2008 yılında ABD’de başlayan Küresel Finans Krizinden bu yana geçen 8 yıl sonrasında önümüzdeki aydan itibaren Amerikan Merkez Bankası (FED) büyük bir ihtimal ile sıfır faiz politikasına son vermek suretiyle yükselecek olan yeni faiz patikasına doğru yol almaya başlayacaktır. Amerika’da 2015 yılı başından itibaren makro ekonomik göstergelerinin tam anlamıyla arzulanan çizgide bulunmaması ile birlikte ekonomideki toparlanma eğilimleri açıklanan makro verilerin detaylarında açıkça gözlenmektedir. Parasal genişleme öncesinde $800 Milyar aktif büyüklüğüne sahip olan Amerikan Merkez Bankası Bilançosunun $4.5 trilyon seviyelerine kadar krizle mücadele içerisinde geçen yıllar süresince çıkmış olması sonrası eski seviyesine kısa süre içerisinde geriye dönmesini beklememek gerekmektedir. 2015-2025 yılları arasında Amerika’da 10 yıl sürecek olan bir finansal normalleşme dönemi beklenirken, gelişmekte olan ülke ekonomileri de 2000-2008 yılları arasında yaşadıkları balayı dönemini önümüzdeki yıllarda yaşamayacağını beklememiz gerektiği açıktır. Önce kırılgan 5’li şeklinde gelişmekte olan ülkeler sınıfı kapsamında yer alan Brezilya, Güney Afrika ve Türkiye’nin artık kırılgan 3’lü ekonomi içerisinde bulunuyor olması, uluslararası yatırımcılar nezdinde Türkiye’nin önümüzdeki yılları da oldukça kırılgan yaşayacağının temel bir göstergesi olmaktadır. 2013 Mayıs sonundan itibaren ABD Merkez Bankası Başkanı Bernanke tarafından para politikasında ilk sinyalleri verilen normalleşme eğilimine yönelik öncü sinyallerin Türkiye tarafından da ‘’Para ve Maliye Politikası Hazırlıkları, Kamu Kesiminde Gerçekleştirilmeyen Yapısal Reformlar, Evrensel Hukuk Normlarının Uygulanması, Demokrasi, İnsan Hakları, Temel Hak ve Özgürlükler’’ gibi bir çok nokta da herhangi bir ilerleme kaydedilmemesini dikkate aldığımızda 2015 ve 2016 yıllarının oldukça sıkıntılı geçebileceğini tahmin etmek hiç zor olmayacaktır.
2013 yılı Mayıs ayı sonundan itibaren döviz kurlarında başlayan yukarı yöndeki hareketlenmenin 2015 yılı başından itibaren hızlanarak devam ediyor olmasının hiç sürpriz olmadığını düşünmemiz gerekmektedir. Yıllık dış finansman ihtiyacının $220 Milyar seviyelerinde bulunuyor olması, Özel Sektör Döviz Yükümlülüklerinin $180 Milyar düzeyine yükselmiş olması, Cari Açığımızı son yıllarda Yıllık $78 Milyar seviyelerinden $43 Milyar seviyelerine geriletebilmemiz karşısında bile döviz kurunun yıllık bazda yüzde yirmiyi aşan düzeyde değer kaybetmesi gerçeğini açıklamakta artık yeterli olmadığını dikkate almamız gerektiği kanaatindeyim.
7 Haziran seçim sonuçlarının iktidar partisi tarafından müzakere ve uzlaşma gerçeği perspektifinde doğru yorumlanmayarak ülkenin terör açmazı içerisine hızla sürükleniyor olması gerçeği de ülkenin risk primini küresel piyasalarda hızla yükseltmektedir. 2.20 seviyelerinden yıla başlayan Dolar/TL kuru 2.90 seviyelerini test ederek alınan erken seçim kararı ve artan siyasi risk primi sebebi ile ülke hızla dolar bazında fakirleştirmektedir. Orta Gelir Tuzağından 5 yıl önce nasıl çıkacağımızı konuşurken $9.000 seviyesine yaklaşan kişi başı gelir seviyemiz ile gelecek 20 yılımızı da yapmakta olduğumuz siyasi hatalar neticesinde $10.000-$15.000 arasında Orta Gelir Düzeyinde geçireceğimizi söyleyebilirim. Merkez Bankasının en son yaptığı Para Piyasaları Komite (PPK) toplantısında faiz oranları üzerinde herhangi bir faiz artırımı yönünde karar almayarak siyasi açmaz ve baskılar karşısında el kolu bağlı bir görüntü çizmesi uluslararası yatırımcıları daha fazla tedirgin ettiğini ifade etmemiz gerekir.
