Ekran komiserlerini duydunuz mu hiç? Evet, ekran komiserleri… Hemen her gün televizyon ekranlarına çıkan, gün boyu konuya göre devletin kurumlarından brifing alan, canlı yayındayken telefonlarına mesaj yağan ekran komiserleri. Artık muhalif birkaç kanal hariç hepsi ekran komiserliğine bağlı. Bu yazıda ekran komiserlerinin içimi acıtan iftiralarından birini bertaraf etmeye çalışacağım.
Bu yazıyı yazmadan önce Aykan Hoca’ya mesaj attım. “Ben, bu İhvancı iktidarın ve yardakçılarının iftira ve yalanlarıyla başa çıkamadığım için yanıt vermeyi uzun zaman önce bıraktım. Mahkeme yoluyla tekzip talep ettiğimde maddi hataları bile düzeltme kararı çıkmadı,” dedi. Ne garip değil mi? Birileri bütün kamu imkanlarını seferber ederek medya komiserleri aracılığıyla bir insanı suçluyor, karalıyor; o insana ise kendini savunma hakkı dahi verilmiyor. Bu iftiralardan kurtulmak kolay değil elbet ama ben iki kelam edeceğim.
14 Ocak 2020 tarihinde CNN Türk’te canlı yayınlanan Tarafsız Bölge adlı programda Zafer Şahin adlı medya komiseri, Aykan Erdemir için “O kadar karanlık adam ki” diye başladı. “Daha milletvekilliği devam ederken kaçtı, gitti. Şu an Pensilvanya’da” diye bitirdi. Ahmet Hakan, “FETÖ’cü mü o adam?” diye sordu. Abdulkadir Selvi ve Zafer Şahin “Evet, kesin” diye onayladı. Bu iddia daha önce de kulağıma değmişti ama umursamamıştım. Bu vesileyle size tanıdığım Aykan Erdemir’i anlatacağım.
Aykan Erdemir ile 2005 yılında tanıştım. O zaman ben lisans öğrencisiydim, o ise ODTÜ Sosyoloji Bölümünde yardımcı doçent idi. 2006 yılında Kırkbudak adlı akademik derginin yayın kuruluna davet ettiğinde daha çok zaman geçirme fırsatımız oldu. Biri lisans, biri de yüksek lisans olmak üzere iki dersini aldım. Asıl bizi daha çok yakınlaştıran olay ise benim hapsedilmem ile başladı. Hem aileme destek oldu hem de arkadaşlarımın özgürlüğüm için başlattığı “Beni de Al” adlı kampanyasının örgütlenmesinde aktif rol aldı.
Aykan Erdemir 12 Haziran 2011’de milletvekili seçildi. Ben ise iki gün sonra özgürlüğüme kavuştum. Kısa bir süre sonra da ODTÜ Devrim Stadyumu’nda o ve eşi Tuğba Tanyeri-Erdemir’in getirdiği şaraplarla özgürlüğümü kutladık. Aykan Hoca milletvekili olmuştu, artık ona ulaşmak o kadar da kolay değildi ama yollarımız onun vasıtasıyla TBMM’de milletvekili danışmanı olarak iş bulmam sonucu bir kez daha kesişti. Firari duruma düştüğüm 2012 yılına kadar da fırsat buldukça görüşüyorduk. Ardından yurt dışına çıkmam için maddi destek de sundu.
Benim davamın bir Cemaat işi olduğunu bu davayı takip eden herkes biliyor. Davamda imzası bulunan polisinden Yargıtay üyelerine kadar hepsinin hapishanede veya aranıyor olması bir tesadüf olabilir mi? Ya benim davamın Yargıtay tarafından onandığını Zaman gazetesinden öğrenmem? Cemaatçi olmanın basamakları hızla tırmandırdığı, iş halletmek için Cemaat’e el açıldığı bu dönemde Aykan Erdemir neden Cemaate karşı duruyordu? Madem Aykan Erdemir Cemaatçi ise neden Cemaatin hazırladığı bu davada taraf olup Cemaatin karşısında yer aldı? Hocam olması sahipleneceği anlamına gelmezdi ki! Geçmiş olsun, deyip hayatına devam ederdi.
