Ortadoğu’daki şiddet sarmalının parçası haline gelen Türkiye hiç bu kadar temelsiz ve marjinal bir dış politika izlemedi. 1990’lı yıllarda bile….
Soğuk Savaş sona ermişti. Batı’nın eski müttefiki Türkiye’nin yeri tartışılıyordu. Körfez Krizi, ekonomik ve güvenlik açısından Türkiye’ye büyük bir tehdit olmuştu. Türkiye’nin bölgesel ticareti derinden etkilenmiş ve Türkiye krizin etkisiyle ciddi bir göçmen sorunu ile karşı karşıya kalmıştı. PKK tarafından Ankara’ya karşı başlatılan Cumhuriyet’in en büyük ayaklanması bu döneme damgasını vuruyordu. Orta Asya’daki birer birer ortaya çıkan Türki Cumhuriyetlerine “abilik” yapma amacındaki Türkiye’nin hevesi kursağında kalmıştı. Kürt sorunu nedeniyle insan hakları karnesi bozuk Ankara’nın Batı ile ilişkileri rafa kalkmıştı. Türkiye, Yunanistan’dan Bulgaristan’a İran’dan Suriye’ye kadar hemen hemen tüm yakın komşuları ile hasame ilişkiler içindeydi. Irak ve Suriye ile sorunlu ilişkiler Ankara’nın Arap dünyası ile ilişkilerini de olumsuz etkiliyordu.
İşte, Türkiye’nin mevcut başbakanı ve dış politikasının mimarı Ahmet Davutoğlu ‘Stratejik Derinlik’ isimli tezini kaleme alırken tüm bu durumun etkisi altında idi.
Türk dış politikasının coğrafi ve tarihsel bir derinliğe sahip olması gerektiğini söylüyordu. Komşularla sıfır sorun politikasını dile getirirken, Ankara bölgede Batı ya da Doğu bloğundan sadece birine ağırlık vermeden çok yönlü bir dış politika izlemeli diyordu. Davutoğlu’na göre Türkiye’nin bölgedeki çatışmaları çözmek için aktif bir dış politikası olmalıydı.
Davutoğlu dümenindeki Türkiye’nin dış politikası Davutoğlu’nun eleştirdiği 1990’lı yılların gerisine düştü.
1990’ların Türkiye’si bugünkü “yeni Türkiye”den bile çok daha iyi konumda idi.
Türkiye’nin en büyük diplomatik başarılarından biri olan NATO üyeliği bile “yeni Tükiye”de tartışılır hale geldi. Türkiye, müttefiklerinin en büyük düşmanı El Nusra’ya silah gönderir oldu.
Ankara’nın en büyük düşmanı olan PKK ve onun Suriye kolu, yeni Türkiye’de Batı’nın bölgedeki en önemli müttefiki oldu. Türkiye’nin stratejik ortağı ABD bile, PKK’yı muhatap alıp görüşmeye başladı.
Zamanında bölgede sıfır sorun politikasını savunan AKP hükümetinin “yeni Türkiye”si Suriye, Yemen, Mısır, Libya, İsrail ile olan ilişkilerini sıfırladı.
“Yeni Türkiye”, mezhepçi dış politikası nedeniyle Katar ve Hamas dışındaki bölgedeki tüm aktörlerle ilişkiler zedelendi.
Mısır, Irak ve Libya gibi Ortadoğu’daki en büyük ticaret ortaklarıyla ticaret yapılamaz hale geldi.
“Yeni Türkiye” Arap Dünyası’nda da 1990’ların gerisinde kaldı. Irak’taki PKK kamplarının vurulması sonrasında Türkiye Katar dışındaki tüm Arap ülkeleri tarafından kınandı.
İsmail Cem’in 1990’ların sonundaki dış politika vizyonunu alıp onu mezhepçi düzeye indiren Davutoğlu, yıllarca eleştirdiği başarışız politikanın en büyük temsilcisi oldu.
Tıpkı Davutoğlu’nun dediği 1990’ların Türkiye’sinde Silahlı Kuvvetler Bosna Hersek’e uçarak Sırpların soykırımını önleyecek kapasitesi yoktu. Ama “Yeni Türkiye”nin sınırın hemen öbür tarafındaki Süleyman Şah Türbesi’ne sorunsuz bir askeri operasyon yapacak gücü kalmadı.
“Yeni Türkiye”nin dış politikası, 1990’ları aratır oldu.
Aslında yeni Türkiye yerine Türkiye’nin yeni dış politikasını tartışmanın zamanı gelmedi mi?