Arşivi karıştıranlar ya da o dönemleri anımsayanlar, 80’lerdeki ve 90’lardaki yerel seçimlerin öncesindeki heyecanı, vaat sürecini ve tartışmaları bilir. Adayların aylar öncesinden açıklandığı ve zengin politik tartışmaların yaşandığı yerel seçim süreci, yaşam alanlarıyla ilgili toplumsal taleplerin siyasal alana taşınması bağlamında Türkiye şartlarında demokrasinin en doğrudan ve yoğun olarak yaşandığı pratiklerdi.
Bu gelenek, 2000’lerle birlikte değişmeye yüz tuttu. Sanıyorum, ilk paragrafta tanımladığım türden bir yerel seçimi en son 18 Nisan 1999’da yaşadık. 2004 yerel seçimlerinden bu yana ise adayların seçime kısa bir süre kala açıklandığı, yereldeki programların genel merkezden dikte edildiği, yereldeki adaylardan çok genel başkanların ve partilerin ön plana çıktığı ve ulusal siyasetin konularının yerel gündemi baskıladığı bir dönemin içerisindeyiz.
Bu durumun, esasen AKP merkezli olan ve CHP’nin de tereddütsüz iştirak ettiği birkaç nedeni var.
Birincisi, her ne kadar Türkiye siyasetinde siyasi partiler liderin karizmatik meşruiyeti üzerine oturmuş yapılarsa da AKP, bu anlamda uç bir örneği temsil ediyor. Parti, bir kitle partisi olmanın ötesinde, Erdoğan’ın gücünde, kişisel ve politik karizmasında anlam kazanan bir yapılanma. Dolayısıyla aslında yerel seçimlerde AKP, 81 ilde ve tüm ilçelerde muhalif partilerin karşısına Erdoğan olarak çıkıyor. Yereldeki adaylar da, seçimi daha kolay kazanabilmek adına Erdoğan’ı ön plana çıkartıyor ve Erdoğan üzerinden yürüyen bir kampanya kurguluyor.
İkincisi, AKP’nin 2004 yerel seçimlerinden beri uyguladığı yerel yönetimler anlayışı, Ankara’dan belirlenen tek tip projelerin tüm AKP’li belediyelerde hayata geçirilmesi üzerine kurulu. Söz gelimi, Kayseri’de gördüğünüz bir yatırımın bir örneğini Denizli’de de görebiliyorsunuz. Oysa ihtiyaçlar ve şartlar farklı, değil mi?
Üçüncüsü ve daha vahimi, CHP de AKP’nin getirdiği genel merkezcilik akımına kendini kaptırmış halde. 2004 öncesinde sosyal demokrat partilerdeki aday belirleme süreçleri, bugüne kıyasla çok daha demokratik, parti örgütünün etkili olduğu süreçlerdi. 2004 ve sonrasındaki yerel seçimlerde CHP adayları genel merkez tarafından belirlenirken, adaylar seçime kısa süre kala açıklanıyor. Sanırım burada CHP’nin stratejisi, adayını AKP’ye kıyasla önceden açıklayıp yıpratmama kaygısı.
Dördüncü ve son husus, ülkenin en büyük iki partisi olan ve aynı zamanda il ve ilçe belediyelerinin büyük kısmını elinde tutan AKP ve CHP’nin, belediyecilik anlayışını reel zemin olan yaşam alanı siyasetinden, yani bireysel ve kolektif aklın taleplerinden kopartması. AKP, Erdoğan odaklı bir hizmet fetişizmi ile belediyecilik yürütürken, CHP de laiklik/seküler hayat tarzı ve “AKP’li belediye olsa burada rahat yaşayamazdınız” söylemi ile belediyecilik yapma çabasında.
Mart 2019’daki yerel seçimlere yaklaşık 6 ay kaldı. CHP’den beklememiz gereken, öncelikle toplumcu belediyecilik üzerine yeniden düşünmesi. Vedat Dalokay, Ahmet İsvan, İhsan Alyanak ve Ahmet Piriştina gibi toplumcu belediyecilik pratiğinin en başarılı örneklerini çıkartabilmiş bir partinin, istikbali için sosyal demokrat mazisini anımsaması gerekiyor. Bu nedenle:
a) Toplumcu belediyecilik anlayışını benimsemiş bir parti, her ilde ve ilçede aday belirleme sürecini parti örgütüne bırakır. Parti örgütü, örgütlü olduğu bölgedeki üyelerin kimi aday olarak görmek istediğini genel merkeze bildirir, genel merkeze de bu eğilimi ilan edip resmileştirmek düşer. Demokrasiyi tabandan ve örgütten kurmadan, ulusal düzeyde demokrasi talebinde bulunmak tutarlı değildir.
b) Mart sonunda gerçekleşecek yerel seçimler için en geç Ekim sonunda il ve ilçe adayları açıklanmalıdır ki, geri kalan süreçte uzun soluklu, demokratik bir seçim kampanyası yürütülebilisin.
c) Propaganda dönemi, tamamen yerel siyasetin gündemi odağında gelişsin, en azından CHP buna çabalasın. Hangi fikirden ve statüden olursa olsun, kişinin yaşam alanına dair gündemi doğrudan ve aslında her şeyden önce gelen bir husus. CHP buna dokunmaya başladığı an, AKP’yi de bu yönde bir propagandaya mecbur edecektir ve yerel seçim sürecinde gördüğümüz yapay ve kişi odaklı tartışmalar zayıflayacaktır. Bu nedenle yerelde CHP’nin laiklik/hayat tarzı konformizminden sıyrılması, reel siyaset üretmeye çabalaması gerekiyor.
Temenniler bunlar, fakat görünen emareler pek iç açıcı değil. Umarız bu kez CHP hepimizi yanıltır.