Nuriye Gülmen ve Semih Özakça 110 günü aşkın süren açlık grevlerini tutsaklık içinde geçiriyorlar. OHAL rejiminin düzmece KHK’leriyle haksız yere işlerinden edilen yüzbinlerden sadece ikisi Nuriye ve Semih. Onların farkı itiraz etme, hayır deme cesareti gösterebilmiş olmalarında. OHAL rejiminin kudretli İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun şiddet ve nefret yüklü basın açıklamalarına bakılacak olursa rejim Nuriye ve Semih’in gözlerden ırak cezaevinde yaşamlarını yitirmelerini umuyor. Halbuki ne Nuriye ne de Semih ölmek istiyor, onların istediği onurlu ve hakça bir yaşam; onlar işlerini geri istiyorlar. İşte tam da bu nedenle dışarıdayken Ankara’da Yüksel Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde yaptıkları eylemler ve içerideyken dışarıya gönderdikleri el yazısı mektuplar Türkiye’deki demokrasi direnişi için umut oluyor.
Açlık grevleri 20. Yüzyıldaki hak arama mücadelelerine barışçıl amaç ve yöntemiyle etkin bir direniş biçimi olarak ortaya çıktı. Apartheid Güney Afrika’sından, Gandi’nin Hindistan’ına, Kuzey İrlanda’da Bobby Sands’in mücadelesinden geçen yüzyılın başında kadınların seçme ve seçilme hakları için ABD ve İngiltere’deki tutukevlerinde yaptıkları eylemlere kadar sayısız örnekte açlık grevlerini görüyoruz. Ülkemiz de açlık grevlerinin ve ölüm oruçlarının hiç yabancısı değil. 1996 ve 2000 senelerinde cezaevlerinde gerçekleşen eylemler ve daha öncesinde 12 Eylül döneminde cezaevlerindeki siyasi tutsakların kendilerine ölüme yatırmaları karşısında devlet aygıtının önce umursamazlık ardından da acımasızlıkla yanıt vermesi Nuriye ve Semih’in eylemlerinin gidebileceği nihai nokta hakkında kötümser işaretler veriyor.
Açlık grevleri hakkında en yanıltıcı izlenim OHAL rejiminin kontrolünde yandaşlaşan ana akım medyanın aktarımı nedeniyle oluşuyor. Açlık grevlerinin ana amacı yaşamı ve insan onurunu savunmak olagelmiştir, ölümü reddeder. Bedenini açlığa yatıranlar aslında devletin ve rejimin belirsizleştirmeye, sıradanlaştırmaya çalıştığı itiraz edenlere yönelik yapısal açlık ve ceza sistemini görünür kılmayı amaçlar. Burada demokratik muhalefete düşen görev açlık grevi yapanları yaşamasını sağlamaktır, bunu da mücadelelerini görünür kılarak yapabilir. Sosyal medyada özellikle Twitter’de #SemihveNuriyeYaşasın eylemi bu nedenle çok anlamlı. Benzer şekilde Nuriye ve Semih’in açlık grevindeki 111. gününde 111 aydın tarafından basına verilen ilan kamu vicdanını uyandırmayı beceriyor. Rejim de kamuoyunda oluşan tepkinin farkında ki umursamazlıktan acımasızlığa doğru hızlı bir geçiş içinde. Süleyman Soylu’nun tek bir delil olmadığı halde Nuriye ve Semih terör örgütü üyesi ilan etmesi, onları savunanları da terör destekçisi olarak göstermesi bir paniğin göstergesi.
OHAL rejimi çok iyi biliyor ki kamu vicdani Semih ve Nuriye’nin yanında; uyguladıkları acımasızlık da tahammül seviyesini fersah fersah aşmış durumda. Kılıçdaroğlu’nun başlattığı Adalet Yürüyüşüne olan katılım ve ilgi Semih ve Nuriye’nin haklılığını gösteriyor. Onları yaşatmak boynumuzun borcu.