Tarihsel olarak Türkiye demokrasisinin aşamadığı yegane eşiklerden biri; bireylerinin içselleştirdiği değer ve pratiklerin aktif yurttaşlığa uzaklığıdır. Cumhuriyet’in Osmanlı’daki teba statüsünü yurttaşa dönüştürme adına verdiği uğraşının hakkını teslim etmek gerekse de, aksak demokrasimizin halen aktif yurttaşını aradığını peşinen belirtmeliyiz. Siyasal modernleşme tarihimiz kurumsal yeniden yapılanma adına azımsanmayacak başarılara imza atarken, modern siyasi kurumların ihtiyaç duyduğu aktif yurttaş tipinin yüzyılı aşan modernleşme tarihimizde varolmadığı bir vakıa. Bunda, süreçlerin yukarıdan aşağıya modernleştirme şeklinde işlemesinin, buna uygun altyapısal sosyo-ekonomik koşulların olmamasının payı büyük.
Siyasal kültürümüzde egemen olan devletin kapsayıcılığı, hamiliği algısının rolü de önemli. Politik kültür edinme sürecinde sürekli olarak devletin ‘ortak iyi’yi düşünen ve dağıtan bir aygıt olarak kurgulanması, bireyin de bunu peşinen kabulü, bireylerin ekseriyetinin siyasal sistemimizde devlet(liler)in eylem ve işlemlerine rıza gösteren edilgen yurttaşlar olarak varlığına zemin hazırlamıştır. Aşağıdan yukarıya modernleşme-demokratikleşmenin doğasına aykırı bu birey tipinin varlığı, Türkiye’nin aksak demokrasisinin temel besleyicilerinden biridir aynı zamanda.
Bu birey ya da pasif yurttaş tipinin aktüel halet-i ruhiyesi Ersin Kalaycıoğlu ve Ali Çarkoğlu’nun yeni yayınlanan “Türkiye’de ve Dünya’da Vatandaşlık” isimli raporlarında ziyadesiyle mevcut. Türkiye’deki vatandaşlık olgusunu Uluslararası Sosyal Araştırma Programı (ISSP) ağına üye ülke bulgularıyla karşılaştırmalı olarak değerlendiren rapordaki bulgular aksak demokrasimizi besleyen yurttaşlık değerleri ve pratikleri anlamında oldukça düşündürücü. Araştırmada ‘iyi vatandaş’ olmak için önemsenen standartlar arasında seçimlere katılım, vergi kaçırmama, yasal mevzuata uygun yaşamayı ön planda tutma, etik değerlere ve farklılıklara hoşgörüyle yaklaşma, maddi açıdan kendisinden daha kötü durumda olanlara yardım edilmesini önemseme gibi standartların öne çıkması dikkate değer olmakla birlikte, standartları yüksek bir demokrasiyi besleyecek olan değer ve yurttaşlık pratiklerini daha derinlerde aramak gerekir.
Oy vermek neden yetmez
Bunun için, araştırma bulguları arasında nakledilen başta siyasal katılma etkinlikleri olmak üzere diğer bulgulara bakabiliriz. Siyasal katılma eylemi içinde oy kullanma pratiği dışında, diğer katılma pratiği türlerinin yerleşik demokrasilere göre düşük düzeyde kalması, aktif yurttaş odaklı aşağıdan yukarıya demokratikleşme kanallarının kullanma kapasitesinin düşüklüğü şeklinde yorumlanabilir. Seçimden seçime sandığa gidip oy kullanmanın ötesinde, toplu dilekçe vermekten, toplantı ve gösteriye katılmaya kadar uzanan protesto içerikli siyasal katılma eylemlerinin ISSP ülkeleri içinde ABD, Britanya, İsviçre, İskandinav ülkelerine kıyasla bir hayli düşük kalması, Türkiye’de edilgen yurttaşlığın durumunu kafi ölçüde kanıtlamaktadır. Görüşülen kişilerin ancak yüzde 14’ünün toplu bir dilekçeye imza attığı, yüzde 10-11’inin bir siyasal gösteri ya da toplantıya katıldığı bir ülkede, bireyin içinde yaşadığı toplum, siyasal topluluğun diğer üyeleri ve devletle kurduğu ilişkinin bu boyutlarda yüzeysel kalışı, doğaldır ki demokrasinin olmazsa olmazı aktif yurttaşlığın ne denli zayıf oluşuyla yakından ilgilidir.
