Adı Mehmet.
Ortaokuldan bu yana çalışıyordu. İnşaatlarda. Babası gibi. Babasını daha iki sene önce kaybetmişti. Bakımı yapılmamış servis asansörü yere çakılmıştı o gün. Dava açmışlardı ama kazanamadılar.
İnşaatın sahibi o malum partinin başının okul arkadaşıydı. Uğraşma demişlerdi aileye. Hiç bir hakim veremez öyle bir karar. Doğru da çıktı dedikleri.
Yaşı geldi askere gitti. İçinde bulunduğu araç mayına çarptı ve şehit oldu Mehmet.
Şehitler ölmez diyorlar.
Vatan borcu diyorlar.
Vatan sağ olsun.
*****
Adı Cemil.
Okumak istemişti aslında. Hep çok akıllı olduğunu söylemişlerdi. Ama kasabalarındaki okuldan çıkıp da üniversite kazanan yok gibiydi. Boş geçerdi çoğu dersleri.
Devletin öğretmene verecek parası yokmuş; öyle diyorlardı.
Liseyi bitirdi. Askere gitmeden önce işe girdi. Askerden önce iki kuruş para biriktirecekti dönüşte nişanlanmak için. Kasabada tek iş var: maden. Kara maden. Kömür madeni.
Anası çok korkardı, hiç istemezdi ama ne yaparsın. Başka iş de yoktu. Mecbur indi madene. Daha ikinci ayında grizu oldu. Çocukluk arkadaşı Ali’yi sırtında taşıyarak o çıkardı dışarı. Ali dayanamadı öldü o gün.
Sonra gazetede okudu. Aslında kaza bağıra bağıra gelmiş. Ama madenin sahibi o malum partiye yakınmış. Hatta mitingler boş kalmasın diye işçiler götürülürmüş mitinglere.
Gözünde Ali’nin yaşı askere gitti. Bir kurşun geldi yaralı gönlünü deldi ve şehit oldu Cemil.
Şehitler ölmez diyorlar.
Vatan borcu diyorlar.
Vatan sağ olsun.
*****
Adı Murat.
Karadeniz uşağıydı. Ekmeğini fındıktan çıkaran. İki göz bir evde geçmişti tüm gençliği. Hiç iyi para etmiyordu şu fındık. Toplamak için elleri patlıyordu ama para etmiyordu işte. Fındık ticaretini o malum partiye yakın adamlar yapıyormuş fiyatları onlar düşürüyormuş diyorlardı ama aklı ermiyordu.
Babası ne yaptı ne etti iki kuruş parayı hazır etti koydu cebine. Gönderdi yiğidini askere.
Bir gece nöbet kulesindeyken keskin bir ses duydu. Bir kurşun sesi. Duyduğu son sesti bu ve şehit oldu Murat.
Şehitler ölmez diyorlar.
Vatan borcu diyorlar.
Vatan sağ olsun.
*****
Adı Ali.
Yedi kardeşin en küçüğüydü. Maraşlıydılar. Çocukluğundan beri hep asker olmak istemişti. Astsubaydı babası. Hep isterdi oğullarının subay olmasını. Aleviydiler. Ama babası uyarmıştı onları fazla söylemezlerdi ortalarda. Ne olur ne olmaz derdi anası.
Hem ağabeyi hem kendisi askeri liseye girdiler. Üzerine Harp Okulu ve subay oldular. Ne mutlu olmuştu babası. Oğlu subay olacaktı ve hatta belki paşa.
Bir gün haber geldi ağabeyini tutuklamışlar. Darbeci diyorlarmış. Telefonundan birilerinin numaraları çıkmış. O numaraları ben kaydetmedim dedi ağabeyi ama dinleyen olmadı. Attılar ordudan. Dört sene yattı içeride ağabeyi. Babası 4 yılda 40 yıl yaşlandı. İflah olmadı bir daha.
Baba ocağı diye gördüğü ordu kendilerine sahip çıkmadı diye düşündü hep. Kırıldı. Daha geçen sene tayini çıktı, Şark hizmeti. Sınır karakollarından birine komutan gitti.
Bir gece bir füze gelip patlattığında bedenini geriye bir tek Zülfikar’ı kaldı, anasının onu korusun diye boynuna taktığı. Şehit oldu Ali.
