G-20 organizasyonun başkanlığını 1 yıllığına Türkiye yapıyor. Gelecek hafta bu ülkelerin Merkez Bankası başkanları, ekonomi ve çalışma bakanları ülkemize gelip toplantılar yapacak. Peki nedir G-20? Kısace ekonomisi en büyük 20 ülke topluluğu.
Biz ise ülke olarak son yıllarda ilk 20 ekonomin içinde olmanın büyüsüne kapılmış gibiyiz. Oysa ekonomimiz 1969’da da ilk 20’deydi, 1979’da da, 1999’da da. Elbette bu ligde yer almak önemli ve değerli. Zira G-20 Çin, ABD, Japonya gibi ekonomi devlerinin de içinde olduğu, dünya ekonomisinin %85’ini temsil eden bir lig.
Ekonomimizin büyük olması tek başına bir anlam ifade eder mi?
Hollanda, Kanada, Avustralya gibi ülkeleri mi yakalamak isteriz, yoksa Hindistan, Endonezya, Meksika gibi ülkeleri mi? Bu ülkelerin hepsi bizden daha büyük ekonomiye sahip. Ama bu iki grup arasında bir fark var. Nüfus! Bu durumda, bu geliri kaç kişiyle kazandığımıza bir bakmamız gerekir. Bu göstergeye kişi başına gelir diyoruz.
Kişi başına gelirde dünyada neredeyiz?
Aşağıdaki grafik G-20 ülkelerinin gerçek zenginliğini göstermekte. Toplam 183 ülke içerisinde kişi başına düşen milli gelirimizle 63. Sıradayız. Ekonomi olarak bizden geride olan İsviçre 4. sırada ve bizden 8,5 kat daha zengin!
Özetle, ekonomik gelişmişliğin doğru ölçeği ekonominin büyüklüğü değil kaç kişi ile o ekonomiyi yarattığınız. O nedenle, G- 20 içerisinde örnek almamız gereken ülkeler büyük ekonomiler değil, bizden az nüfusla bizden büyük ekonomi üreten ülkeler olmalı. Peki böyle ülkeler var mı? Evet, var, hem de 7 tane var! Bizden büyük ekonomilerin neredeyse yarısı bizden az nüfusa sahip! Avustralya, Kanada, Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya ve Güney Kore’den sözediyorum!
Bu Ülkelerin Sırrı Nedir?
Bir Avustralyalı bizden yaklaşık 6 kat, bir İspanyol 3 kat, bir Koreli ise bizden tam 2.8 kat daha zengin. Bir başka ifadeyle söylersem, Avustralya 23, İspanya 47, Kore ise 50 Milyonluk nüfusuyla bizim 75 milyonluk nüfusumuzdan daha çok değer üretiyor. Peki bu nasıl oluyor? Anlamak için verilere başvurmanın faydası var. Aşağıdaki tabloda bu ülkelere ait temel göstergeleri derledim. Analiz için Girişimcilik-Yenilikçilik, Eğitim ve İşgücü Kalitesi göstergelerini baz aldım.
Girişimcilik-Yenilikçilik: Fazla Merak….?
Verimliliğin artmasını, 1 Türkiyelinin de 1 Avustralyalı kadar üretmesini istiyorsak, daha çok şey denemeli, daha çok şey keşfetmeliyiz. Ülke olarak yeterince buluş yapmıyoruz! 30-40 yıl önce aynı sıralarda yer aldığımız G. Kore 376 patent başvurusu yaparken biz ancak 6 tane yapabiliyoruz. Aynı şekilde Ar-Ge çalışan sayımız da G.Kore’nin ancak 6’da 1’i kadar. Yeni buluşlar olmayınca, araştırma geliştirme yapmayınca yeni fikirler de yeni şirketler de çıkmıyor. Çözüm sizce nerede?
Eğitim Eğitim Eğitim!
Ne buluşlar ne de yenilikler kendiliğinden serpilip büyür, onları ortaya çıkaracak beceri sahibi bireyler yetiştirmeniz gerekir. Bunun için de eğitime yatırım yapmalı ve kısa vadeli ranta/inşaata bağlı getiriler yerine, uzun vadeli ama katma değeri yüksek yatırımlar peşinde koşmalıyız.