Seçilmiş ve atanmışlardan hesap soran, yeri geldiğinde hesap veren bir demokraside yurttaşın kollektif gücü esastır. Bunun için de toplumsal örgütlenmenin, bireyi yanlızlaştırıp, pasifleştiren, politik mutlak irade karşısında güçsüzleştiren tekilci yapıların karşısında güçlü olması gerekir. Toplumsal örgütlenmenin çokluğu ve çeşitliliğiyle gerçekleşebilecek bu çoğulculuk herşeyden önce demokrasinin pekişmesine kollektif beşeri katkı sağlar. Kalaycıoğlu ve Çarkoğlu’nun bulguları maalesef yerleşik demokrasilerle karşılaştırıldığında sözü edilen örgütlülük biçimi çok cılız görünüyor.
Toplumsal ve siyasal birliklere, gönüllü kuruluş ve derneklere üyelik ve buralarda aktif olan seçmen yaşı nüfus ortalaması yüzde 4 – 8 arasında iken, siyasi parti, dernek ve vakıflar başta olmak üzere hiçbir gönüllü kuruluşa üye olmayan denek oranının yüzde 90 civarında olması, demokrasimizin örgütlülük ve eylemlilik kapasitesinin sığlığının kanıtı şeklinde okunmalı. Hal böyle olunca, sandıktan çıkan iradeyle belirlenen iktidar aygıtı, bu aygıtın kendisinin tanımladığı ‘ortak iyi’ dışındaki yurttaş taleplerini dışlama, bastırma, yok sayma odaklı tasarrufları karşısında, yığınların sessizliği ve suskunluğuna şaşmamak gerekir.
Aktif katılımın önemi
Araştırmanın bir diğer önemli bulgusu; bir yandan toplumsal sermayenin temeli olan kişilerarası güvenin çok düşük kalması (Bireylerin ancak toplam yüzde 15’I insanlara genel olarak güvenilebileceğini, yüzde 75’i ise tanımadıkları insanların kendilerinden yarar sağlamaya çalışacağını düşünüyor), diğer yandan toplumsal temas ve bağlar bağlamında bireylerin birbirleriyle çok sınırlı düzeyde etkileşim içinde olmalarıdır. Deneklerin ancak yüzde 35’i dost, arkadaş ve akrabalarıyla siyaset hakkında sık görüşüp tartışırken, bu oran Hollanda, Norveç, Danimarka gibi ülkelerde yüzde 68-72 düzeyinde. Bu örnekte sadece Şili, G.Afrika, Brezilya, Polonya ve Portekiz’den daha iyi durumdayız. Güvene dayalı ilişkilerin sığlığı ile uyumlu olan bu bulgular, yazarların ifadesiyle Türkiye’de vatandaşlık olgusunun toplumsal sermaye geliştirmek için sosyal ağlar ve temasa dayalı ortaklıklar oluşturma konusunda bir hayli sınırlı bir kapasiteye sahip olduğunun açıklayıcısı. Bu durum siyaset kurumuna güven duyma düzeyinin düşüklüğüyle de birleşince, (Brezilya ve Tayvan’dan sonra kişisel olarak siyasete ilgi duyma düzeyi en düşük ülke Türkiye. Yüzde 30) Türkiye’de demokrasinin pekişememesinin ardında bireylerin demokratik değerler ve demokrasi pratikleri açığının yattığını söyleyebiliriz.
Yurttaşını arayan aksak demokrasimizin demokratikleşmesi, bu çağda seçilmiş-atanmış mutlak iradelerin lütuflarıyla mümkün değil. Olsaydı, bugün rekabetçi otoriter demokrasi tartışmaları yapılmaz, birey, hak, sorumluluk ve eylemleriyle demokrasimizin taşıyıcı öznesi olurdu. O halde atmamız gereken adım; aktif yurttaşlık pratikleriyle tüm süreçlere aktif katılım iradesini göstermek ve yol gösterici olmaktır.