Cemaat, “Aleviler yargıyı ele geçirdi” diye kampanya düzenlerken, Balyoz gibi davalarla Alevi subayları tek tek ayıklarken Aykan Erdemir, Alevilere yönelik ayrımcılık araştırmasını yapıp “Beşikten mezara kadar ayrımcılık var” diye kamuoyuna duyuruyordu. Yine Cemaatin karşısındaydı. Kürt siyasetinin onlarca belediye başkanını, muhalif yüzlerce öğrenciyi gözlerini kırpmadan hapse tıkmışlardı. “Hoca Efendi” ve “Hizmet hareketi” diye ballandırmalar ekranlardan taşıyor, dönemin yandaş kalemleri Pensilvanya’ya selam üstüne selam eyliyordu… O gün tüm bu haksızlıklara karşı direnen ve Cemaatçi olmayan Aykan Erdemir, bugün mü oldu?
Erdemir ailesini yakından tanıyorum. Aykan Hoca ve eşi Tuğba Hoca bana beş altı kez hediye aldılar. Biri kitap almam için D&R çeki idi, bir diğeri de İngilizce bir roman… Kalanların tamamı alkollü içkiler: Şarap, viski… Evlerine davet ettiklerinde çeşitli içkilerden tadardım, içerdim. Ne ilginç bir Cemaatçi değil mi?
Ben firari iken ilk romanım C-84 çıktı. Aykan Erdemir ve bir yıl kadar danışmanlığını yaptığım Malatya Milletvekili Veli Ağbaba romanımdan pasajlar okuyarak tanıtımını yaptı TBMM’de. Zaman gazetesinin mahkumiyetimi “Balyoz’a Emsal Karar” diye müjdelediği kişinin romanını bir meydan okuma ile Meclis basın odasına maketimi koyarak duyurdu Aykan Erdemir. Cemaatin yine karşısındaydı.
Ekran komiserleri Aykan Erdemir milletvekilliğini bırakıp kaçtı diye iftira atıyorlar. Washington’daki Demokrasileri Savunma Vakfı’ndan gelen bir iş teklifini değerlendirip 2016 yılının Ocak ayında yurt dışına çıktığında bir kez daha adaylık başvurusunda dahi bulunmadığı milletvekilliği görevi sona ereli yedi ay olmuştu. Oysa o sıralar Cemaat mümkün olduğunca koltuk kapatmaya çalışıyordu her alanda. Aykan Erdemir ise seçilenin yapışıp kaldığı, trafik cezalarını dahi devletin ödediği, hayatın her alanında öncelik sağlayan o koltuğu kibarca reddedip gidiverdi.
Son olarak ben henüz lisans öğrencisi iken Cemaat hakkında yaptığımız bir sohbeti aktarmak istiyorum. O sıralar Sızıntı dergisi meşhur. Biz ODTÜ yurtlarında kalan bazı solcular “Sıkıntı” diyoruz. Yurtlarda bu dergilerin dağıtımını yapanları eleştiriyor yer yer de diş gösteriyor, bazen de tehdit ediyoruz. Aykan Hoca bana dedi ki: “En fazla kaç Cemaatçiyi dövebilirsin?” Ben de düşünmeden alaycı bir şekilde “100-150 tanesini döverim. Onlar korkaktır,” dedim. “Peki, ya kalanları ne olacak?” diye sordu ve ekledi: “Ama, ben inanıyorum ki sen sözdeki gücün ve merakınla bütün bir Cemaati alt edebilirsin.” “Hocam,” dedim, “Ben Cemaatin düşmanıyım.” Güldü, beyaz şarap kadehlerimizi tokuşturduk. “Gücün daim olsun” dedi. Bu olay 2008’in Eylül ayında Kırkbudak dergisinin buluşmasında gerçekleşti.
Fetullah Gülen’in eski ortakları ekran komiserlerinin muhalifleri FETÖ’cü diye linç etme örneklerinden bana dokunan birini kendi penceremden değerlendirdim. 12 yıllık AKP-Cemaat ittifakı döneminde o devrin ekran komiserlerinin iftiralarının mağdurlarından biri olarak hem Aykan Erdemir’i hem de ekran komiserlerini daha yakından tanımanızı istedim.