2014’ün Aralık ayında Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’in Türkiye gezisi sırasında herkesi şaşırtarak duyurduğu Türk Akımı Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin geleceği ciddi ölçüde belirsizleşti. Rusya’nın Türkiye’ye sattığı doğal gazın fiyatı konusundaki anlaşmazlıkların çözülememesi ve Türkiye’deki siyasi belirsizlik müzakerelerin Eylül ayı ortası itibariyle dondurulmasına neden oldu. Hem enerji alanında, hem de Türkiye-Rusya ilişkilerinin şu anki durumu ve bölgedeki jeopolitik gelişmeler üzerine anlattıkları açısından Türk Akım projesine yakından bakmakta fayda var.
Öncelikle rakamlara bakalım. Rusya uzun süredir Türkiye’nin en önemli gaz tedarikçisi. Türkiye’nin yıllık yaklaşık 50 milyar metreküp olan doğal gaz ihtiyacının 27 milyar metreküpü Rusya’dan geliyor, yani Rusya’ya doğal gazda bağımlılık yüzde 50’nin üzerinde. Diğer ana tedarikçiler ise İran ve Azerbaycan. Bir diğer önemli nokta da Türkiye’nin, bölgesinde ciddi anlamda doğal gaz tüketim artışı beklenen nadir ülkelerden olması. 2014 yılında Avrupa Birliği genelinde doğalgaz talebi bir önceki seneye göre yüzde 11 oranında düşmesine rağmen, Türkiye’nin talebi 2013’e nazaran yüzde 7 oranında arttı. Türkiye’nin, Almanya’dan sonra Rusya’nın en çok doğal gaz ihraç ettiği ikinci ülke konumunda olması da oldukça önemli.
Tüm bunlar elbette Rusya ve Gazprom’un gözünde pazar olarak Türkiye’nin cazibesini ciddi olarak artırıyor. Bir de bunun üzerine Rusya’nın Şubat 2014’te uluslarası hukuku yok sayarak Kırım’ı ilhak etmesi sonucunda uluslararası kamuoyu tarafindan ciddi oranda dışlandığını da hesaba katarsak, Moskova’nın Türkiye gibi bir tüketiciyi kaybetmek istememesi son derece doğal. Rusya’nın taktiksel olarak doğal gaz kaynaklarını dış politika ve jeopolitik stratejilerinin uygulanması yönünde kullanma refleksinin de bu konuda önemli etki yaptığını unutmamak gerek. Azerbaycan ile Türkiye’nin birlikte yürüttüğü Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi’nin (TANAP), Azerbaycan’ın önemli bir doğal gaz tedarikçisi olarak yükselmesine olanak sağlaması bekleniyor. TANAP gibi projelerin ve bölgede Irak, Türkmenistan, ve Doğu Akdeniz başta olmak üzere bir çok yeni tedarikçi ülkenin ortaya çıkma ihtimalinin Moskova’da endişeyle izlendiğine şüphe yok.
Bu perspektiften bakıldığında Putin’in daha önce Rusya’nın üzerinde çalıştığı ve ciddi ölçüde para ve efor harcadığı Güney Akım (South Stream) Boru Hattı Projesi’ni bir anda iptal ederek yerine Türk Akımı projesini lanse etmesine aslında o kadar da şaşırmamak gerek. Üstelik, Güney Akım projesi Avrupa Birliği’nin, Rusya başta olmak üzere AB dışındaki tedarikçilerin piyasayı monopolize etmemesi için yürürlüğe koyduğu Third Energy Package mevzuatı ve Gazprom’a yönelik Avrupa’da yapılan rekabet soruşturmaları hem hukuki olarak Güney Akım’ı oldukça zorlaştırmış, hem de Putin’in canını fazlasıyla sıkmıştı. Putin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki yakınlık ve son dönemde Rusya ile daha da geliştirilen enerji ticareti ve ekonomik ilişkiyi de düşününce resim tamamlanıyor.
Peki madem durum böyleyse müzakereler neden tıkandı? Gerçekten Rus tarafının iddia ettiği gibi Türkiye’deki siyasi belirsizlik nedeniyle mi yoksa başka sebepler de etkili oldu mu? Aslına bakılırsa, uzun süredir müzakerelerden tehlike sinyalleri geliyordu. Her ne kadar Rus doğalgazının tedarik edilmesi açısından teknik olarak Türk Akımı projesi mantıklı olsa da (böylece Rus doğal gazının bir kısmı şu an kullanılan Trans-Balkan Boru Hattı vasıtasıyla Ukrayna üzerinden gelmek yerine doğrudan Karadeniz’in altından döşenecek Türk Akımı vasıtasıyla gelecek), Türk tarafının yeni projeye ilk andan itibaren mesafeli yaklaştığı bir gerçek. Aralık ayında projenin duyurulmasından sonra neredeyse her açıklamada Moskova’nın daha heyecanlı olan ve projenin gelişimi ile ilgili daha iyimser açıklamalar yapan taraf olduğunu gördük. Öyle ki, bir çok gözlemci Türk tarafının, dış politikada yalnızlaşan ve yaptırımlar ile düşen petrol fiyatları nedeniyle ekonomik olarak son derece ağır darbe yiyen Rusya’ya karşı Türk Akımı projesini Rusya’nın tedarik ettiği gazın fiyatında indirim elde etmek için bir koz olarak kullandığını düşünmeye başladı.
