaybin’de milletvekilleri ilçeye giremiyor, polis tarafından hastanelik ediliyor. Ve bütün bunlar normalmiş gibi davranılıyor. Medyada haberler yer almıyor. Çünkü ülkenin medyası düşmüş, yok artık. Bu tür haberler yer bulmuyor. Ne olduğunu ancak sosyal medya üzerinden sızdığı kadarı ile öğrenebiliyoruz.
Çözüm süreci, Kürt sorunun çözümü konusunda ne olur yakın gelecekte?
Bir kere AKP yüzde 49 oy aldı, Kürtlerin küçük de olsa bir kısmı 1 Kasım’da yeniden AKP’ye oy verdi ama bu Kürtlerin Erdoğan’a sempati duyması demek değil. Kürt sorunu rakamlarla ilgili değil. Kürtlerin, devlet ve rejim arasındaki fay hattı daha kırılgan bir hale gelmeye devam ediyor. Çözüm süreci Erdoğan’ın dediği gibi tek taraflı bir süreç değil. Başlattım, dondurdum diyerek olmaz. 2012 sonu-2013 başında başlatılmış haliyle, çözüm süreci devletin Öcalan’la diyaloğuna dayanan daha geniş bir iletişim ağı idi. İçinde AKP var, HDP var, Kandil var hatta Avrupa’dakiler var. Bunların hiç birini yok sayıp, ben buzdolabına kaldırdım derseniz sonuçları ağır olur?
GÜNEYDOĞU KANDİLE DÖNÜŞÜYOR
Ne gibi?
Bakın yukarıda konuştuk, kamu düzeni adına sıkıyönetim ilan edilen ilçelerde gerekçe ne hendek kazılmış, kimlik kontrolü vs yapılıyormuş. Şimdi iki soru, bir bunlar yeni mi, ikincisi kim yapıyor? Cevap vereyim, bu hendekler yeni değil bir iki yıldır var. İkincisi ve daha önemlisi bu hendekleri kazanlar Kandil’den gelen PKK’lılar değil, orada yaşayan genç çocuklar. Bakın bu çok önemli.
Neden?
Çünkü, Türkiye’nin Güneydoğu’su bir tür “Kandil”’e dönüşüyor. İktidarın bu resmi ve gerçeği gördüğünün farkında değilim. Onlar baskı ile sorunu yok saymayı başaracaklarını sanıyorlar. Şu anda AKP’nin kamu düzeni adına başlattığı operasyonlar oraları insansızlaştırmaya yönelmek zorunda. Ama, göç edenler ise çoğunlukla Kürtlerin, AKP’ye yakın orta ve ortaüst sınıfları. Ayrıca, 1990’ların tecrübesi gösterdi ki, Kürt yerleşimlerinin baskı sonucu insansızlaştırılması, ülkenin tümünde bambaşka sorunlara, mevcut sorunların ise kangrenleşmesine yol açıyor.
Türkiye’de nasıl bir değişim yaşanıyor?
Türkiye giderek Sünni-İslamcı görünürlüğü aratan bir ülke oluyor. Mevcut iktidarın devlet imkanlarını kullanarak toplumu dönüştürme gayretleri sorunlu. Ders kitaplarında, gündelik hayatta, devlet kurumlarında AKP’nin öngördüğü bir İslamcılık hakim oluyor.
Son olarak siz de Erdoğan’a hakaretten dava açılanlardan birisiniz.
ESKİDEN 301 ŞİMDİ 299
Nedir durum?
Evet TCK 299. Madde’den. Yakın dönemde 301. Madde çok eskiden de 142. Madde vardı. Şimdi 299. Maddeden her gün dava açılıyor. Her eleştiri, bu maddeye dayanarak yargısal soruşturma konusu yapılabiliyor. Bu uygulama, hapis tehdidiyle bir Damokles kılıcı gibi başınızda. Her an kesebilir.