Türkiye’de arsız görmeyen yoktur ama Arsuz’u görmeyen vardır. Kan ve gözyaşının hüküm sürdüğü Suriye’ye yalnızca 90 kilometre uzaklıktaki Arsuz, dillerin ve dinlerin ebrusu, kadim kültürlerin bir arada yaşam manzumesidir. Alevi, Sünni ve Hristiyan’ın, Türk, Kürt ve Arap’ın ortak geçmişi, ortak geleceğidir. Füsun Sayek Sağlık ve Kültür Etkinlikleri kapsamındaki “Toplumsal Uzlaşı Kültürü” paneli için bulunduğum Arsuz’da bir muhtarın söylediği gibi “biz bu dünyada cenneti yaşıyoruz” diyenlerin beldesidir.
Daha doğrusu beldesiydi. 2012 yılında çıkan arsız bir yasayla Arsuz artık belde değil ilçe. Kamuoyunda “Bütünşehir Yasası” olarak bilinen ve yalnızca Hatay’ı değil Türkiye’yi de hallaç pamuğu gibi atan düzenleme gerçekten de ardan hayâdan noksan bir aklın ürünüydü. Varşova gettosunda 4 kilometrekareden küçük bir alanda 400.000 Yahudi’yi tecrit ettiren hastalıklı diktatörün bizzat imzasının olmasa da hortlamış ruhunun ürünüydü.
2014 yerel seçimlerinde kazanmak için her yol mübah diyenler neler yapmıştı Hatay’da? İskenderun’u almak için Arap Alevilerin yaşadığı Karaağaç mahallesini 32 kilometre uzaktaki Arsuz’a taşıyanlar. Antakya’da AKP’ye oy vermeyen mahallelerden kurtulmak için Defne belediyesini kuranlar. Bu da yetmezmiş gibi yeni ilçe sınırlarındaki taşınır taşınmaz malları Devir Tasfiye ve Paylaştırma Komisyonu marifetiyle başka kurumlara devredip, kaybedecekleri belediyeleri yoksullaştıranlar. Pir Sultan’ın dediği gibi “arzuhal eylesem deftere sığmaz.”
Hatay’da yaşananlar sayesinde Türkiye’de Arsuz’u görmeyen kaldıysa da arsızı görmeyen kalmadı. Vatandaşlarını inancına, diline, siyasetine göre ayrıştıranları, dünyaya mezhepçi gözlükle bakanları, kendinden olmayana eziyet etmekten adeta keyif alanları, yüzlerce yıllık bir arada yaşam kültürünü tecrit mantığıyla tahrip edenleri hepimiz gördük.
Yalnızca görmekle kalmadık, merak da ettik. Acaba hangi arsızın masasında tutuldu bu demografik veriler, çizildi bu “dâhiyane” sınırlar, geliştirildi bu şeytani taktikler. Hangi arsızın “üstün” aklıyla oluşturuldu bu tecrit gettoları, toplama kampları, Apartheid sınırları.
Elbette ki bu daha başlangıç. Bu arsız ve de ayrımcı siyaset burada duramaz, durmayacak. Bu hastalıklı zihniyet Suriye’de nasıl bir rotada ilerlediyse, binlerce yıllık kadim kültür ve gelenekleri nasıl hâk ile yeksan ettiyse, sınırın bu tarafında da aynı rezilliği yapmadan rahat edemeyecek. Kin, nefret, kan ve gözyaşıyla beslenen doymak bilmeyen arsızlar kendi bedenlerinde prova ettikleri deli gömleklerini topluma kimi yerde kılıç kimi yerde pala zoruyla dayatmadan tatmin olmayacak.
Devleti soyarak, kamudan çalarak, kentleri ve ormanları talan ederek doyması mümkün olmayan arsız vampirlerin fıtratında var kan içicilik. Arsız vampirlerin sevgisiz geçmişlerinden esinlenerek kurguladıkları nefret dolu gelecekte ise insanlar için acı var, zulüm var, ölüm var. Hem de kazananı olmayacak bir savaşta ayrımsız bir şekilde, hepimiz için…
Biz insanlar arsız vampirlere geçit verecek miyiz? Yoksa nice Arsuz barındıran bu coğrafyada bir arada yaşamın, kardeşliğin, dostluğun, dayanışmanın sesi ve soluğu mu olacağız? Belki bugüne kadar tanışmamış olsak da Yunus’un dediği gibi “Gelin Tanış Olalım / İşi kolay kılalım / Sevelim, sevilelim / Dünya kimseye kalmaz” mı diyeceğiz?
Karar bizim. İrade bizim. Seçim bizim. Hem de Kasım’dan çok ötelere uzanacak bir seçim… Bir arada yaşamın kadim geçmişini Arsuz’un kumlarına gömmek isteyen arsızlara karşı “şol kardeş toprağını biz de bir yol sürelim” diyenler. Elini tutacak bir kardeşimiz, barışı söyleyen bir deyişimiz, bir arada yaşayacak bir geleceğimiz var elbet. Yeter ki isteyelim…
Cok zamanli ve yerinde bir bilgi akimi. Evet Arsuz’u ornek alip ulkeyi arsizlarin elinden kurtaramazmiyiz sorusuyla ve de ona cevap arayara-bularak yasayalim. Bu artik Rab’ dan Insan’ a inen bir vazife oldu. Bir nevi doga kanunlarinin tabanina inmemiz ve oradaki cesitlilik sayesinde ayagimizi basacak bir topragimiz ve de tutunarak kalkinacagimiz cesitliliklerimiz oldugunu hatirlayalim. Bu cesitliligin kaybedildigi yer ve zamanlarda insanin tek tek veya buyuk ktleler hainde nasil yok oldugunu gosteren sayisiz ornekler var. En yakinimizda olan doga afeteri de buna ornek. Bu da giderek Evren’de bizim dogamiz ve de yasamin yok edilmesi demek olacak, tabii ki faredene. Ancal yok edilmeye calisilsa bile hava ve de suyunu buldukca da yeserecektir. Acaba katildiginiz bu paneli bir ulke sanat ve kultur kongresi haline getirmek ve de butun ulkenin en uclarinda gizli kulturlerinden geri kalan kuller icinde kalan kivilcimlarini alevlendirmek mumkun olamaz mi? Yani ozetle bu yuzyil icin bir insan sanat ve kulturu kongresine ne dersiniz? Bu Yeni Arayis girisimi boyle bir eylem icin ve de bu sizin katildiginiz Panel i gelecege tasimak icin ilk kivilcimi alevlendiremez mi?
AZ OZ VE MUHTESEM. COK DEGERLI BILGILER. TESEKKUR EDER KUTLARIM.
Hocam harikasın, kalemine sağlık.