Bu anlamda eğitime dair bildiğimiz temel bir gerçek var. O da eğitimin temelini okul öncesinden atan ekonomiler karşılığını alıyor. Ekonomist James Heckman’a Nobel Ekonomi Ödülü’nü de getiren ünlü çalışması okul öncesine yapılan 1 birimlik yatırımın, 7 birimlik bir geri dönüşü olduğunu gösteriyor. Bizde okul öncesine gidenlerin oranı sadece %30 seviyesinde, diğer ülkelerin neredeyse tamamı bizi üçe katlamış durumda!
Kişi başına düşen eğitim harcamamız da vahim bir durumda! Avusturya bizden 12, Kanada 10 kat fazla para harcıyor eğitime. Eğitimdeki diğer göstergelerde de durumumuz parlak değil. En kalabalık sınıflar bizde. Haliyle matematikte iyi olan öğrenci sayısı da bizde yok denecek kadar az. G. Kore’de matematikte yüksek başarı gösteren oranı %28 iken bu oran bizde sadece %2! Eğitim kalkınmanın temeli, verimliliğin lokomotifi diyorsak şunu da eklemeliyiz: Bizim lokomotif çalışmıyor!
İşgücü’nün Kalitesi
Türkiye’de çalışanların OECD ülkeleri arasında en uzun çalışma saatine sahip olduğunu biliyor muydunuz? Öyleyse neden bu ülkeler kadar gelirimiz yok? Bunun iki nedeni var. Bir kere bizde herkes çalışmıyor. 1 kişi çalışıyor üç kişi yiyor. İstihdama katılım oranı çok düşük! Her 10 kadından sadece 3’ü işgücünde. Bir diğer neden ise eğitim. Bizde her on çalışandan altısı ilkokul mezunu, bu da haliyle üretime ve verimliliğe yansıyor. Kalifiye, eğitimli çalışan az olduğunda bize de katma değeri düşük mal üretimi kalıyor. Öyle olunca da ortaya şöyle istatistikler çıkıyor: Bizde her dört kişiden biri tarımda çalışıyor ama Fransa nüfusunun sadece %3’ü ile bizim kadar tarımsal ürün üretebiliyor.
Ne Yapmalı?
Sadece ilk 20 ekonomi içinde değil gelişmiş ekonomiler ligine girmek için bizim o ligde top koşturan takımlardan yeni teknikler kapmamız şart. Veriler net olarak yönümüzü belirliyor. Eğitime yatırım yap, girişimcinin önünü aç, AR-GE’ye yatırım yap, tarımda verimliliği artır ve kadınları işgücüne katacak reformlar yap. Bütün bunlar için varolan yapı uygun değil. O yüzden yapısal reform şart!
Çarpıcı verilerle durumu gözümüzün içine sokan tam bir nokta atış. Tartışılmayacak kadar açık bir sıkıntımız var.
Eğitimin yaygınlığı kadar, etkililiği, doğru yönde ve yollarla eğitim yapıp yapmadığımızın da, eğitimin yapıtaşı öğretmenin değerlendirmesinin de yer aldığı daha da zengin veriler bulunur çıkarılır umarım.
Galiba once kirsali insaniyla birlikte kalkindirmak yeniden baslamanin ilk adimi olmali. Buyuk nufus hareketleri oldu. Geir donus zor ama yeniden tohumlanmayi ve ulkeyi onarmayi desteleyelim.
Malumun ilanı 🙂 emeğinize,kaleminize sağlık
Eğitim temel sorunumuz biz OECD yi yakalamak için eğitimi zorunlu hale getiriyoruz. Oysa bu çığ etkisinden başka bir şey oluşturmuyor. 135 bin öğretmen ihtiyacının olduğu ülkede eğitim özel kurumlara terk ediliyor bu da yetmezmiş gibi 80 bin tane ( Önlisans ve lisans mezunu çalışabilir) ücretli öğretmen istihdam ediliyor… Kısa sürede bütün bu sorunların hallolması mümkün sadece 10 yıl eğitime yatırım yapılıp kalifiye ve koltuk delisi insanlar yetiştirilmezse milyon dolarlar verilip teknoloji ihracını bırakıp kendi iç dinamiklerimizi en iyi şekilde kullanabiliriz… Üzülerek söylüyorum günlük politikalarla da bunların hepsi ütopya !!!
Bu ülkeler dünyanın tapusunu almışlar.istediği gibi kullanmak istiyorlar.fakat tam anlaşamıyorlar.istikrar yok verimsiz toplantılar.