Şehitler ölmez diyorlar.
Vatan borcu diyorlar.
Vatan sağ olsun.
*****
Adı Muhammet.
Erzurum’da doğdu. Gebze’ye göçtüler sonra. Babası tersanede çalışıyordu. Kolunu kaptırdı bir gün makineye. Çolak kaldı. Dindar adamdı, kader dedi. İşten çıkardılar. Kaderine küstü adam.
Ağabeyleri çalışmaya başladı mecbur. Muhammet’i okuttular ama. Aileyi o kurtaracaktı. Akıllı olandı o.
Mahallede ‘hizmete’ yakın bir dershaneye yazdırdılar Muhammet’i. Hoca’nın hemşerisiydiler sonuçta. Hizmetin evlerinde geçtiği gençliği. En iyi üniversitelerden birine girdi. Hepsi devlette yüksek yerlere geleceklerdi. Onlara öyle diyordu ağabeyleri. ‘Devlet bizim artık’ diyorlardı. Sonra ne olduysa oldu, hava döndü. Daha düne kadar yan yana durdukları yüzlerine bakmaz oldu.
Muhammet vefalı bir çocuktu; öyle kolay kopamadı ‘hizmetten’. Üniversiteyi bitirir bitirmez savcılık sınavına girdi. Emindi her soruyu doğru yaptığından. Ama almadılar. Jüri başkanı, eskiden kendi cemaatlerinden olan o hakim adını çizmiş gittiği dershaneyi görünce. Sanki sabıkalıydı artık.
Askere gideyim bari dedi. Kötü haber askerliğin dördüncü ayında geldi. Şehit oldu Muhammet.
Şehitler ölmez diyorlar.
Vatan borcu diyorlar.
Vatan sağ olsun.
*****
Adı Yiğit.
Trabzonluydu. Hep topçu olmak istemişti. Evin duvarlarında hep Trabzonspor posterleri. Bir gün en yakın arkadaşı Fatih’le mahallede top oynarken ayağı kırıldı. Hayalleri yıkıldı.
Topçu olacağım diye hiç de asılmamıştı şu derslere. Ne yapacaktı! Okulu bıraktı şoförlüğe başladı. Daha ehliyeti dahi olmadan. Kıt kanaat geçiniyorlardı işte Allah’a şükür.
Babası arada bir kafasına kakardı ama ‘yeteneksizliğini’. ‘Bak’ derdi, ‘bak Ahmet’e uçtu gitti çocuk; ya sen’. Ahmet amcasının oğluydu. Malum partinin gençlik kollarına yazılmıştı. Sonra ilçe yönetim, il yönetimi filan. Önce bir çay bahçesi vermişlerdi işletsin diye. Oradan alıp yürümüştü. İnşaatlar, ihaleler filan. Tam askerliğe gidecekti ki bedelli çıktı. Yoktu ama cepte 18 bin. ‘Ahmet’ten iste’ dedi babası. ‘Yatırmış o, bitirmiş bu işi’ dedi. Yediremedi kendine. İsteyemedi. Hem istese de nasıl ödeyecekti ki.
Gideyim askere dedi; babamın dırdırından da kurutulurum biraz dedi. Şoför sınıfına ayırdılar onu. Kullandığı jip patlatıldığında radyoda Trabzon’un maçını dinliyordu. Şehit oldu Yiğit.
Şehitler ölmez diyorlar.
Vatan borcu diyorlar.
Vatan sağ olsun.
*****
Adı Halil.
Diyarbakırlıydı. Ailesi köydenmiş. 90’larda gelmişler şehre. Hiç düzgün işi olmadı babasının. Hayvancılıktı tek bildiği, o da şehirde olmuyordu.
Her yaz atlar Karadeniz’e giderlerdi. Trenle, saatlerce. Sabahtan akşama çalışırlardı çoluk çocuk, kadınlar.
Lanet bir dayıbaşı vardı başlarında, hep bağırırdı onlara. Bu yazlardan birinde aşık olduğu kız öldü, içi dağlandı Halil’in. Doldurmuş o lanet dayıbaşı tüm kadınları bir kamyonetin arkasına öyle götürüyormuş tarlaya. Kaç senelik kamyonet. Freni patlamış. Öyle ölmüş Sebahat’ı.