İşin enerji diplomasisi ve jeopolitik yönünü de unutmamak gerekir. Ankara, Rusya ile enerji ilişkilerinde uzun süredir ilk defa Türk Akımı projesinde kendini daha avantajlı bir pozisyonda hissetti ve bundan faydalanmak istedi. Enerji Bakanlığı’nın 2014 yılının sonunda yayınlanan beş yıllık planında enerji ithalatında tedarikçi çeşitliliği sağlanması hedefinin altını özellikle çizdiğini düşünürsek, zaten Türkiye’nin doğal gaz ithalatının büyük bölümünü sağlayan Rusya’nın arttıracak yeni bir projeye Ankara’nın dört elle sarılmaması kulağa çok da mantıksız gelmiyor. Ozellikle Türkiye’de kurulacak ilk nükleer santralın de yine Ruslar tarafından inşa edileceği ve işletileceği düşünülürse bu durum daha da iyi anlaşılabilir.
Şimdi gözler Kasım ayında yapılacak G20 zirvesine döndü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Eylül sonunda yaptığı Rusya ziyaretinden sonra taraflar Türk Akımı ile ilgili olumlu açıklamalar yapsalar da Kasım’dan önce somut bir adım atılması zor gözüküyor. Özellikle Türkiye’nin artan doğal gaz talebi ve Rusya’nın Güney Akım projesi bağlamında ciddi bir harcama yaptığı (yaklaşık 5 milyar dolar civarında) düşünülürse, planlanan dört hat yerine Türkiye’nin arzını karşılamak amacıyla tek hatlı (15.75 milyar metreküp kapasiteli) ya da iki hatlı bir Türk Hattı boru hattının gerçekleşmesi hala imkan dahilinde. Ancak bundan daha büyük bir proje, hele hele orijinal planlardaki, dört hatlı ve 63 milyar metreküp kapasiteli bir boru hattı oldukça zor bir olasılık.
Üstelik Türk Akımı’nı daha da zorlaştıran yeni jeopolitik ve dış politika konuları da gündemde. Bunların başında Türkiye ile Rusya arasında Suriye konusundaki anlaşmazlık ve bu konuda giderek Rusya’ya doğru döndüğü ortada olan küresel konjonktür geliyor. Hem ABD, hem de Almanya’nın son dönemde Suriye’deki iç savaşa çözüm bulmak için Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la da görüşülmesi gerektiğinin altını çizen açıklamaları, Erdoğan’ı da bu konuda daha önceki katı tutumundan taviz vermeye zorlamış gibi gözüküyor. Zaten Rusya’nın Suriye’ye askeri destek sağlamaya başlaması ve ABD başta olmak üzere Ankara’ nın Batılı müttefiklerinin Suriye’ye müdahale için isteksiz olması, durumu Ankara açısından çıkmaz bir hale sokmuştu. Birleşmiş Milletler toplantısı çerçevesinde ABD Başkanı Obama ile de görüşecek olan Putin’in bu durumu uluslararası alanda Rusya’nın bir başarısı olarak yorumlaması kaçınılmaz.
Enerji alanında da son dönemde Moskova’nın elini güçlendiren gelişmeler oldu. Eylül başında Gazprom, Avrupa’nın önde gelen enerji şirketleri E.ON, BASF, Shell, OMV, ve Engie ile Rusya’nın Kuzey Denizi üzerinden Almanya’ya doğal gaz tedarik ettiği Kuzey Akım projesinin kapasitesini iki katına çıkarmak için anlaştı. Avrupa Birliği içinde bir çok ülkenin enerji güvenliği açısından haklı olarak eleştirdiği bu anlaşma, gerçekleşmesi durumunda Kuzey Akım projesinin Türk Akımı’nın üçüncü ve dördüncü hatlarını neredeyse imkansız hale gelmesi anlamına geliyor. Bir de bunların üzerine Türkiye’nin bir tarafta özellikle Ukrayna krizi sebebiyle ABD ve AB tarafından, diğer tarafta da Azerbaycan tarafından Türk Akımı projesine girmemesi yönünde ciddi bir baskı altında. Bu durum önümüzdeki dönemde müzakerelere tekrar dönülmesi halinde bile Türk Akımı için sancılı bir yolun bizi beklediğini gösteriyor.
Alternatifimiz var mi? Yoksa kis da geldi problem nasil cozulecek?
1- Türk Akımı projesi neden herkesi şaşırtmış olabilir ki? 6 Ağustos 2009 yılında imzalanan Anlaşma ile iki ülke bu konuda zaten fizibilte yapılmasını kararlaştırmıştı.
2- İtalyan ENİ’den ithal edilen yıllık 8 bcm doğal gazı, neden Rusya Federasyonu’ndan ithal ediliyormuş gibi gösteriyorsunuz.