Mezhepçi siyaset, Orta Doğu’yu kan gölüne çevirmeye ve bir arada yaşamın kadim izlerini tahrip etmeye tüm hızıyla devam ediyor. Türkiye’de mezhepçi ayrımcılığı körükleyen, nefretin dilini yükselten ve kindar nesilleri kefen ve palalarla sokağa salanlar hepimizin malumu. Bugünün dünyasında din, inanç ve mezhep, otoriter rejimlerin kanlı siyasetlerinin tam da merkezinde yer alıyor.
Bölgemizde yaşanan bu şiddet ve vahşete tanıklık edenlerin en yaygın şekilde verdiği tepkilerden biri din ve inanç olgusundan uzaklaşma oluyor. Paradoksal bir şekilde inanç temelli siyasetin yükselişi hedeflenenin aksine bireyleri inanç konusunda daha da ilgisiz, kuşkucu ve sinik bir duruşa itiyor. Tıpkı zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin öğrencilerin hem inanç dünyalarında hem de etik değerlerinde yol açtığı ağır tahribat gibi…
İnanç olgusuna ilgisizlik her ne kadar bireylerin kişisel tercihi olsa da, bu eğilim inanç özgürlükleri noktasında ilgisizlik ve duyarsızlığa dönüştüğünde endişe verici sonuçlar doğurabiliyor. Din kurumuna duyulan tepki temel hak ve özgürlükler mücadelesinin bütünselliğini parçalamaya başladığında, bir diğer deyişle İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 18. maddesi görmezden gelindiğinde, bir kez daha durup düşünmek gerekiyor.
Bildirgenin 18. maddesi akla ve vicdana son derece uygun bir ifade olsa da ne yazık ki günümüz dünyasında çok az sayıda insan bu hak ve özgürlüklerden sorunsuzca yararlanabiliyor: “Her şahsın, fikir, vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır; bu hak, din veya kanaat değiştirmek hürriyeti, dinini veya kanaatini tek başına veya topluca, açık olarak veya özel surette, öğretim, tatbikat, ibadet ve ayinlerle izhar etmek hürriyetini içerir.”
Din ile ilgilenmiyorum, 18. madde beni ilgilendirmez diyenler inanç özgürlüğünün aynı derecede önemli iki farklı boyutunun olduğunu unutmamalılar: 1) Din ve inanca özgürlük; 2) Din ve inançtan özgürlük. 18. madde çoğunluk dinine ya da egemen dine mensup olanların da, azınlık dinine ya da baskı gören inançlara sahip olanların da, kısacası dindar ve mütedeyyin kesimlerden agnostik ve ateistlere tüm topluluk ve bireylerin hak ve hukukunu savunuyor.
18. madde temelinde yürütülmesi gereken küresel bir mücadeleye duyduğumuz gereksinim sonucu, 2014 yılı Haziran ayında Oxford Üniversitesi’nde düzenlenen bir çalıştayda buluştuğumuz Birleşik Krallık, Norveç, Kanada ve Brezilya’dan gelen parlamenter arkadaşlarımla ortak bir platform çağrısı yapmıştık. International Panel of Parliamentarians for Freedom of Religion or Belief (IPPFoRB) adını verdiğimiz uluslararası girişim, 8 Kasım 2014 günü Oslo’da Nobel Barış Merkezi’nde Almanya’dan Pakistan’a, Brezilya’dan Nepal’e, Kanada’dan Güney Afrika’ya uzanan ülkelerden 22 parlamenterle birlikte imzaladığımız “İnanç Özgürlüğü Sözleşmesi” ile yoluna devam etmişti. Son olarak da bu yılın Eylül ayında New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu öncesinde 50 ülkeden 100’ü aşkın parlamenteri buluşturan çalıştay ile mücadelemizin daha geniş coğrafyalara yayılmasını sağladık. Umudumuz o ki bu mücadele Orta Doğu başta olmak üzere dünyada inanç özgürlüğü mücadelesine yeni bir soluk getirecek.
IŞİD ve türevlerinin mezhepçi soykırımlarla yol aldığı bir coğrafyada özgürlükçü demokrasi mücadelesinin inanç özgürlükleri mücadelesini erteleme lüksü bulunmuyor. Tıpkı sol siyasetin bir dönem feminist ve çevreci talepleri “devrimden sonraya” erteleme hatasında olduğu gibi günümüzün özgürlükçü demokrat siyasetinin de inanç özgürlüklerini ikincil konuma atma hatasına düşmemesi gerekiyor. Ekolojist, feminist, LGBTİ, emek ve insan hakları mücadelelerini inanç özgürlüğü mücadelesiyle bütünleştirmek, topyekûn bir hak ve özgürlükler ittifakını hayata geçirmek günümüzün temel ihtiyaçlarından biri olmaya devam ediyor.
Hak ve özgürlükler mücadelesine görece soğuk ve uzak olduğu düşünülen mütedeyyin kesimlerin bu mücadelelerin bütüncül ittifaklarında itici güçlerden biri olması düşündüğümüzden de kolay. Ama bu ittifakın önkoşullarından biri inanç özgürlüklerini de tüm diğer mücadelelerimiz kadar inanç ve azimle savunmaktaki samimiyetimizi göstermemiz. “İnanç Özgürlüğü, Hemen Şimdi!” diyebilmemiz, hem de herkes için, istisnasız, imtiyazsız…
Bu soyledikleriniz cok guzel, iyi ve dogru ve hemen ulasilmasi umit edilen gaye ama bu gayeye en yakin gelecekte nasil erisilebilecegi kousunda ne tip eylem oneriyorsunuz ? Ornegin genc kusak bu cok eskimis ve hatta ara ara kuvvetle hortlayan bu kavramlardan nasil uzaklastirilabilecek ?? Ve de mevcut ve cok yaygin korku unsuru nasil asilacak ???