Biraz da onu unutmak için gitti askere. Tayini Doğu’ya çıkınca sevindi. Eve yakın olacaktı. Ama olaylar yine başlayınca işler karıştı. Ne hissedeceğini dahi bilemiyordu. Hiç aklı almamıştı şu siyaseti. Ama o kanlı siyaset onu bırakmadı. Nöbet tuttuğu karakolun kapısına bir kamyon girdi gece vakti. İçi bomba yüklü. Parça parça oldu Halil, şehit oldu.
Şehitler ölmez diyorlar.
Vatan borcu diyorlar.
Vatan sağ olsun.
*****
Adı Taylan.
Taksi şoförüydü babası. Sevdiği bir müşterisi varmış, o önermiş öyle koymuşlar adını.
Çocukken hatırlar boğaza bakan güzel bir gecekonduları vardı. Belediye geldi yıktı. Küçükarmutlu’ya taşındılar. Orda babadan kalma bir oda bir yerleri vardı. O Boğaz’a bakan gecekondunun arsasını da onlara nasip etmediler. Ne yaptılar ettiler aldılar ellerinden. Onlara oraya iki göz ev yaptırmayanlar koca bir apartman dikti. Belediyeye yakınlarmış, güçlüymüş adamlar.
İsmi Taylan, mekan Küçükarmutlu olunca çok çekti. Her olay patladığında, mahalle girişinde polis çevirir saatlerce bekletirdi. GBT isterlerdi merkezden.
Anası çok korkuyordu onun için. ‘Aman oğlum olaylara lütfen bulaşma hakkımı helal etmem’ derdi her sabah. Bulaşası da yoktu zaten. Askere bir gitsin gelsin o da çıkacaktı işe. Boğaz gören bir yere taşırım belki anamı diye hayal kurardı. Ama olmadı. Askerliğin bitmesine sadece üç gün kalmışken, uykulu gözlerinde Boğaz’ın ve anasının hayali varken vurdular Taylan’ı. Şehit oldu.
*****
İşte bugün Taylan’ın cenazesini getirdiler İstanbul’a. Bizim memlekette herkesin vardır bir işi İstanbul’da. İşte kader bu ya, inşaatçı Mehmet’in kardeşi de, madenci Cemil’in anası da, Karadenizli Murat’ın babası da, subay Ali’nin ordudan atılan ağabeyi de, Muhammet’in çolak babası da, Trabzonlu Yiğit’in arkadaşı Fatih de, Diyarbakırlı Halil’in babası da, hepsi ama hepsi İstanbul’daydı. Gidelim dediler ayrı ayrı. Biz de bir dua okuyalım Taylan’a.
Girdiler ki o caminin avlusuna hepsinin gözü Taylan’ın taksici babasını ite kaka o en ön safa geçenlere takıldı.
İnşaatçı Mehmet’in kardeşi babasının öldüğü inşaatın sahibini gördü orda. Vekil olmuştu. En öndeydi. Vatan sağ olsun diyordu.
Madenci Cemil’in anası oğlunu askere yarım yollayan madenin sahibini gördü orda. İktidara yakın gazete sahibiydi. En öndeydi. Vatan sağ olsun diyordu.
Karadenizli Murat’ın babası elinden Murat’ına yediremediği fındıkları üç kuruşa alan o fındık tüccarını gördü. Parti yöneticisi olmuş. En öndeydi. Vatan sağ olsun diyordu.
Subay Ali’nin ordudan atılan ağabeyi, kendileri iftiralar ile boğuşurken kılını kıpırdatmayan, kıpırdatmadıkça terfi alan o özel komutanını gördü orda. Paşa olmuştu. En öndeydi. Vatan sağ olsun diyordu.
Muhammet’in çolak babası kendisini işten atan o tersane sahibini gördü orda. Vekil adayıymış. En öndeydi. Vatan sağ olsun diyordu. Oğlunu işe almayan o hakimi gördü. Yüksek Mahkeme’ye atanmış. Vatan sağ olsun diyordu.
Trabzonlu Yiğit’in arkadaşı Fatih, Yiğit’in amcaoğlu Ahmet’i gördü orda. Devlette yükselmiş önemli adam olmuş. En öndeydi. Vatan sağ olsun diyordu.