Hatırlanacağı üzere Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, 18 Ağustos 2015 tarihli toplantısında aldığı kararlar doğrultusunda ülkenin Para Politikasını ‘’Küresel Para Politikalarının Normalleşme Sürecinde Yol Haritası’’ başlıklı manifesto ile yönetmek istediği beyanında bulunmuştur. ‘’Türk Lirası Likidite Yönetimi, Döviz Likiditesi Önlemleri ve Finansal İstikrarı Destekleyici Önlemler’’ başlıklar altında açıklamış olduğu hamlelerin içinde bulunduğumuz koatik finansal ortamda kısa vadede başarılı olması oldukça güç olacaktır. Son yıllarda küresel piyasa koşullarının olumlu risk iştahının etkisi ile ülkeye para girişinin bol olduğu dönemlerde iyi çalıştığı gözlenen Faiz Koridoru Eylül ayından itibaren sadeleşerek tek tip faiz seviyesi koşuluna doğru yol alacağı ifade edilmektedir. Merkez Bankasının ortalama 72 Milyar TL düzeyinde %8.67 seviyesinde bir fonlama maliyeti ile bankalara vermekte olduğu paranın maliyetini, önümüzdeki günlerde %7.50 haftalık repo resmi faiz seviyesinin kademeli bir şekilde yüzde 9 seviyesine çekilerek yükseltileceğinin resmi bir beyanı olmuştur. Para politikasında beklenen sadeleşme bu aşamada faiz koridorunda %8 alt bant %9 resmi fonlama ortalama faizi ve %10 üst bant seviyesi şeklinde simetrik bir faiz koridoru tablosuna geçişi de beraberinde getirmektedir. Döviz kurunda yaşanmakta olan hızlı artışın ve döviz kurundaki oynaklığın önüne geçmek açısından ilan edilen Esnek Döviz Satım İhalelerinin ise, Erken Seçim öncesinde başarılı olmasını güç görmekteyim. Ayrıca döviz kurundaki oynaklıklarını döviz satım ihalelerindeki miktar esnekliği ile çözebilmek mümkün olamayacaktır. Yılbaşından itibaren günlük döviz kurundaki artış seviyesinin %1’i aştığı gün sayısı artmakta iken TCMB’nın günlük kur oynaklıklarını $40-$60-$70 Milyon düzeylerinde açıkladığı Rutin Döviz Satım İhaleleri ile nasıl çözemediyse bundan sonrasında Erken Seçime kadar ortaya çıkabilecek dalgalı piyasa koşullarında çözebilmesi mümkün olamayacaktır. Merkez Bankasının Net Döviz Rezervinin $31 Milyar seviyesinde olduğunu dikkate aldığımızda Döviz Satım İhalelerinde günlük maksimum $140 Milyon düzeyinde bir miktarı uzun bir müddet sürdürmesinin imkansızlığı da ortaya çıkmaktadır. Rezerv Opsiyon Mekanizması ile bankalar tarafından TCMB hesaplarında emanet olarak halihazırda bulunan $31 Milyar düzeyinde net döviz kaynağının da daha yüksek seviyelere çekilebilmesi mümkün olamayacaktır. Bankaların verecekleri ilave döviz kredilerinde tercihlerini uzun vadeli bir şekilde yapılması yönündeki yönlendirme kararı ile bağlantılı döviz cinsi kaynaklar üzerindeki zorunlu karşılık yükümlülüklerinin azaltılması hamlesi mevcut döviz kuru seviyesi dikkate alındığında efektif bir şekilde çalışmasının güç olduğunu kısa vadede düşünmekteyim. Zira döviz kuru artış seviyesinin 2 yılda %60’ı geçtiği mevcut piyasa koşullarında ilave döviz kredisi almayı cesaret edecekleri ayrıca takdir etmek gerekir! Bankaların Türk Lirası zorunlu karşılık yükümlülüklerinde beklenen ilave iyileştirmelerin ise orta vadede banka bilançoları üzerindeki net kar marjlarında 15-25bps düzeyinde bir rahatlama yaşatması beklenebilir.
Netice itibarıyla siyasi risk priminin her geçen gün artmakta olduğu ülkemizde döviz kurunda yeni yüksek seviyelerin bu yıl içerisinde görülmesi (3.00-3.15), faiz oranlarında yeni yüksek seviyelerde (%11-%12) işlemlerin gerçekleşmesi ve Borsa İstanbul’da yeni düşük seviyelerin ilave risk primi artışı ile beraber (65.000-70.000) test edilmesi beklediğimiz olumusuz gelişmeler olacaktır.
Ekonomi, Hukuk, Eğitim, Demokrasi, Çevre Yönetimi başta olmak üzere ve bir çok önemli diğer alanlarda daha iyi bir Yaşam, daha Mutlu bir Türkiye için Yeni Arayış’lar içerisinde bulunan geniş kitlelerin bir araya gelmesini dilediğim bu platformun hayata geçirilmesinde emeği geçen herkese teşekkürler.
Son Söz: Bilgi Paylaştıkça Değer Kazanır…