Diyarbakırlı Halil’in babası o lanet dayıbaşını gördü orda. Bir vekilin yanına yancı olmuş, yol açıyordu ona. En öndeydi. Vatan sağ olsun diyordu.
Ve Taylan’ın babası. Son şehit Taylan’ın babası, oğlu için bir ev kurmayı hayal ettiği o Boğaz gören arsasını elinden alan o müteahhidi gördü. Adam yılışık yılışık yanaştı ona. Belediye Başkanı olmuştu artık. Vatan sağ olsun dedi hiç utanmadan.
Ve işte o an. O an bir çığlık koptu. Taylan’ın anası ‘yeter’ diye bağırdı. ‘Gayrık yeter’. Bir çığlık sanki bir barajı yıktı. Sanki o an şimşekler çaktı. ‘Yeter’ demeye başladı Ali’ninkiler, Halil’inkiler.
‘Vatan’ diye bağırdı birisi, ‘sizin inşaatlarınız mı!!’.
Bir diğeri ekledi ‘vatan, sizin kanlı madenleriniz mi’.
Öteki haykırdı, ‘vatan, sizin tersaneleriniz mi’.
‘Vatan, sizin makamlarınız mı’; ‘vatan, sizin ticaretiniz, çek defteriniz, paranız mı’; ‘vatan, sizin terfileriniz, rütbeleriniz mi’…
‘Vatan buysa buna borcumuz yok’ dedi hepsi. ‘Vatan sizin çıkarınızsa, vatan sizin ön saflara geçtiğiniz bir diyarsa, vatan sizin madeniniz, tersaneniz, inşaatınızsa, vatan sizin mahkemelerinizse, sağ olmasın bu düzen’ dediler. ‘Biraz da bizim evlatlarımız yaşasın, evlatlarımız sağ olsun, sağ kalsın’ diye gürledi cami avlusu.
‘Bize ölmez dediler ama ölüyorlar işte’ dedi birinin anası. ‘Ölüyorlar işte. Bugün burada binler ama yarın evde yalnız. Duvarda yiğidimin o resmi ve ben. Ve resimler konuşmuyor emin olun. Ölüyor onlar, yanlarında bizleri de alarak’ dedi analardan birisi. ‘Ölüyor Ali’ler Yiğit’ler Cemil’ler’.
*****
Ve ertesi gün. Cemil’in çalıştığı o madenin sahibine ait tüm gazeteler ile onun meşrebindeki tüm diğerleri ‘gayrık yeter’ diye bağıranların resimleri ile çıktı. Birine solcu terörist dediler, bir diğerine bölücü, birine MHP’li dediler, diğerine darbeci, birine…
*****
Yazın efendiler yazın
Üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla
Vatanperver sizseniz, yurtsever sizseniz
Vatan sağ olmayacak siz kaldıkça…
Bu cok guclu yazinizin bir manifesto gibi secimden once olabildigince yayilmasi ve secim gununde de her sandigin giris yerine gorunur bir bicimde konmasini oneririm. O sandiklara gelenler olgun bir insan olabilmis iseler daha Sandiga degmeden iclerinde bir ses onlari durust olmalari icin uyaracaktir. Iyi insan kendinden sonra gelecek kusaklari satmaz. Burada kalmasin!
Çok vurucu bir yazı olmuş. Hikayeleri nasıl edindiniz, birebir mi görüştünüz?
İyi çalışmalar,
Bekir Kağan Yavuz
Ben ki; uzun yazıları sonuna kadar okumaz, sıkılır yarısında sayfayı kapatırdım. Yazıyı 3 defa okudum, gözlerim doldu. Hep gariban çoccukları… Sanırım bu sayfayı sık sık ziyaret edeceğim. Emeğinize, yüreğinize sağlık hocam.
Yani bu kadar uzun uzun yazmaya gerek yoktu. Herseyin suclusu tayyip ve akp’dir yazsaydiniz yeterliydi. Pkk’ymis, hdp’ymis adini bile anmamissiniz cok manali bi yazi olmus. Yahu siz milleti iyice gerizekali sandiniz heralde!?
Bu yazıyı okuyup çok etkilenmiştim. Şimdi tekrar rastladım ve o günden bugüne ülkede çok şey değişmiş gözüküyor.